Nüfusumuz Yaşlanacak
11 Temmuz 1987’de yani tam 32 sene önce dünya nüfusu 5 milyara ulaşmıştı. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı(UNDP) da 11 Temmuz’u "Dünya Nüfus Günü" olarak kabul etmişti. Bu seneki Dünya Nüfus Günü'nün ana temasını ise 1994 Nüfus ve Kalkınma Konferansı hedefleri oluşturdu. 179 hükümetin dahil olduğu bu konferansta sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması için üreme sağlığı, üreme hakları ve cinsiyet eşitliği konuları gündeme getirilmişti.
Son rakamlara göre 7,5 milyarı geçen dünya nüfusu her yıl yaklaşık yüzde 1,1 oranında artsa da artış hızı düşüyor.
Ülkemize ait verilere bakıldığında; 1970'lerin ortasında 4,33 çocuk olan toplam doğurganlık hızı, yıllar içinde azalma eğilimi göstererek 2018 yılında 1,99 çocuk olarak gerçekleşmiş. Toplam doğurganlık hızı, bir kadının doğurgan olduğu dönem olan 15-49 yaş grubunda doğurabileceği ortalama çocuk sayısını ifade ediyor.
Bu da doğurganlığın nüfusun yenilenme düzeyi olan 2,10'un altında kaldığını gösteriyor.
Türkiye İstatistik Kurumu(TÜİK) tarafından 2018-2080 yılları için üretilen nüfus projeksiyonlarına göre, doğurganlık hızındaki bu düşme eğiliminin gelecekte de devam edeceği ve 2050 yılına gelindiğinde 1,85 olacağı öngörülüyor.
Bunun anlamı şu; eğilim bu yönde devam ederse, genç ve dinamik nüfusumuzu kaybedip nüfusu yaşlanan ülkeler kategorisinde yer alacağız. Bu durum pek çok olumsuzluğu da beraberinde getirecektir. Başta tüketim düşecek, buna bağlı olarak üretim azalacak, ekonomik büyüme yavaşlayacak, istihdam edilecek genç eleman eksikliği nedeniyle göç alacağız, teknolojik gelişmelere istenilen düzeyde ayak uyduramayacağız vs…
Bu arada TÜİK’in yayımladığı doğum istatistikleri tablosuna göre 2001 yılında toplam doğurganlık hızı 2,38 iken 2002 yılında bu oran 2,17’ye düşmüş. 2001 krizinin aile yapımıza nasıl etki ettiği net bir şekilde görülebiliyor.
Dünya genelinde de durum farksız. 1969 yılında 4,8 olan toplam doğurganlık hızının günümüzde 2,5'e gerilemiş. Söz konusu dönemler için toplam doğurganlık hızının gelişmiş ülkelerde 2,3'ten 1,7'ye, az gelişmiş ülkelerde ise 6,8'den 3,9'a düşmüş.
Evlenme istatistiklerine göre, 16-17 yaş grubunda olan kız çocuklarının resmi evlenmelerinin toplam resmi evlenmeler içindeki oranı 2014 yılında %5,8 iken 2018 yılında bu oran %3,8'e düşmüş.
Kadınlarda 2014 yılında 24,2 olan ortalama ilk evlenme yaşı 2018 yılında 24,8'e yükselmiş. İlk evlilik yaşının doğumlar üzerinde önemli bir etkisi olup daha erken yaşlarda evlenen kadınların ortalama olarak daha fazla çocuk sahibi olma potansiyeli bulunmakta, bu da genellikle yaşam boyunca daha fazla sayıda doğuma yol açabilmekte.
Evlenme yaşının yükselmesinin en önemli nedeni hiç kuşkusuz zorunlu eğitimin 12 yıla çıkması. Özellikle 18 yaş altı kız çocukları için sevindirici bir gelişme.
Ülkemizde 2010 yılında yüz bin canlı doğumda 16,4 olan anne ölüm oranının yıllar içinde azalma eğilimi göstererek 2017 yılında yüz binde 14,6'ya gerilemiş. Bu oran dünya genelinde 2015 yılında yüz binde 216 olarak gerçekleşmiş.
Hastane sayılarının artması ve ülke genelinde yayılmasıyla evde gerçekleşen doğumlar azaldı, bu durum da anne ölüm oranlarının düşmesine neden oldu.