Dolar (USD)
32.44
Euro (EUR)
34.75
Gram Altın
2443.29
BIST 100
9931.16
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

14 Mart 2023

​'Notlar alınıyor'

Bu yazıyı siyaset ve politika kelimelerinin farklı coğrafyalarda aynı anlamlar için kullanıldığı, aynı metinde kullanılmasının dil bilimi açısından sorun olabileceği ve bu hem aynı hem ayrı anlamın sadece coğrafya farklılığını değil insanın- insanlığın hayati bir konuyu yaşama düzeylerini belirttiği düşünceleriyle de kaleme alıyorum. Yine de bizim kelimemiz diye aldığımız siyaset en alt düzeyde, batıdaki karşılığı olan politika da en üst düzeyde yaşanabilir. Buna da itirazımız yok. Yani siyaset kelimesini sahiplendiğimiz kadar yüksek yaşayamamış olabiliriz. Politika kelimesi de küçümsediğimiz ve ötekileştirdiğimiz kadar alt düzeyde yaşanmamış olabilir.

Neyse ne…

Siyaseti en başta kendini, hayatını yönetebilme ve izin verdiğimiz kadar, ilkelerimize göre nitelikli, insana yaraşır şekilde yönetilme olarak anladık ve elimizden geldiğince yaşadık... Tabi dünya ve ülke şartlarında tam da ilkelerimize göre dilediğimiz şekilde yönetilmenin, diledikleri şekilde yönetilmelerinin pek öyle çatılması kolay bir çatı olmadığının, elde edilmesi kolay bir konfor olmadığının bilincinde olarak…

Amacım siyaset ve politika kelimelerinin etimolojisine veya felsefesine girmek filan da değil. Bu kelimeleri, bu yazıda yaşanılan pratikte anlaşıldığına yakın bir anlamda kullanıyorum. Tek kullanımlık. Sonra atacağım. Zaten bir gazete yazısında kelimelerin çoğu zaman tek kullanımlığa izin veren dar bir alanı var. Gazete yazılarında -çoğu zaman- ağır anlamlar "yerim dar" demekte haklılar ve anlam oyununun buralarda öyle çok da rahat oynanmayacağı hepimizin mâlumu...

Devam edersek; kendine hâkim bir insan ve devlet gibi harika anlamlara da tekabül eden siyaseti yukarıda kısaca değindiğimiz gibi anlıyor ve işte şartlar ne kadar müsait olabilirse yaşamış oluyoruz.

Politika ile de -ona doğrudan yüklenen olumsuz anlamı hesaba katarsak- izleyici olarak bile olsa hiç işim olmadı, olmaz. Olgular başımıza üşüşmüşken, politik olayların başına köy kahvehanesinde radyoya sığışanlar gibi, her olaya halkalanan, her olaya toplananlarla beraber her gürültüye koşup alkış tutamaz ya da yuhalayamazdık. Her bir politik çalkalanmada fevren ve devren bir menfaat cephesi seçip tarafgirlik silahı ile etrafı kurşunlayamazdık. Çünkü daha insani olan hep kendimizi, -varsa ki sorguladığınız için dışlansanız da vardır- kendi kesimimizi eleştirmektir. Nefis muhasebesini en birinci ödev edinmiş bir toplum elbette, daha çok kendini, kendi kesimini, kendine yakın siyasileri, politikacıları eleştirir. Evet. Böyle bir anlayış geliştirdik biz, bilmem ülkemiz bunun farkında mı?! Zira bütün sloganların, sağdan soldan ezber ve tekrarların ötesinde saf gökten, kökten çözüm, ıslah şefkatini de içeren devrimci bir değişim arıyoruz. Tövbe kelimesinden de kişisel günahlar için zırlayıp yeni bir hırsla aynı hatalara sarılmayı değil, gittikçe daha iyiyi yakalamak için değişimi anlıyoruz. Tabii ki değişimi monotonlaştırmadan…

Ne yalan söyleyeyim; hallerimiz dillerimiz böyle.

Ne var ki; olgusal düşünmeyi terk ettiren bir hareketli gündem, bir son dakika ülkesiyiz malum. Bizim gündemimizi popüler anlamda kaldırabilmek yürek ister… Bütün ağır düşüncelerinizi bırakıp kalabalığa karışmamak, bir anda slogan atmaya başlamamak için kendinizi zor tutarsınız… Aslında kitapçıya gidip saatlerce vakit geçirecek biri olarak çıkar, sanal caddenin ortasında birden yumruklarınızı, sizinle birlikte fakat havada yürürken görürsünüz… Yine nevar ki tüm yazılı ve görsel medya, ayrıca anılmayı haksızca hak etmiş olan sosyal medya, artık mümkün olsa kapıda fasulya kıracak olan mahalle teyzesi ve duman altı kahvehanede pinekleyen kentli taşra bile belli politikacıları o kadar çok sayıda anıyor ve tekrar ediyor ki insan o konuyla ilgili popüler bir şey düşünmeden edemiyor.

Meral ismi ile ilgili yapılan komik bile olamayan onca spekülasyonı görünce İzmir'de çocukken rastladığım bir anekpotu ( anekdot da diyebiliriz) hatırladım. Bir Kürt komşumuz vardı kızlarının adı Meral. Ailenin modernliğe özentili annesi kızına "Kız Meeeeriii!" diye seslenirken sesi, ailenin babaannesinin "Khız Maaaroll" diye seslenişi ile kesiliyordu. Her defasında İzmir' in bir semti ile ben ayı farklılığa, farklı aynılığa tanık oluyorduk. Tıpkı siyaset ile politika kelimelerine yerleştirdiğimiz çekişme gibi… Benim de Meral ismi ile yıllardır sakladığım bir anım var yani. Anının önemi ise yenilikçi olamamış yeni ile gelenekçi olabilmiş eskinin kültürler arası çatışmayı bir kız çocuğuna hitaba sıkıştırabilmesindeydi. Farkında olmadan... Yoksa gündemde anılan politikacımız ile uzaktan yakından alakası yok. Sadece Meral hanım da kimler tarafından, - ki bu bir iç çatışma da olabilir- farklı uçlara çekiştiriliyor olabilir düşüncesi geçiyor ister istemez, o kadar.

Son siyasi gündem, -tıpkı dündem veya evvelki gündem gibi- o kadar yoğundu ki sosyal medya halkı ve trol birlikleri kimi siyasilerin ve tabii ki politikacıların ahlak bekçiliğini yapmaya doyamadı. Hele kimselere ahlakının bekçiliğini yaptırmayan ve kendi ahlaksızlık özgürlüğünün üstünü örtmek için başka herkesi ve özelikle de dindar kesimi ve o kesime yakın bulduğu siyasileri kesin hırsız, ahlaksız ilan edenleri hiç sormayınız… İnanın sosyal medyada mecburen bir konuya bakacakken iğrenç, öfke ve tehdit dolu, nerdeyse şiddet ve kan kokan paylaşımları görmemek için gözlerimizi özel bir kısma hareketi ile yoruyoruz. Kirpiklerimizle süpürüyor öyle bakıyoruz. Biliyoruz öyleleri için ne söylense boş ama şu son cümle dizimini paylaşmak isteriz.

Hop. Yavaş olun salyalı sürüler!

Ahlaksız olanlar sadece politikacıların içinden çıkmıyor. Politikacılar ise sadece halkın içinden çıkıyor. Bu durum sivil veya resmi herkesin insan olarak ve konumu gereği sorumlu ve ahlaklı olması gerektiği gerçeğini değiştirmiyor.

İşin garibi iktidarda kendi partisi değilse siyasiler koşulsuz olarak, tamamıyla

ahlaksız kendi partisinin politikacıları ise yine koşulsuz olarak mükemmel ilan ediliyor.

Tabi bu ağzı ya sövgü ya övgü dolu bireyimiz her konuda söz sahibi. Hele de politikacıdan daha politikacı bir sanatçı ve bilim adamıysa... Savulun!

Olgular başımıza üşüşmüş.Olayların başına toplananlarla beraber her olaya koşup alkış tutamaz ya da yuhalayamayız. Bizim sözümüzün, yazımızın kimliği gündem gündelikçiliği değil. Fakat bazen mecburen az da olsa dokunmak zorunda kalıyoruz bu kurgusal yangına. Dokunmasak, o deryadan, bu denizden, bir denizin kaç ırmak ettiğinden, ırmağın hangi amaca koşulmuş bir coşku olduğundan bahsetsek kimse bunları duymuyor. Siyaset ve politika dışında hiçbir ses duyulmuyor bu ülkede...

Yeniden söylüyorum:

Bütün sloganların, sağdan soldan katı ezber ve tekrarların ötesinde saf gökten, kökten çözüm, ıslah şefkatini de içeren devrimci bir değişim arıyoruz.