Noktasıyla virgülüyle başlıyoruz
Merhaba Sevgili Okurlarım;
“Besmele ile başlamayan her işin sonu bereketsizdir”
buyurur, sevgili Peygamberimiz. Biz de Bismillah diyerek işe koyulalım. Bugün
Milat yazılarımızın ilkiyle buluşmuş oldunuz. Güzel bir başlangıç olsun,
hayırlı doğsun, hayırlara doğsun inşallah. Yazılarımızda ele aldığımız
konuların karakteristiğine göre kendi açımızdan bazen nokta, bazen de virgül
kullanacağız. Burada nokta ve virgül sembolik anlamda kullanılmaktadır.
Aslında her şey bir noktadan ibarettir. Bu yönüyle nokta
bizim kültürümüzde son derece önemlidir. Besmelenin özü de bir noktadır.
Noktayı doğru yerde ve doğru zamanda kullanmak ise çok daha önemlidir. Eskiler
“bir nokta gözü eder kör” derler. Öyleyse kadim kültürümüz açısından nokta
doğru yerinde kullanıldığında bazen bir şeyin başını bazen de sonunu ifade
eder. Virgül ise yarım kalışını.
Nokta bir hakikattir, insan ise cahil. Bu cahillik yüzünden
hakikat noktası sürekli genişlemiştir. İnsan kendi cehaletini/merakını gidermek
için o noktaya sürekli bir şeyler ekleyerek onu büyütür. Biz de gâhi
merakımızdan gâhi cehaletimizden yola çıkarak bu noktayı büyütmeye devam
edeceğiz. Bundan böyle belli aralıklarla gazetemiz Milat aracılığıyla sizlerle
birlikte olacak; dünü, bugünü, yarını İslam ilim geleneği ve tefekkürü
açısından değerlendireceğiz. Ancak bu sütunlar sadece kuru bilginin aktarıldığı
bir yer olmaktan ziyade bizi biz yapan, medeniyetimizi kuran ve şekillendiren
kadim olanın bilgisinin; ilim, irfan ve dünya gerçekleriyle harmanlandığı bir
karakterde olacak. Burada salt bir dini sohbet veya bilgi aktarımı yoluna
gitmeden yerli kalarak, yerinde kalarak güncel olaylara dair bakış açılarımızı
serdedeceğiz. Bu sütunlarda politik içerikli yazılar okumayacağınız gibi, söz
dalaşı veya gündem saptırıcı türde yazılar da okuyamayacaksınız. Ancak bütünüyle
de dünya ve ülke gündemine bigâne kalmayacaksınız. Zira siz buradaki satırları
okuduğunuzda; kimi zaman bir nükte, bir kıssa yahut bir ilmi birikim üzerinden
kendi tefekkürünüzü oluşturacak ve yine kendinize ait geniş bir bakış açısıyla
gündemi bihakkın değerlendirebileceksiniz. Ama insanın zamanlı ve sınırlı bir
varlık olduğunu unutmadan. Zamanın ve mekânın sahibinin Allah olduğu bilincini
yitirmeden.
İnsan özünde, geçmiş ile gelecek arasında yol almaya çalışan
vakitle ve mekânla sınırlı bir yolcudur. Bu sınırlı âlemde gidebileceği
duraklar da bellidir. Öyleyse insanı tanımak ve geleceği hakkında tahminlerde
bulunmak için onun geçmişini iyi bilmek gerekir. Çünkü geçmiş, geleceğin
aynasıdır.
Salim ve sakin bir kafa ile düşündüğümüzde aslında geçmiş ile
(mâzî), şimdinin ve hatta geleceğin insan yaşantılarının (âtî) büyük oranda
benzerlikler gösterdiğini müşahede edeceğiz. Elbette etrafımızdaki şekillerde
ve üsluplarda değişmeler olmuştur. Ama “dünya tarihinde bunca asırlar, bunca
devletler ve medeniyetler geldi geçti de insan özünde ne değişti?” diye
sorulacak olsa, buna büyük oranda sadece üsluplar şeklinde cevap verilecektir.
Bunu biz söylerken elbette birinci dayanağımız mukaddes kitabımız Kur’an.
Kuran’da dünya hayatı için “oyun ve eğlence” ifadesi kullanılır. İnsan ise bu
dünyada bir müddet oynayan, oyalanan ve gölgelenip yoluna devam eden abd-i
aciz. Gerçekte ilk insandan günümüze değişen sadece oyunlar, oyuncular ve
oyuncaklardır.
İşin özüne vakıf olmadığı için her ne kadar bazıları
ayetteki deruni ve hakiki manayı kavrayamayıp İslam sanki dünyayı dışlayıp hep
ahirete dönük yaşamayı salık verdi, Müslümanlar da bu yüzden geri kaldı
zannetse de dinimiz açısından durum tam tersidir. Dünya ahiret dengesi, aynı
zamanda tarlasıdır. O halde Dünya hayatının bir oyun ve eğlence diye
nitelendirilmesinde ne dünyanın aşağılanması ne de oyuncunun tahkir edilmesi
vardır. Ama belki bu ayetten asıl anlaşılması gereken, insanın bu dünya
hayatının bir oyun ve eğlence olduğu bilinciyle kendini kaybetmeden Allah’ın bu
nimetinden faydalanmasıdır. Aynı zamanda bir nimet olarak kendisine sunulan bu
hayat oyununu, kulluk bilinci içerisinde eğlenceye dönüştürerek hesabı
verilebilir bir hayat yaşamasıdır.
Biz de bu bilinçten hareketle sizlerle olan buluşmamızda belki dinimizin daha çok hukuki hükümlerini ve bakış açılarını ön plana çıkararak ibadet, ahlak, aile hayatı, insan ilişkileri, ticaret işlemleri, miras hukuku, İslam hukuk tefekkürü ve Müslümanların dünyaya ve cereyan eden gündelik hadiselere bakışı üzerinden devam ettireceğiz. Selam ve dua ile.