Nobel’e Gitmeyeceğim
Eskiden ajanslara “şark cephesinde değişen bir şey yok” diye haber geçerdi. Şimdi de Batı cephesinde değişen bir şey yok diye haberler geliyor. Bu yüzyılın karanlık tablolarından biri olan Bosna Soykırımı ve bu soykırımı inkar eden bir yazara dünyaca ünlü Nobel Ödülünün verilmesi bir utanç günlüğü olarak tarih sahnesinde yerini almıştır.
Bugün, Müslümanları katledenleri ödüllendirenleri ödüllendiren bir dünyada insanın hayatı, insanlığın hayatı tehlikededir. Üstelik bu ödül “Dünya İnsan Hakları Günü”nde verilmesi çok manidardır. İnsan bu günü unutur belki ama Hakk unutmaz.
Nobel Edebiyat Ödülünün soykırımcı faşist bir yazar olan Peter Handke’ye verilmesi Batılıların gizli çirkin yüzlerinin dışa vurumu dur. Bu ödül, faşist bloğun A’den Z’ye bütün birimleriyle bir dayanışma içerisine girdiğinin göstergesidir. Ve bizim gibi Müslüman toplulukların da neden bu kadar ayrışma içerisinde olduğumuzu da sorguluyor.
İkinci Dünya Savaşından sonra en büyük soykırım Bosna’da yaşandı. Srebrenitsa, katliamın merkez şehirlerinden biriydi. Ve bu şehirdeki katliam çağdaş değerlerle donatılmış Batı’nın gözü önünde oldu. Batı, hiç bir zaman uygar olmamıştır diyordu bilge adam Aliya İzzet Begoviç ve devam ediyordu. “Batı’nın bugünkü refahı, devam edegelen sömürgeciliği, döktüğü kan, akıttığı gözyaşı ve çektiği acılar üzerine kuruldu, demişti.
Batı, bugün yanı başlarında, Ortadoğu’da yapılan katliamlara sessiz. Oraya, huzur ve barış getireceğim diyor. Buna kim inanır?... Batı ki sırtımda paslı bıçaktır diyordu Rahmetli Akif İnan. Batı, keşke paslı bıçak oduğunu bilebilseydi. Eğer bilseydi onlara şunu söylerdim hakikat niyetine. Bugün her türlü ödülden daha kıymetli ve vicdanlarda daha çok yer edinecek bir haslet varsa o da insaniyyettir. Gelecekte İnsanlık, Bosna katliamını kabul etmeyenlere verilen ödülü değil katlima bigane kalmayanları konuşacaktır. Tarih, Miloseviç ve Peter Hanke’yi değil Bilge Kral Aliyya’yı ve Mazlum Bosna’nı konuşacak ve anacaktır.
Nobel Edebiyat Ödülü, demokrasi aşıklarının İsveç Kralliyet ailesinin ödülünü talep etmesi bile başlı başına bir bir sıkıntıdır. Bunu geç farkedenlerden biri de demokrasiyi savunan İsveçli gazeteci-yazar Christina Doctare’dir. Doctare, 1988 tarihinde aldığı Nobel Ödülünü geri vereceğini açıklamıştır. Bu açıklaması umut vericidir. Umulur ki Nobel Edebiyat Ödülü alan ve soykırıma karşı çıkan zülme baş kaldıran Orhan Pamuk gibi yazarların da bu ödülü geri vermesi....
Nobel Edebiyat ödülünü iade etme kararını sadece gazeteci Christina Doctare gibi 1964 tarihinde dünyaca ünlü yazar Sartre de kendisini bir yerelere bağımlı yapacağını söyleyerek reddetmişti. Sartre, Doctare gibi önce ödülü alıp saonra haikatı gördükten sonra reddetmemişti. Bilakis ileriyi görerek reddetmişti.
Nobel Ödülü artık sizi bir yerlere bağlamıyor utanç da veriyor. Bundan sonra Nobel Ödülü için kabulü utanç, reddi itibardır diyeceğiz. Zaten bu ödüller bizim için bir başarı kıstası mı evvela onu konuşmak gerekir. Bugün Nobel’den konuşacaksak itibarın ölçüsünü koyan onu dilediğine de veriyor.
Bugün sadece Batı değil bütün dünyanın karşısında ezilmesi gereken soru şu. Hani Srebrenitsa toplama kampına getirilen ve birazdan öldürülecekleri zamanı bekleyen Boşnaklar vardı. Orada bir Boşnak çocuk annesine şu soruyu soruyordu.
Anne! Çocukları küçük mermiyle öldürecekler değil mi?
Peter Hanke’ye verilen Nobel Ödülü, tüm insanî, irfanî ve hatta ahlakî değerlerin yok sayılmasıdır. Soykırıma uğrayan tüm Boşnak kardeşlerimizi anıyor, verilen Nobel Ödülünü de kınıyorum.