Nitelik ve çevre meselesi
Nitelik nedir?
Bir insanın kendi potansiyelini zaaflarını da içerecek biçimde görmesi ve
eyleyişini ona göre ayarlayarak mümkün olan en az maliyetle her bir yeteneğini
olması gerektiği biçimde gerçekleştirecek imkanlara kavuşması, böylece benliği
başta olmak üzere ilişkide bulunduğu herkese ve her şeye olabildiğince yaşama
ve varoluşunu genişletme, olduğundan daha yüksek bir yaşam alanı sunma
becerisine ulaşma bilgisine sahip oluştur. Nitelik insan tarafından dünyanın
doğallığına eklenen en mükemmel yapaylıktır. Büyük bir çaba gerektirmesinin,
bir insan ile diğeri arasına keskin bir fark yerleştirmesinin sebebi de
olağanüstü bir çaba gerektirmesidir. İnsan da doğanın diğer canlıları gibi
zamanın içinde hareket ederken bir taraftan bozulup çözülmeye, öteki taraftan
mükemmelleşmeye doğru yürür. Özellikle zihni ve ruhu söz konusu edildiğinde
insanın mükemmelliğe doğru evrilişi doğasına uygun ve potansiyel eyleyişine
denk gelen özellikler üzerinden gerçekleşir. Bu sayede insan duyularını
geliştirir, zihnini açar, ruhunu aşkınlıkla birleştirir ve hayata olduğundan
çok daha geniş bir açıyla bakmanın lüksünü yaşar. Bütün bunlar belli düzeyde
mücadeleyi ve zorlukları gerektirir. İnsan ile doğa/dış dünya/öteki insanlar
arasındaki ilişki bunların hepsinin bilgisine sahip olmayı dayattığı ve kendisi
başta olmak üzere bunların her birinin yapısı son derece karmaşık olduğu için
hayatı anlama süreçleri son derece zordur. Zaten niteliği güzelleştiren, insan
nezdinde hoş gösteren, kıymetli bir konuma yerleştiren ve nitelikli insanı
niteliksizden ayıran kesin çizgi de tam bu zorluktur. Çok geniş bir alana
derinlemesine nüfuz etmeyi gerektirdiği için nitelik azca rastlanan bir erdeme
dönüşür.
Çevre, herhangi
birinin, bir şeyin, bir durumun veya olayın etrafındaki boşluktur. Bu bakımdan
ona, o şeye nefes hakkı tanıma bakımından mutlak manada gereklidir. Canlı oluş
kımıltıyı, kımıldamak boşluğu zorunlu kıldığından hareket ve mesafe kat edişin
mutlak zemini olan boşluk bu yönüyle çevre olarak adlandırılır ve hem fiziksel
aktivasyonun hem de zihinsel hareketlenmenin teminatıdır. Varoluşu nitelik,
yokluğu çevre olarak temsiye edersek varoluş için boşluk hem varlık sebebi hem
de onu sınırlandırmak suretiyle yüzünü yokluğa döndüren sönükleştirici bir
mekanizma olarak düşünülebilir. Niteliksizliğin çevreyle kurduğu ilişki tam da
eyleyişin amaçsızlık üzerinden yokluğa yönelik olarak kımıldamasıdır. Özellikle
insan söz konusu edildiğinde varoluşun çevreye öncelikli olması, niteliğin
nicelik üzerindeki üstünlüğünden kaynaklanır. Boşluk/hiçlik/yokluk da varoluşa
tabi olduğu, onun renksiz bir yansıması, soluk bir gölgesi olduğu için nitelik
her daim niceliğe, varoluş her daim çevreye üstündür. Çevrenin mekana,
niteliğin zamana vurgu yapması da yine bu ilişkiye dairdir.
Bahsedilen bu
ilişkiden, bu öncelik-sonralık ilişkisinden dolayı çevre varoluşun aracıdır ve
amaç niteliğin çevre üzerinden yayılması, kökleşmesidir. Çevre niteliğe
öncelikli hale geldiğinde varoluş geri çekilir, boşluğun/niteliksizliğin sözü
duyulur. Dolayısıyla kendisi olmadan çevresi olmak yokluk imgelerinin yüzey
yayılmasına fırsat vermek demektir. Çevre niteliğin önüne geçtiğinde boşluğun
alanı genişler, nitelik çevrenin önüne geçtiğinde irade kendini bulunduğu yere
hapseder. Bir metafor üzerinden anlamlandırmaya çalışırsak niteliği
(beyin-düşünme), çevreyi (ayak-yürüme) olarak betimleyebiliriz. Kötürüm bir
bedende beyin, beyinsiz bir eyleyişte ise ayak kendini mutsuz hisseder. Bir
yere gitmek istiyorsak o yere götürecek bir koordinasyona, topografya bilgisine
ve bu bilgiye eklemlenecek bir yürüme kudretine ihtiyaç vardır. Boş bir
tencerenin tepeden aşağı yuvarlanmasıyla bir insanın yürüyerek orayı inmesi
arasındaki temel fark tam da niteliğin şahsında cem ettiği insani özden
kaynaklanmaktadır.
Bireysel anlamda
geçerli olan niteliğin çevreye önceliği meselesi toplumsal işleyiş ve devlet
düzeni için de geçerlidir. Nitelikten yoksun, bireysel tahkimatı yapılmamış
-çevre öncelikli- benliklerden oluşan toplumlar ve onların kurduğu/idare ettiği
devletler kuru gürültüden, boş kalabalıklardan ibaret bir döngüde yol alır.
Nitelikli, bireysel mükemmelliğe dayalı benliklerin oluşturduğu toplumlar ise
bestesi ustaca yapılmış bir müzik parçasına dönüşür. Nitelikli bireyler
nitelikli toplumları, nitelikli toplumlar da nitelikli devletleri yaratır. Toplumsal
işleyiş ve devlet yönetiminde nicelik niteliğin, eyleyiş oluşun, çevre bireysel
tahkimatın yerini aldığında bütün eyleyişler boş uğraşa dönüşür. Böylesi bir
toplumsal yapı niteliğe kısa devre yaptırdığı için insanlar sabah akşam
yoruldukları halde onun karşılığını asla alamazlar. Nitelik netlik, ışık,
berraklıkla ilgili olduğu için çevrenin öncelikli olduğu niteliksiz toplumlarda
bulanıklık, loşluk, belirsizlik kendini gösterir ve böyle toplumların çarkı ha
bire hata verir.
Bireyler,
toplumlar ve devletler için en mükemmel kurgu niteliğin çevreye sorunsuz
biçimde yayıldığı, aktığı ve hiçbir engelle karşılaşmadan kendini
gerçekleştirme imkanı bulduğu süreçlerdir. Niteliğin yatay yayılımı dünyayı hiç
kuşkusuz çok daha güzel bir yer haline getirir. En korkulacak olan ise çevrenin
niteliği baskıladığı, niteliğin çevrenin potinleri altında ezildiği ve
akışkanlığını yitirerek bulunduğu yere kapaklandığı durumdur. Burada artık
nicelik nitelik elbisesiyle dolaşır, “mış” gibi yapmak “yapmak” elbisesini giyer,
bireylerin yerini içi boşaltılmış kalabalıklar alır. Burada artık niteliksizlik
niteliğin katili, insan insanın kurdu, çevre varoluşun hapishanesine dönüşür ve
hem bireylerin hem toplumların hem devletlerin ışığı söner. Işık gidince
renklerin ne anlamı kalır ki? Nitelik çevrenin rengidir ve çevre o rengi
üzerinden çıkarıp attığında koskoca bir boşluktan başka hiçbir şey değil.