Dolar (USD)
34.61
Euro (EUR)
36.25
Gram Altın
2922.27
BIST 100
9659.96
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

​Nimet ve şükür

Verilen nimetlere şükretmek gerek. Tasavvufun temelinde “şakirin” olmak, yani “şükredenler” safında durmak esastır. “İnsanlara teşekkür etmeyen Allah’a da şükretmez.” buyrulmuştur Allah’a şükretmeyenin hâli malum. Büyüklerimiz, “Nimet şükür görmezse, gider!” diyerek bizi ikaz etmişlerdir. Allah bizi nankörler zümresinden eylemesin. Geçen hafta yazdığım “Nerden Nereye” başlıklı yazım ilgi gördü. Orada geçmişte ülkemizde yaşanan fukaralık ile bugün gelinen noktayı anlatıyor, mukayeseler yapıyor, Türkiye’deki maddi ve manevi inkişafı dile getiriyordum. Yazı, geniş kesimlerin hislerine tercüman oldu. Buna sevindim.

Nimet’e şükür. Ama niçin? Çünkü tarih kitaplarında artık ecdadımıza hakarette bulunulamıyor, padişahlarımıza iftiralar atılmıyor. Okul ders kitaplarında değerlerimize saygı var. İnsanımız göğsünü gere gere “Ben Müslümanım” diyebiliyor, inancını yaşayabiliyor, cuma namazını korkusuzca ve açıkça kılabiliyor. Çünkü başörtülü kardeşlerimize, Kur’an Kursu talebelerine, İmam Hatip öğrencilerine, ilahiyat talebelerine kimse üstten bakamıyor. İnsanımız fikrini ifade edebiliyor, rahatlıkla hislerini seslendirebiliyor, en önemlisi inancını yaşayabiliyor.

Niçin şükür? Zira dindarlara, millî ve manevi değerlerine bağlı vatandaşlarımıza hiç kimse yan gözle ve tepeden bakamıyor, eski yaygın statüko yerle bir oldu. Vesayetler dönemi bitti, dış müdahalelere yiğitçe direniyoruz. Emperyalist ülkeler, utanmadan, sıkılmadan “Cumhurbaşkanı seçilmesin.” diyor. Rezilliğin dikâlâsı! Onların derdi bizim bağımsız oluşumuz. Şimdi kendi otomobilimizi, tankımızı, uçağımızı, helikopterimizi, etkili silahlarımızı yapıyor, savunma sanayiinde muhteşem bir dönemi yaşıyoruz. Gençlerimiz bu coşku, heyecan ve şevk içinde. Kendilerine güvenleri arttı, komplekler bitti.

Halkımızı aşağılayan bazı sefil sözde sanatçı müsveddelerinin hükmü kalmadı. Basındaki baronların borusu ötmüyor. Yazılı ve görüntülü medyada giderek gerileyen gayr-ı millî unsurlar ve “fondaş gazeteciler”, şimdi internetin arkasına sığınarak zehirlerini bu mecradan kusuyor. Günün sonunda da hukuk önünde hesap veriyorlar. Kurumlarımız artık dışa bağımlı değil. Özümüzle, sözümüzle dünyanın önündeyiz. Karadeniz’deyiz, Akdeniz’yiz, Karabağ’dayız, Suriye’deyiz, Irak’tayız, Libya’dayız, Bosna’dayız. Yarın öbür gün inşallah Kırım’da da olacağız, Doğu Türkistan’da da! Türk Devletleri Teşkilatı dünya siyaset tarihinde dönüm noktası, aynı zamanda Turan’ın miladıdır.

Bazı paçavralar saldırsa da Diyanet görevini yapıyor ve 4-6 yaş arasındaki yavrularımıza Allah’ın kelamını öğretiyor. Risale-i Nurlar basılmıştı, yeniden neşrediliyor. Bediüzzaman’ı istismar eden sahtekârlar, utançlarıyla, ayıplarıyla ve günahlarıyla kalakaldı. Celladına âşık olan bu güruh, “üstad”ın kemiklerini sızlatıyor. Milliyetçilikten uzaklaşıp ulusalcı çizgiye gerileyen bir kesim de 1944’te Türkçülere kimin işkence yaptığını bile bile susmayı tercih etti. En acısı ise, beslendikleri kaynakları, klasiklerimizi unuttular. Kendi mütefekkirlerini, romancılarını şairlerini okumuyorlar. Çünkü o eserlerde zülf-ü yâre dokunuluyor. Kirli politika aşkı, kutlu davaya galebe çaldı.

Bazı “nankör muhafazakârlar” birkaç iskemle uğruna PKK ve FETÖ tehlikesine bile göz yumuyor. Atılan çirkin nağralara ses çıkarmıyorlar. Onlara birkaç soru sormak istiyorum: Cumhuriyet devri âlimlerinden Nursi’ye, Tunahan’a ve Arvasi’ye eziyet edenler kimlerdi?, Milliyetçileri, Türkçüleri tabutluklara tıkıp eziyet edenler hangi partinin mensuplarıydı? Bugün tercihlerinizle, bağlandığınız fikir öncülerinizin ve kanaat önderlerinizin, inanç büyüklerinizin kemiklerini sızlatmıyor musunuz? Hâliniz, içinize siniyor mu? Bunun vicdan azabını duymayacak mısınız? Bu çelişkiyi ileride çocuklarınıza, torunlarınıza nasıl izah edeceksiniz? 15 Temmuz Destanı’nı yazan aziz milletimizin diriliş ruhuyla alay eden, o tarihî akşamı “tiyatro”ya indirgeyenlerle sürdürdüğünüz bu âşıkdaşlığınızdan dolayı hicap duyacak mısınız?

Sağ yelpazede yayın yapan dört ceride var. Manşetleri, haberleri ve köşe yazıları neredeyse aynı tornadan çıkıyor. Belli ki aynı yerden talimat geliyor. “Pravda” olarak bilinen süfli gazete ile omuz omuza, milletimizin seçtiklerine hakarette yarışıyorlar. Hatta yurtdışındaki emperyalist gazete ve dergilerle benzer doğrultuda yayın yapıyorlar. Şüphesiz bu omurgasızlık acınacak hâldir. “Zarara rızasıyla girene merhamete edilmez.” Islahları için onlara dua edebiliriz.

Elbette herkes tercihinde hürdür, siyaset dünyasında dilediğini destekleyebilir. Ancak şunu unutmayalım: Dinî sahadaki kazanımlarımıza halel gelirse buna sebep olanların vebali, günahı büyük olacaktır. Ahirette de hesabı vardır. “Köprüden son çıkış” vaktidir. Millî hafıza hatırlanıp eller vicdanlara konulmalı, sonra karar verilmelidir. Pazar günü tarihî bir seçime gidiyoruz. Cumhuriyet’in en büyük İslam âlimi demişti ki: “Bu asil Türk milleti ihtiyarıyla (iradesiyle) o partiyi (CHP) kat’iyyen iktidara getirmeyecek.” Bu soylu millet, 77 yıldır getirmedi. Bundan sonra da aynı kararlı duruşuna devam edecektir.