Nihayet
Sirkeci Garı'nda dergi fuarını gezerken sevince kapıldığımı söylemeliyim. Henüz altıncı yılında olmasına rağmen fuar oturdu ve iyi bir ziyaretçi sayısına kavuştu. İmza günleri ve sohbetlerin dışında asıl dikkatimi çeken husus, kıdemli mecmuaların yanı sıra yeni çıkan dergilerin de kendilerine bu mecrada yer ve yol bulmuş olmasıdır. Genç dergicilerin heyecanı yüzlerinden okunuyor. Dergi fuarı hakkında başta kehanette bulunanlar ve tutmayacağını öne sürenler, şimdi mahcup olmalıdır. Fuar, her geçen yıl güçlenerek yenileniyor.
Bu arada yeni dergiler çıkıyor. Nihayet onlardan biri. Ocak ayından itibaren yayımlanan derginin ilk beş sayısını gördüm. Elimin altında, masamın üstünde. Sık sık bakma ve okuma ihtiyacı hissediyorum. Bu da ayrı bir şükür ve teşekkür vesilesi. Demek ki, istenirse seviyeli dergiler de çıkarılabiliyormuş. İlk bakışta kadın dergisi intibaı veriyor ama değil. O muhtevayı da kucaklamakla birlikte daha ziyade bir hayat dergisi. Kapakta 'Bilgiye doymuş bir dünyada yaşama sanatı' deniliyor. Çiçek Derman'ın tezhiple zinetlenmiş dünyasını da bu sayfalarda görüyorsunuz, Mustafa Kutlu'nun iyimser alemini deu2026 Derginin ikinci sayısındaki kapak yazısı dikkat çekmişti: "Sirke Yapamayan Erkekler". Sirkeden çıkılıp baldan tatlı sohbetlere geçiliyor ve Kemal Sayar'la 'aşkın tahammül sınırı' konuşuluyor. Bavulun serüveni, 1918'de evlilik ilanları, derken Emine Uçak Erdoğan'ın 'Yokuş Yukarı'sındaki fotoğraf çarpıyor sizi. Selçuk Küpçük'ten Safiye Erol'a uzanan bir gönül yolculuğu. Mukadder Gemici, bizi Ciğerdelen'in dünyasında gezdiriyor. Bir başka sayıda 'erkek işini yüreğiyle yapan bir kadın'ın hikayesine rastlıyoruz. Yolculuk ve yürüyüş yazıları, ince hatırlatışlaru2026 Leyla İpekçi sorulara cevap verirken 'evi yapan'ları işaret ediyor. Mustafa Özel'in "Riyakar Burjuvalar"ı mühim. Arada bir nostalji. Fatma Barbarosoğlu 'soba'nın büyüleyici hikayesini anlatıyor. Başlık çok hoş: "Nesnelerin mahrem tarihi" Ve 'hayatımızın hikayesi': "Kamera: Dijital Sırdaşlık". Sevilen imzalar arada bir görünüp karilerine el ediyor. Vicdan yazarı Yıldız Ramazanoğlu onlardan biri. Dergi sadece nakletmiyor, arada bir sorguluyor, hatta tutup okuyucuların yakasından sarsıyor. Haykırış okura, yani hepimize. Kısa konuşmalar hemen okunuveriyor. Hele Mehmet Şeker gibi bir nüktedan ile yapılmışsa tadından yenmez. Sayfalar arasında seyahat sürerken 'Ulu Hakan'ın Opera Zevki'ni merak ediyorsunuz, hemen ardından "Erenler Diyarı Tokat"ın mistik alemindesiniz. Ben Ümit Meriç'in "Meriç'lerin Dilsiz Dostları"nı büyük bir heyecanla okudum. Sizler de seveceksiniz. Geçen ay Beşir Ayvazoğlu "Evi Yapan Nedir?" sorusuna cevap vermişti. Aradığım imzalardan Mustafa Özel, sözünü sakınmıyor ve diyor ki: "Mahmut Makal'ın Bizim Köy adlı kitabını kırk yıl önce, on yıl önce ve bir ay önce toplam üç defa okudum ve ilk duygularım değişmedi: Türk aydını, ülke gerçeğinden tamamen kopuk bir budaladır." Daha da sert sözler söylüyor Özel. Meraklısı, nisan sayısını bulup okuyacak başka çare yok. Dergide sinema, mutfak, kitap, teknoloji, tıp, ilahiyat, çocuk ve daha bir çok konu var. Bizim sevimli kedimiz "Lokum"un ruh ikizi "Mestan" bile var. Nihayet'in Mayıs sayısında bizi hoş bir sürpriz bekliyor. Ümit Meriç, Fatma Ragibe Kanıkuru'yu yazmış. Hani kültür sohbetleri düzenleyen kuruşlarımıza kök söktüren "Kuvayı Milliyeci" ablamız. Fotoğrafta Ümit Meriç'in, kolunu şefkatle Fatma Hanımın omzuna atması insanı duygulandırıyor. Peygamber ahlakını bilen ve yaşayan Ümit Hanım, hepimize iyi bir ders veriyor. Hadiseler içindeki ibretlikleri, güzellikleri bulup keşfediyor ve önümüze seriyor. Bu duaya kulak verelim: "Allah bu zamansız ve mekansız meleğine hayırlı ömürler versin. Onun Suriçi İstanbul'un kaldırımlarına günün birinde gölgesi düşmez olursa, İstanbul en renkli ve gürültülü çehrelerinden birini kaybetmiş olacaktır. Her hatırlayışımızda bize biraz dehşet, daha da çok neşe verdiği için Rabbim ondan razı olsun ve ömrünü müzdad eylesin." Emel Özkan "Yoksulluğun ve Mücadelenin Şairi Yaşar Nezihe"yi anlatıyor. Unutulmuş şaireyi hatırlatan Emel Hanıma, bu vefası için teşekkürler. Bazı başlıklar tebessüm ettiriyor: "Ölürsem Feysime Gelme, İstemem!"
Nihayet'e emek veren çok. Fatma Barbarosoğlu ve Nazife Şişman bu saray mutfağının iki ustası, elbette yardımcıları da var. Nihayet, hiçbir dergiye benzemiyor, sanırım bundan sonra da benzeri yapılamayacak. 'Nev-i şahsına münhasır' bir insan dergisi. Ben çok sevdim, inanıyorum ki sizler de gördüğünüzde elinizden bırakamayacak ve her ay yolunu gözleyeceksiniz. Deneyin isterseniz, kaybınız olmayacak. Nihayet'in yolu ferah, bahtı açık, ömrü bereketli olsun.