Niçin 'Evet', neden 'Hayır'
Dünyanın sonu olmayacak. Ama çok şeyin başlangıcı olacak. 16 Nisan'da ki tercih. Millet geleceğini oylayacak. Milletin geleceğini oylayacağı algısı bir türlü oluşmadı. Ama sonuçta gelecek oylanacaktır.
Son zamanlarda yoğun bir trafik yaşıyoruz. 24 saatte devr-i alem yaptığımız bile oluyor. Öncesi gün böyle bir seyahat gerçekleştirdim. Ankara'dan sabah 06.00 da çıktığım yolculuğum yine 06.00 da Ankara'da son buldu. Bazı işlerim nedeniyle Ankara-Eskişehir-Bozüyük-İnegöl-Bursa-Mustafakemalpaşa-Bigadiç-Balıkesir hattını izleyerek sıla-i rahim yaptım. Valide hanımın elini öpüp, çayını yudumlayıp birkaç eş dosta selam çakıp, ardından da aynı güzergahtan geri dönüş. Tamı tamına 24 saat. Her yerde baharın habercileri rengarenk açan ağaçlar karşılıyor artık insanı.
İşlerimizi takipti aslında maksadımız. Fakat hem eski gazeteci, hem araştırmacı hem de layık olmasak da bu köşede bir şeyler karalayınca sohbetler görüşmeler 16 Nisan'da yapılacak referanduma dönüp dolaşıyor. Yine aynısı oldu. Hızlı tempolu görüşmelerin akabinde hani vardır 'Ne olacak bu memleketin hali?' sorusunun versiyonu '16 Nisan' da ne olacak?' karşınıza çıkıyor. Yoğunlaşan bu sorulardan da anlıyoruz ki Türkiye geçtiğimiz günlerde yaşanan belirsizliği aşmış. Tam aksine hızlı bir referandum havasına giriyor.
Bugüne kadar hissedilen 'Hayırcıların psikolojik üstünlüğüne karşı artık durumun dengelendiği görülüyor. Hatta 'Evet' cephesinde ki rehavet ortadan kalkmak üzere. 'Evetçi' kesimin üzerindeki 'Recep Tayyip Erdoğan sahalara iner iş biter' rehaveti, son günlerde tavan yapan 'hayırcıların psikolojik üstünlüğü karşısında işin ciddi tehlikede olduğu algısına dönüşmüş. Bu nedenle 'Evet' cephesinde hızlı bir toparlanmayı toplumda hissediyorum.
Türkiye'de toplum vicdanı önemlidir. Millet tercihine kalan her konuda toplum vicdanı oluşmadan sonuç alamazsınız. Uzun süredir toplum Türkiye'de olup bitenleri izliyor. İşte bu izlemelerin artık kanaatlere dönüşmeye başladığını yaptığım 24 saatlik devr-i alem gibi geçen görüşmeler trafiğinde hissettim.
Yıllarını Almanya'da geçirmiş, senelerce önce de kesin dönüş yapıp köyde yaşayan Şükrü abi ile Ankara'ya dönüşü birlikte yaptık. Şükrü abi güngörmüş, dünyayı da yakından takip eden, Almanya'da yaşadığı süre içinde oralarla da kaynaşmış biri. Biz onu çocukluğumuzdan bu yana bir Alman arkadaşının sık sık köye gelip tatilini geçirmesinden de biliriz. Almanya'da ki gelişmeyi, Almanya'da yaşanan gelişmeler sırasında da Türkiye'nin geçmiş durumunu çok iyi gözlemleyen biri. Torunu Hakan'ın Jandarma uzman çavuşlukla ilgili mülakatına eşlik etmek için yollarda. Uzun uzun konuşma imkanı bulduk. Şükür abi Almanya'dan her zaman arabası ile gelirdi. Çocukluğumda Almanya'dan her geldiğinde kaç kez arabası ile şehrin yolunu tuttuğumu hatırlamıyorum bile. Konu yollardan açılınca 'Bak şu yollara' dedi iç çekerek. 'Bir zamanlar bu yollarda giderken bir kamyonun peşine takılır saatlerce sollayacağız diye dikkat kesilirdik. Almanya'ya imrenirken şu an geldiğimiz noktada onları geçtik. Şükürler olsun' diye mırıldandı. Onunla da konu döndü dolaştı referanduma geldi. Şükrü abi köydeki durumların özetini çıkardı. Tartışmasız köyde ağırlığın 'evet' olduğunu vurguladı. Zaten bilinen3-5 kişinin hayırcı olduğunu ifade ederek 'Bunlar işin farkında değiller. Niye hayır dediklerinin' dedi.
Dedim ya Şükrü abi güngörmüş kişilerden biri. Onun için bu tür insanların bakışları önemli. Değişimden yana. Dünyada olup bitenler belli. Türkiye'ye karşı dünyanın takındığı tavır belli. Türkiye'nin daha da güçlenmesi gerekiyor. İşte bu nedenlerle Türkiye'nin daha hızlı hareket etmesi gerektiği ortada. Tüm bu nedenlerle Türkiye'nin 16 Nisan referandumundan güçlü çıkması gerektiğine işaret ediyor Şükrü abi. Şükrü abi gibi Anadolu insanı 16 Nisan'da aslında Türkiye'nin geleceğinin oylandığının farkında. Onun için kendi usullerince çevrelerine anlatmalarının derdindeler. Yani 16 Nisan'da 'Evet' kazanırsa bunun isimsiz kahramanları Şükrü abi gibileri olacak. Başka kimse sahiplenmeye kalkışması. Şimdiden söyleyeyim.
Cuma'nın hayır üzerinize olsunu2026