Nesli tükenen insan
Bugün, dünyanın bozuk ve yıpranmış
düzenin getirdiği sorunlar karşısında güzel ve yüksek ahlak barındıran bir
düzene en fazla ihtiyacımız olan an, şu andır. Savaşsız, cinayetsiz, zulümsüz,
susuz ve aşsız geçmeyen gün neredeyse yok gibi. Üstelik on üretenin bir kazandığı,
bir üretenin ise on kazandığı vahşi bir ekonomik düzen dönemindeyiz. Bununla
beraber tüm insanların vücut sıhhati, gönüllerindeki bahtiyarlık ve
kalplerindeki huzur neredeyse yok olmuş gitmiş. Her ülke ve toplumları aşırı
mutsuz olmuş.
Dünyadaki tüm insanlar hem ırk, hem inanç,
hem de coğrafi olarak farklılar. Bunlarla beraber çağın iletişim, bilim
teknolojisi artmış ve tüm ülke yapıları ile ekonomik düzenleri neredeyse
aynılaşmış. Irk, inanç ve coğrafi farklılıklara rağmen ülke yapı ve ekonomik
benzerlikleri dolayısıyla dünya artık bir vücut gibi olmuştur.
Bir vücuda ve parçalarına benzeyen
dünya, ne yaşanırsa yaşansın anında birbirlerini etkilemekte. Tıpkı bir vücudun
azasında olan herhangi bir rahatsızlığın tüm vücudu derinden sarstığı gibi
dünyadaki herhangi bir sıkıntılı olay da tüm ülke ve milletlerin dengesini
sarsıp bozmakta.
Şöyle ibret için düne ve bugüne
bakıldığında dünyanın herhangi bir yerinde çıkan ekonomik bir krizin, bir
siyasi çalkantının, ortaya çıkan bir virüsün, zincirleme trafik kazası gibi tüm
dünyayı içerisine aldığı gibi ülke ve milletleri kargaşaya soktuğu
görülecektir.
İletişim, bilim teknolojisi ve paranın
bu kadar arttığı bir dünyada ülkeler ve milletler, bu kadar kargaşa ve zulmü
hep beraber nasıl ve niçin yaşarlar?
Nasıl olacak da dünyadaki bu bozuk ve
kötü işlerin sebebi adaletsiz ve ahlaksız yapı ve ekonomiler düzelmeden, yeni bir dünya kurmadan sorunlarımızı
çözeceğiz?
Aklınıza gelen tüm uluslararası
kurumlar; insanların sıhhati, bahtiyarlığı ve huzurunu maalesef daha da kötüye
sürüklemekte. Bu kurumlar ve liderleri ne kadar konuşurlarsa konuşsunlar, ne
yaparlarsa yapsınlar dünyadaki işler düzelmek yerine daha da kötüleşmekte.
Niçin?
Dünyanın hangi kurumu olursa olsun yaratılışa uygun kurulmadığı sürece
insanlara felaketten başka bir şey getiremez. Aklın kabul etmediği hiçbir kurum
hem başarılı olamaz hem de sürekli zarar vermeye devam eder. Maalesef tüm kurum
ve yapılar, ekonomik düzenler ne yaratılışa uygundur ne de akla uygundur. Ne
toprak, ne su, ne de hava yaratılışa uygun bırakılmakta ve bunlara akla uygun
davranılmakta.
Ülkeler ve insanların yaşadığı
süreçlere bakıldığında çözümlerin değil sorunların arttığı, coğrafya, ırk ve
inanç farklılıklarına bakılmaksızın sorunların herkesi kapsadığı ve sarstığı
biliniyor. Uluslararası sosyal çalışmalarda da bu durum zaten açıkça görülüyor.
Yıllar yılı tabiatı sıkıştıran insanlardan dolayı coğrafyalar değişmiş,
nesli tükenmekte olan nadir hayvan ve nebatın varlığından bahsedile gelmiştir.
Artık öyle bir hal oluştu ki dünyadaki bu kurumlar ve ekonomik düzenler
değiştirilmedikçe nesli tükenen nebat ve hayvanlar yerine nesli tükenen
insanları konuşmaya başlayacağız demektir.
Öyleyse durumdan şikâyetçi olmak ya da
durumun değişeceğini mi beklemek gerekir?
Yoksa şikâyet edilen, değişmesi umulan
sorunların çözümüne giden bir yol mu açmak gerekir?
Ya da zaten var olan bir yolun yolcusu
mu olmak gerekir?
*** Rahmetli Erbakan Hocamızın dava ve yol arkadaşı, eski devlet adamı ve camiamızın öncülerinden Oğuzhan Asiltürk ağabey Rahmeti Rahmana kavuşmuştur. Yüce Mevlâ mağfiret buyursun ve makamı âli olsun.