Nereye koşalım?
Kur’an-ı Kerim’de cennet nimetlerinden bahsedilirken bir vurgu dikkat çeker: “Cennet muttakiler için hazırlanmıştır.”
Rabbimizin bizden istediği takva üzere bir hayat yaşamaktır. Orucun farz kılınma hikmeti de mü’minin takva üzere yaşamasını temin etmektir.
Takva, muttaki kelimelerini sıklıkla kullanıyoruz. Fakat herkesin takvadan farklı bir mana çıkardığı da bir hakikat.
Kimimize göre muttaki olmak daha çok şekil, zahir ve davranışlarla ilgiliyken; kimimiz takvayı daha ziyade kalpte ararız.
Kitabî tariflerin yanında bir teşbihle takvayı tarif, kanaatime göre konunun daha iyi anlaşılmasını sağlıyor. Bir zât takvayı dikenli yolda yalın ayakla yürümeye benzetiyor. Nasıl ki, dikenlerle dolu bir yolda ayakkabısız ve yalın ayakla yürümeye çalışırken çok dikkat edersek; hayat yolculuğunda da benzer bir dikkat ve titizliğe sahip olmak gerekir.
Ayağıma diken batıp canımı yakmasından korktuğum gibi, gözüme haram batıp gözümü yakmasından da korkmalıyım.
Elime dikkat etmeliyim. Kimse zarar görmemeli elimden. Harama uzanmamalı. Zira haram dikeni ayağa batan dikenden çok daha can yakıcıdır.
Kursağıma dikkat etmeliyim. Haram lokma geçmemeli ordan. Zira haram lokma; kul hakkı, kamu hakkı, faiz, aldatmayla elde edilen kazanç yakar kavurur insanı.
“Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, ancak ve ancak karınlarını doldurasıya ateş yemiş olurlar ve zaten onlar çılgın bir ateşe (cehenneme) gireceklerdir.” (Nisa, 10)
Sakınarak yaşamayı başarmalı insan…
Rabbine karşı gelmekten sakınmalı.
Kalp kırmaktan, incitmekten, incinmekten sakınmalı.
Bütün organların ölçüsü olmalı. Gözleri kısmaktan bahseder Rabbimiz. Yürümenin, konuşmanın ölçülü olması gerektiğinden bahseder.
Öyle güzel müjdeler var ki; Rabbimiz onlara ulaşmamız için koşmamızı ister bizden:
“Rabbinizin bağışına ve genişliği göklerle yer arası kadar olan, muttakiler için hazırlanmış bulunan cennete koşun.” ( Al-i İmran, 133)
Başka bir yerde aynı akıbet için yarış yapmamızı emreder Rabbimiz. (Hadid, 21)
“Şüphesiz muttakiler, cennetler içinde ve pınarlar başındadırlar. Onlara, ‘girin oraya esenlikle, güven içinde’ denilir. Biz onların kalplerindeki kini söküp attık. Artık onlar sedirler üzerinde, kardeşler olarak karşılıklı otururlar. Onlara orada hiçbir yorgunluk dokunmaz, oradan çıkarılacak da değillerdir.” (Hicr, 45-48)
Malım çoğalsın, makamım yükselsin, şöhretim artsın diye uğraşırız ya.
Bakın Rabbimiz nereye ya da neye ulaşmak için uğraşmamızı, yarışmamızı istiyor:
“Şüphesiz iyi kimseler, Naim cennetlerindedir. Koltuklar üstünde etrafı seyrederler. Onların yüzlerinde, nimetlerin sevincini görürsün. Onlara mühürlü (el değmemiş) saf bir içecekten içirilir. Onun (içiminin) sonu bir misktir. (ağızda misk gibi bir koku bırakır) İşte yarışanlar, bunun için yarışsınlar.” (Mutaffifin, 22-26)