Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
11 Şubat 2022

Nereye gidiyoruz?

Her çocuk çevresinden iyi ya da kötü yönde etkileniyor. Karakterinde anne ve babasından kalıcı izler kalıyor. İyi kumaştan iyi, kötü kumaştan kötü elbiselerin çıkması gibi çocuklar da kumaşlarını ailelerinden alıyor.

Bizden öncekiler ve bizim nesil çok şanslıyız. İyi hasletlerimizi, vatan ve millet sevgisini aldık. Vefayı yaşayarak gösterdiler. Kültür, inanç ve medeniyet değerlerimizi iyi temsil eden o nesilden en büyük şerefin iman ve Allah yolundaki çabalardan kazanılabileceğini kulağımıza küpe yaptık. Hürmet, saygı ve sevgiyi, ahlakı, güzel olan her şeyi…

Ya şimdiki ebeveynler…

Çocuklarına toz kondurmuyorlar. Bir dedikleri iki edilmiyor. Sofralarında bir kuş sütü eksik bugünün çocukları ne yapılırsa yapılsın beğenmedikleri gibi aza da kanaat etmiyorlar. Yoklukta sabır, bollukta şükür yoktur.

Zora ve zorluğa tahammül hiç yok. Oysaki kaybetmeye de ve açlığa da tahammül olmalı. Yenilgilere, üzüntülere tahammül olmalıdır. İnsanın eksik ve zayıf yönleri var çünkü. İnsan, insan olduğunu kabul ederse haddini bilir. Haddini bilen de Allah’ı bilir. Evrendeki yerini ve rolünü bilir. Asıl hadsizlikse, Allah’a karşı haddi aşmaktır.

Dini ve milli kimliği önemsemeyen bir neslin varlığı aşikâr. Vatan ve millet hassasiyeti azalıyor. Sorumsuz, şımarık, farklılıklara tahammülsüz bir nesil bütün dünya için tehlikelidir. Annesine babasına moruk ve kefere diyenler insani ve İslami değerlerden yoksun nesildir. Vatanına silah çeken, cinayeti ve ihaneti meşru gören böyle bir nesildir. Değerleri olanları istisna tutuyoruz.

Hayat nimet ve yaratılan her şey bize emanettir. Zaman boşa harcanıp değerlerimiz heder ediliyor. En çokta vefa harcanıyor. Vefasızlıklar artıyor. Vefa olmayınca dostluk yoktur, saygı yoktur. Ömür boş şeyler uğruna harcanıyor. Hayatı hiç bitmeyecekmiş gibi sorumsuz yaşamak toplumsal sorunlarımızı artırıyor.

Hz. Peygamber Efendimiz, “İhtiyarlık gelmeden gençliğin, hastalık gelmeden sağlığın, fakirlik gelmeden zenginliğin, meşgul olmadan boş zamanın, ölüm gelmeden hayatın kıymetini bilin” buyuruyor. Hiç bir şeyin kıymetinin olmadığı zamana tanıklık etmek bize yeter de artar bize.

Bu toplum zor olduğu gibi aynı zamanda mutlu günlerin toplumuydu. Nimete de külfete de ortak edilirdik. Önümüze öyle her şey hazır gelmezdi. Sofralar birlikte kurulur ve birlikte kaldırılırdı. Kıyafetlerimizi akşamdan hazırlar, annemizin olmadığı zamanlarda kardeşlerimize biz bakardık. Okuldan arta kalan zamanlarda çalışıp ufakta olsa evimize katkıda bulunan ve düştüğümüzde ayağı kalkabilenlerdik.

Önce anne ve babalar değişti sonra da çocuklar. “Dünyanın sonu geldi” diye lafları çok duyar olduk. Gençlik, yalnızlık ve sahipsizlik duygusu içinde... İçine kapanmış bir neslin topluma faydası olmadığı gibi zararı çok oluyor. Ne yapacağı belli olmayan ve sorumsuz çocukların tek sorumlusu ebeveynlerdir. Özgüveni az, aciz ve kendisinden başkasını düşünmeyen nesillerde az çok herkesin payı var.

Çocuklarımızı onca zahmet ve sıkıntıya katlanarak okutuyoruz başarıları düşük oluyor. Zahmetsiz elde edilen şeylerin kıymeti de bilinmiyor. Bütün umudun kendinde olduğunun farkında olmayanlar etrafa umutsuzluk saçıyorlar ve sorun çıkarıyorlar.

Bu söylediklerimizin bir suçlama olarak algılanmamasını umuyorum, uyarmaktır. Sen görmüş geçirmiş biri olarak sorunu anlarsan kolay anlatabilirsin. En güzeli de örnek olmaktır. Anlamlandırırsan anlam bulursun.

Tolstoy anahtarı vermiş düğümü çözmek senin elinde: “Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür ama hiç kimse önce kendini değiştirmeyi düşünmez.”

Siz değişin ki dünya değişsin.