Nereden nereye!
Milletlerin hayatında tarihi öneme sahip anlar olur ya, işte 29 Ekim 2022 tarihi Türkiye için öyle bir andı. Zira Türkiye, milli imkânlarıyla TOGG markası ile kendi aracını üretecek fabrikanın açılışını gerçekleştirdi.
Salonda
yaşanan coşkuyu biz de ekran başında yaşıyorduk. Çünkü çok anlamlı bir rüya
gerçekleşiyordu. Bu, sadece araba üretecek bir fabrikanın açılışı değildi. Bu,
200 yıldan beri bir milletin bilinçaltına zerk edilmeye çalışılan ‘’siz
yapamazsınız-üretemezsiniz’’ döneminin kapanmasıydı.
Yüzyıllardır
modern batının her alanda kurduğu hâkimiyet, teknoloji üretimine dayanır.
Teknoloji ekonomiyi, ekonomi ise: Siyaseti, hukuku ve kültürü tasarladı. Bu
öyle bir tasarımdı ki, bilimin, tarihin, kültürün kısacası her şeyin merkezinde
sadece batı vardı.
Batı’nın
bilime yaptıkları katkıyı inkâr etmiyoruz ama sadece onlar mı bilimi
geliştirdi? Üniversite birinci sınıfta bilim tarihi dersimizde Batı’dan önce
Çin, Hindistan ve İslam medeniyetinin de bilime çok ciddi katkılar yaptıklarını
okumuştuk.
Çok güçlü
bir propaganda ile içimizde bir kısım insanları etkileyerek onlar üzerinden
sürekli yetersizliğimiz vurgulandı. Böylece başarısızlığı nesilden nesile bir
miras gibi intikal ettirdiler. Ne yazık ki bu konuda bir ölçüde başarılı da oldular.
Nitekim içimizde tarihinden, kültüründen, dininden utanan kişiliksiz, kimliksiz
bir kesimin oluşmasını sağladılar.
Bu kesim,
sürekli geri kalmışlığımızın nedeni olarak dinimizi, değerlerimizi gösterdiler.
Bu nedenle dinine, tarihine, kültürüne bağlı insanları yıllarca ‘’gerici,
yobaz, kafa tasçı, takunyalı’’ ve daha pek çok sıfatlarla küçümsediler,
aşağıladılar.
Hâlbuki
savunma sanayisinden sağlığa, alt yapıdan üst yapıya, Türkiye’de gurur
duyulacak birçok eseri, imam hatipli bir lider tarafında gerçekleştirildi.
Batılıların ve onların içimizdeki uzantılarının aksine, dünyanın her yanındaki
insanlar, sistemli ve verimli çalışma kapasitesine sahiptirler. İşte 29 Ekim
2022 tarihinde gerçekleşen tören bunun ispatıydı.
***
Bütün siyasi
liderler ya çoktan toprağa karışmış ya da toprağa karışacaklar. Elbette İmam
Hatipli Tayyip Erdoğan’da bir gün toprağa karışacaktır. Ancak onun ürettiği
eserler yaşayacaktır. Zalimlerin karşısında kale gibi dururken, mazlumlara
kucak açması kitap sayfalarında, dillerde, gönüllerde hep olacaktır.
Hatırlanacağı
gibi 27 Nisan 2007’de iktidara karşı e-muhtıra verilmişti. Muhtıranın kaleme
alınmasında rolü olduğu söylenen ve o yıllarda vesayet rejiminin güçlü bir
aktörü olarak hareket eden Orgeneral Ergün Saygun’un Savunma Sanayisinde
yapılanlar için bir konuşmasını dinledim. Konuşması aşağı yukarı şöyleydi:
‘’Varlığa
doğan yokluğu bilmez diye bir laf vardır. Gençlere söylüyorum bunu. Siz varlığa
doğdunuz biz yokluğa. Şu yapılanların kıymetini, değerini çok iyi anlayan bir
jenerasyondan geliyorum. Çünkü 45 senelik askerlik hizmetimin büyük kısmı,
yardım malzemesi kullanmanın burukluğu, üzüntüsü ve mahcubiyeti ile geçti.’’
Bu
mahcubiyet sadece askeri alanda değil, millet olarak birçok alanda yaşıyorduk.
Eski defterleri karıştırma gibi bir amacım yok. Ancak o gün sırf eşi başörtülü
bir cumhurbaşkanı olmasın diye iktidara e-muhtıra verenler, bugün yaptıklarına
hayranlık duyuyorlar. Bu hususun altını özellikle çizmek istedim. Ergün
Saygun’u izleyince, zihnimde şu cümle geçti: Nereden nereye!