Nereden Nereye
Barış Pınarı Harekâtı ile dost düşman belli oldu. Yanımızda ve karşımızda olan ülkeleri daha net bir şekilde gördük. Aynı zamanda ülkemizin dünya üzerinde geldiği son noktayı da daha net bir şekilde gözlemledik.
İlk gün destek veren içerideki siyasetçilerin daha sonra havadan sudan sebeplerle muhalefete başladıklarını da gördük. HDP’nin baştan beri PKK/YPG terör örgütünden beslendiğini söylüyorduk. HDP Barış Pınarı Harekâtıyla sırtını PKK/YPG terör örgütüne dayayarak siyaset yaptığını bir kez daha ifşa etti. Bunu zaten bilmeyen ve duymayan yok. Ama CHP liderine, vekillerine ve onun medyadaki destekçilerine ne oluyor da Barış Pınarı Harekâtının başlamasının üzerinden daha 24 saat geçmeden hemen yanıltma, yönlendirme ve algı siyasetine başladılar. Ülkemizin ve milletimizin bekası için başlatılan Barış Pınarı Harekâtına olan destekleri bizim de takdirlerimize sebep olmuştu işin doğrusu. Bu duruş ayrıca dünyaya karşı da ülkemizin itibarı olmuştu. Bu birliktelik, karşımızda olan ülkelerin söylemlerine de yansımıştı. Ancak CHP’nın kodlarındaki yapıyı unutmuştuk. Doğrunun yanında durmaya devam edeceğini zannetmiştik. Tarih bir kez daha tekerrür etti. O yapı 24 saatte ortaya çıktı ve CHP aslına rücu etti. Millet bu dönüşü de bir kenara kaydetti. Bakalım zaman ne gösterecek.
***
Bir ülkenin liderinin güçlü oluşu o milletin de güçlü olması demektir. Veya güçlü milletler, güçlü liderler yetiştirir de diyebiliriz. Liderin gücü aslında milletinin ona verdiği destekle de olur aynı zamanda. Barış Pınarı Harekâtıyla Türkiye’nin gücünü de gördük. Bölgesinde kendisine danışılmadan karar verilemeyeceğine ve bu coğrafyada Türkiye olamadan bir faaliyet yapılamayacağına şahit olduk. Bu noktaya öyle kolay gelinmedi. Hafızamızı bir yoklarsak daha yirmi sene evvel kapısında dilenci olduğumuz ülkelerin bugün karşımızda ceket iliklediğine şahit oluyoruz. Hayatımın en utanç verici anıydı başbakanımızın ABD liderinin karşısında iki büklüm halde yansıyan fotoğrafı. Yerin dibine girmiştim. Memur maaşlarını ödeyemiyor ve bir milyon için batı ülkelerinin kapılarını aşındırıyorduk. Deprem yardımlarını memurların maaşları için kullanıyor, IMF’nin sömürüsü altında bütün gelirimizi faize ödüyorduk. Hele hele sınır ötesi harekât! ABD’nin izni olmadan asla olamazdı. Almanya’nın, İngiltere’nin, Fransa’nın onayını da almak gerekirdi. Onaydan sonra harekâta başlayabilirdik. Kullanacağımız silahları da onlar belirler, izin verdikleriyle harekât yapabilirdik. Bir de istihbaratı da onlar bize verecekti. Tabi bize haber vermeden önce teröristleri uyarmış olmalarını hiç aklımıza getirmezdik. Harekât esnasında gireceğimiz toprak miktarını da onlar belirler, dur dediklerinde ise geri çekilmek mecburiyetinde kalırdık. Tam bir rezillikti o günler. Harekâtı haber alan teröristler tuzaklarını kurar onlarca evladımız şehit olurdu. Yaşaması bir tarafa hatırlamak bile istemiyoruz o utanç günlerini.
***
Yirmi yıl sonra sınır boyunu temizlemek için başlattığımız Barış Pınarı Harekâtında her şey değişti. Yıllar önce karşılarında el pençe divan durduğumuz ülkeler şimdi ancak karşı söylemlerini dile getirebiliyorlar o kadar. Destekledikleri terör örgütü hainlerinin tek tek geberdiğini görünce bütün ağırlıklarıyla Türkiye’ye gelip harekâta ara verilmesini ve o zaman zarfında da bölgeyi boşaltıp Türkiye’ye teslim edeceklerini dile getirerek harekâtın durmasını rica ediyorlar. Zaten gayemiz bu bölgeyi terör unsurlarından temizlemekti. Buna ulaşmak için takip edilecek yollardan birisi de buydu elbette. Verilen 120 saatlik süre içerisinde defalarca taciz ateşine maruz kaldık ve şehidimiz oldu. Bu da terörün ve ona destek veren ülkelerin şerefsizlikleri. Zaten şerefleri olsaydı bunca insanımızı şehit vermezdik. Sürenin bitiminde bölgenin temizlenmiş olması ümidimizdir. Yoksa harekât kaldığı yerden devam edecek, terör unsurları bertaraf edilecek ve bölge sükûnete kavuşacaktır.
Başta ABD olmak üzere batılı ülkelerin kapılarında dilenci gibi beklediğimiz günlerden aynı ülkelerin kapımızda ricacı olduğu günlere…
Nereden nereye…