Nerede o yeni Ramazanlar
"Nerede o eski şunlar, eski bunlar sözü" yeni bir şey ortaya koymayacak olmanın mızıkçılığı olarak raflarda yerini aldı. Çok bedava!
Yine zikir çeker gibi “Nerede o eski Ramazanlar!” denilmeye başlandı. Her şeyin yenisini isterken bir Ramazan’ın eskisine olan bu arzu da nedir?
İşte yeni bir Ramazan daha. Şimdi ve burada!
Doğrusu, maazallah başka bir dine mensup olsaydım veya dinsizliğe… Kıskanırdım bu ibadeti. İlginç bir ibadet oruç. İşlevi büyük… Sessiz ve derin.
Hayatı biraz kısmak gibi; bu ay.
Açlığı deneyimleme ya da gönül tokluğuna yaşama ayı... Karın, göz, gönül, bedensel veya ruhsal bütün açlıkların, açık gözlülüklerin gözden geçirilme, büyük büyük empati zamanı. Fakat yine de bir konfor düzeyinde yapılan bir empati. Akşama güzel yemekler yenileceğinin kesin umuduyla yapılıyor çünkü.
Nihayet bu ayda yiyeceklerden ve dolayısıyla haz enerjisinden olma, hazlardan el çekme işi öğrenilmiş ve hatırlanmış oluyor. Ve insan böyle bir deneyimde açlık ve susuzluk çeken tek bir insan kalmamalı fikrini güncelliyor. Belki bu yöndeki çabalarını da…
Farklı inanç ya da inançsızlık yelpazelerinin arasında, İslam’ın orucu çok özel duruyor. Topluca yapılan ve yoğun geçen bir eylem. Halbuki eylemsizlik gibi de duruyor. Sessizleşiliyor, hayatın önemli bir kısmını oluşturan ve hareketliliği sağlayan yeme içme konusunda bir kenara çekilme yaşanıyor. Öte yandan iş-güç, hayat ve sorumluluklar aynen devam ettiği için haliyle daha zorlanılan şartlar içinde normal iş günlerinin performansı gösterilmeye çalışılıyor. Bu anlamda insani duyarlılıklar ve Sırf kendi dini gerektirdiği için oruçlu olan kişi çevresine ve birbirini düşünmeler, idare etmeler devreye giriyordur. Bir yandan da oruçlu kişi, iş hayatına orucundan kaynaklanabilecek olumsuzlukları yaşatmamaya çalışmakla sorumlu olduğunu biliyor. Allah için yapılan bir ibadeti bahane ederek manevi seçkinlik, şımarıklık yapma yoluna gitmemesi gerektiğini.
Kıt düşünceli insanın dindarlığı da tehlikeli ve şımarık olabiliyor. Tıpkı bir ideolojiye körce bağlanmış, kendinden olmayana hınç okuyup kin üfleyen, mezhepçiden daha mezhepçi tipler gibi… Hiçbir oruçlu salt kendi inancı gereği gerçekleştirdiği bu ibadeti ve etkilerini yaşadığı topluma dayatmaz, dayatmamalı. Tıpkı belli günler ve geceler alkol almayı ve partilemeyi ibadet şeklinde düzenli olarak gerçekleştiren kimilerinin çevreye verdiği zararı vermemesi gerektiği gibi.
Birbirimizi sevmiyor olabiliriz. Birbirimizi istemiyor olabiliriz. Fakat birlikte yaşamak böyle bir şey. Bu zorunluluğu bir kâbus yerine tatlı bir çeşitlemeye dönüştürmek te var. Çoğumuzun kişisel hayatı bu örneklerle doluyken, toplamda olan bu zıtlaşmayı hala neden ve nereden beslediğimize şaşırmamak elde değil.
Bağışlayın. Fakat keşke diğer dinlerin ve ideolojilerin de kendi nefislerini-ego-politik ego, dürtü ve hatta güdülerini terbiye ettikleri böyle büyük bir eğitim zamanları olsaydı da onlar da bize, yani kendi ötekilerine karşı az, pek az merhametle bile dolsa ve bizim için bir şeyler yapsalardı. Sevinirdik. İnsan kardeşliğini hissederdik. O çok özleneni...
Müslümanlar oruçla beraber daha kötü insan olma tehlikesinden uzaklaşmış, daha iyi, diğerkam, düşünceli, sorumlu insanlar olmayı deneyimliyor. Böyle güçlü, toplu, dayanışarak yapılan bir ibadet şekli beşerî dinler için de düşünülebilir. Model almak isteyen olursa yardımcı oluruz bile demek geldi içimden. Ha hemen sokak eylemleri ve diğer eylemleri gösterecek olanlar olabilir. O slogan ağızlı, köpüklü kutuplaşmayı, düşmanlığı, birbirine kıymayı tetikleyen talanlar bir ruhsal eğitimin değil, ancak eğitimsizliğin ve kindarlığın dışa vurumu olabilir. Olsun. Bize düşen bize düşendir. Elimizden geleni yapacağız. Paylaşacağız varlığı ve yokluğu...
Bütün bu süreç, ömür devam ederken ve Nisan da tam olarak iki ye vurmuşken, ruhum içimdeki İlahi coşkuya zarar vermeye kalkışana kem bakıyor. Yalan değil, kaostan beslenen ve huzursuzluk aşılayanların fark etmediği bir huzurda yaşadığımız... Büyük sorgulama gününe, bir başka yaşama inanmayanların sorgulamayı tekellerine almaları, kendileri bireysel bencillikte yasarken toplumsal adalet için slogan geveleyip durmaları ve bu bizdeki huzurdan huzursuz olmaları şaşılası. Fakat bu sanıldığı gibi adaletsizliği hiçe saymanın ve bencil bir konfora saklanmanın değil, adalet için elinden geleni yapmanın huzuru. Bütün gücünü harcamış olmanın zenginliği... Sonuçta kabul etsek de etmesek te adaleti var edenin, insana teklif edenin ve nihai ve mutlak olarak gerçekleştirecek olanın huzurundayız. Vicdanımızı, içimizdeki hukuku var edenin. Ah evet! O'nun...