Dolar (USD)
34.55
Euro (EUR)
36.27
Gram Altın
2916.71
BIST 100
9659.96
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
26 Ağustos 2021

'Nerede o eski AK Parti?!..'

Deva Partisi Genel Başkanı Sayın Ali Babacan’ın yönlendirdiği “radikal muhalefet” söylemini biliyorsunuz…

Özetle şöyle deniyor:

“AK Parti, iktidarının ilk dönemlerinde özgürlükçü, ılımlı, uyumlu ve de başarılı idi. Son yıllarda bu durum tamamen değişti. Son derece hoşgörülü söylemlerle ve icraatlarla beğeni toplayan AK Parti, 2012’den 2013’ten sonra çok değişti, işler çok kötü noktalara geldi!”

Sayın Ali Babacan, “radikal muhalefet”in sahip çıktığı bu söyleme şöyle özetlenebilecek bir ilâvede bulunuyor:

“Biz işbaşındayken durumlar pek güzeldi. Bütün güzel işler, bizim orada olmamız sayesinde yapıldı. Biz gittik, bakın işler ne hale geldi! Dolayısıyla, bütün artılar bizim hanemize yazılmalıdır, bütün eksiler de Sayın Erdoğan’ın hanesine!”

Ne hoş bir hesap!..

*

Evet,

“Radikal Muhalefet” bugünlerde “Nerede o eski AK Parti!” havalarında…

Geçmişe dönüp baktığımızda, AK Parti iktidarına, yine radikal muhalefet tarafından çok ağır eleştiriler, hakaretler ve tehditler yöneltildiğini görüyoruz.

O meşhur Cumhuriyet mitingleri, AK Parti iktidarının bugün pek beğenildiği söylenen o ilk döneminde yapılmıştı.

27 Nisan muhtırası, kapatma davası vesaire…

Hepsi o ilk dönemde oldu.

Tepki, o zamanlarda da çok keskindi…

Amma velâkin, şimdilerde “Nerede o eski günler!” deniyor!

Milat ise, 2012, 2013 imiş!

Peki, 2012’den, 2013’ten sonra neler değişti?..

MİT tırlarına baskın, 17/25 Aralık, 15 Temmuz hep bu “ikinci dönem”de.

Öte yandan, Türkiye’nin “Yerli Savunma Sanayii” alanındaki çalışmaları bu süreçte meyvelerini vermeye başladı.

ABD, bu süreçte PKK’ya desteğini iyice arttırdı.

PKK Terör Örgütü’nün sınırlarımız ötesindeki farklı isimlerle faaliyet gösteren uzantılarını vekâlet savaşında kullanırken, Türkiye’nin güvenlik endişelerini tırmandırdı.

Sınırlarımızın dibinde, Türkiye’nin nefesini kesecek kesintisiz “terör koridoru” oluşturma ve “Arz-ı Mev’ud” hayali için çok büyük bir açılım sağlama çabaları karşısında, yapılabilecek tek şey vardı:

“Sınır ötesi operasyonlarla bu tehdidi uzaklaştırmak.”

Türkiye bunu yapmaya çalıştı ve büyük ölçüde de başardı.

“Radikal Muhalefet”in bugünlerde çok beğendiğini söylediği ilk dönemde, AK Parti’nin hangi politikaları izlediğini biliyorsunuz.

O süreçte, ülkenin ve kendisinin içinde bulunduğu zorlukları Avrupa Birliği süreci üzerinden aşmaya gayret eden siyasi iktidar, zaman içinde Batı’nın “geleneksel kalleşliğine” muhatap oldu.

Bugüne kadar kendisiyle “uyum içinde” hareket eden bütün iktidarları, bütün liderleri vakti geldiğinde boğan, boğdurtan Siyonizm’in kontrolündeki Batı, aynı tarifeyi AK Parti İktidarı’na ve Sayın Erdoğan’a da uygulamak istedi.

Bu noktada, sadece siyasi iktidarı değil, bütünüyle Türkiye’nin istiklâlini, bölünmez bütünlüğünü tehdit eden unsurlar, eş zamanlı olarak harekete geçirildi.

Türkiye de, “Milli Güvenlik Politikası” gereği, bu operasyonlara direndi.

Bunu yaparken de, sırf sloganlara yaslanmak yerine, başta savunma sanayii olmak üzere bazı kritik alanlardaki hamlelerinden, elde ettiği avantajlardan büyük ölçüde faydalandı.

“Batı tehdidi”nin arttığı her dönemde olduğu gibi, bir “dengeleyici” unsur olarak da Rusya ile ilişkileri kuvvetlendirme yoluna gitti.

*

Bu süreç boyunca hatalara, eksikliklere birçok yazımızda, konuşmamızda dikkat çektiğimizi ve bundan dolayı da “10.Köy” tarifesine tabi tutulduğumuzu kadim okuyucularımız çok iyi bilir.

AK Parti iktidarı, şiddetini gittikçe arttıran hücumlara, vatandaşla göz ve gönül bağını kuvvetlendirecek hamlelerle karşı koymak yerine, artık metal yorgunluğundan, mental yorgunluktan mıdır nedendir, vatandaşın sesini gittikçe daha az duyar hale geldi.

Yukarıdakilerle aşağıdakiler arasındaki “bilgi akışı” epeyce kesintiye uğradı.

Milyonlarca vatan evlâdı, bir yandan yönetimin “radikal muhalefetin” eline geçmesinden endişe ederken, diğer yandan da, sesini siyasi iktidara duyuramamaktan şikâyetçi olur hale geldi.

*

Yazının sonuna doğru geliyorum…

Radikal muhalefetin bugünlerde göklere çıkarttığı ilk dönem ile yerden yere vurduğu “ikinci dönemi” (yani 2012, 2013 sonrasının) çok iyi değerlendirilmesi gerekiyor.

Bugün çok başka bir dünyadayız.

Tehditler çok daha fazla ve şu “plândemi” sürecinin, birçok ülkeyi “iç karışıklıklara” sürükleyeceğini, hemen her konuda “ayrılığa” düşen toplumların bu süreçten çok daha fazla etkileneceğini görmek gerekiyor.

Radikal Muhalefet’in Türkiye’nin herhangi bir meselesine dair çözüm teklifi, projesi yok.

“BBC Zihniyeti” ne derse, üzerine atlıyor.

“BBC Zihniyeti” kendisini yalanlasa ve özür dilese bile, “niyet başka” olduğundan “düzeltme yoluna” gitmiyor.

AK Parti’nin ilk dönemini çok beğendiklerini söyleyenler, hemen her konuda “toplumsal fay hatlarını” tetiklemeye, her unsuru gerilim vasıtası olarak kullanmaya çalışıyor.

Vatandaştan kopan bazı “iktidar mensupları” ise, teker teker sıralamaya gerek görmediğim malûm “jakobenizm” kokan tavırlarıyla tartışmaları büyütüyor, bünyeye zarar veriyor.

Türkiye bu sıkıntılı süreci nasıl aşacak?

Sayın Erdoğan, bir aralar “kızgın demiri soğutmaktan” bahsetmişti.

Bu yönde adımlar atılacakken, araya provokasyonlar girdi, süreç ilerleme kaydedilemeden kesintiye uğradı.

Radikal muhalefet, dışarısı vesaire ne yaparsa yapsın…
Ülkeyi yönetme sorumluğu AK Parti İktidarı’nda.

Sürekli olarak radikal muhalefetin tavırlarından şikâyetçi olmak, bu durumu değiştirmez.

Yapılması gereken, bazı konularda siyasi iktidardan farklı düşünmekle birlikte, “terör”, “bölünmez bütünlük”, “ülke menfaatini savunmak”, “ailemize sahip çıkmak”, “plândemi tezgâhına gelmemek” gibi temel noktalarda “birlikte çalışılabilecek” kim varsa, bir araya gelmek.

Mutabakat alanını mümkün olduğunca genişletmek.

AB’nin, ABD’nin ya da bir başka sömürgeci güç ile “yakın ilişkilerin” bir “çıkış” yolu olmadığı, bunca tecrübeden sonra iyice görülmüş olmalıdır.

AK Parti’nin ilk dönemine dönmeye çalışmak da, her “karşı çıkışa” tepki göstermek de çıkış yolları değil yani.

Kızgın demiri usulünce soğutmak gerek!