Nerede hata yapıyoruz?
Bundan birkaç yıl önceydi.
Ege bölgemizin önemli turistik yerlerinden biri olan Şirince Köyü’ne bir grup
arkadaşla geziye gitmiştim. Şarabıyla meşhur bir yer olması nedeni ile oldukça
fazla turist gezmeye gelmişti. Belki yeri değil ama merak edenler için
belirteyim: Şarabın tadına hiç bakmadık, sadece gezdik. Muhafazakâr demokrat
kimliğe sahip Müslümanlar olarak dini değerlerimize sahip çıkmaya çalıştık.
Adı Şirince Köyü ama bakmayın köy dendiğine; devasa bir yer. Şarap içmeyen, hatta
şaraba karşı olup şarap kültürünün din ile bütünleşmediğini, birbirine zıt olduğunu
düşünen Müslüman bireyler de dahil olmak üzere herkese Şirince Köyü’ne
gitmelerini tavsiye ederim. Yalnız bir şart ile; nefsinize hakim olacak ve
şarabın tadına bakmayacak iseniz…
Şirince’de
dolaşırken dış kıyafetinden yabancı olduğu belli olan bir tezgahtarın göz nuru
el işlemelerini sattığını görünce durdum. Tezgahında duran işlemeler ilgimi
çekmişti; memlekettekilere hediye olarak alıp götürmek fikri vardı aklımda. İletişim
kurabilecek kadar İngilizcem olduğundan tezgahın önünde duran kadınla yabancı
dil ile iletişime geçip el işlemesi örgülerin fiyatını sordum. Dış görünüşümden
veya şivemden belli olmuş olacak ki kadının bana “Abi, Türk değil misin sen? Neden İngilizce konuşuyorsun benimle?”
dediğinde şaşkınlıkla kadının yüzüne baktım. Sonrasında koyu bir muhabbet sardı
bizi.
Kadın
Bulgar göçmeni. Polonya’da, Almanya’da ve farklı ülkelerde yaşamış, yetişmiş.
Tahsilini ise liseye kadar sürdürmüş. Üniversite filan okumamış ama birkaç
yabancı dil bildiğinden bahsedince şaşkınlığımı gizlemeyip sordum; “Bu kadar dili nerede öğrendiniz?
İngilizceniz de akıcı ve iyi derecede konuşuyorsunuz. Türkçe de biliyorsunuz,
başka diller de… Bunu nasıl başardınız? Özel eğitim mi aldınız?” diye.
Kadın
bana “Hayır, ben lise mezunuyum.
Bulgaristan’da okudum. Bizde Lise mezunu olan neredeyse herkes çok iyi derecede
olmazsa da iyiye yakın bir şekilde İngilizce konuşur. Türkiye’deki gibi değil;
burada okula başlamadan (anaokulunu kast ediyor) liseye, hatta yüksek tahsile
kadar (Üniversiteyi kast ederek), İngilizce görür ama iki cümleyi bir araya
getiremez. Konuşamaz. İletişim kuramaz. Bizim orada öyle değil. Ben İngilizceyi
ve Almancayı okulda öğrendim…” dediğinde kadının söyledikleri beni derinden
üzse, yaralasa da çok haklıydı.
Nitekim
okullarda yıllarca yabancı dil gösterilir ama gençlerimiz bir makaleyi tercüme
edemeyecek düzeyde mezun olur. Bir turist ile karşılaşınca kendilerini ifade
edemezler, iletişim kuramazlar. Yıllarda Matematik öğrenirler ama gerek ulusal,
gerek ise uluslararası sınavlarda ortalamamız çok çok düşüktür. Yıllarca Tarih
dersi öğretilir ama yakın tarihimizi bile bilmeyen bir nesil yetişir. Yıllarca
Coğrafya öğrettik ama hangi ilin hangi coğrafi bölgede olduğunu bile bilmeyen
nice gencimiz var. Müzik öğrettik, bir enstrüman çalamayan çocuklarımız; beden
eğitimi öğrettik, sporda gelişemeyen gençlerimiz; Türkçe ve Edebiyat öğrettik,
okumayan kendini ifade edemeyen evlatlarımız var.
İster istemez
insanın sorası geliyor; Biz, nerede hata
yapıyoruz? Neden eğitim girdisi olarak giren çocuklarımıza,
öğrencilerimize, mezun olduklarında eğitimin çıktısı olarak istenilen
bilgi-beceri veya davranışı kazandıramıyoruz?
Belki
burada Bakanlığı sorumlu tutanlarınız olacaktır ama ben sorunun Bakanlıktan
kaynaklanmadığını ve sorunun Bakanlıkla çözülmeyeceğini düşünüyorum. Bakanlık,
üzerine düşeni yapıp ders müfredatını belirliyor mu, o derse ait bir eğitimciyi
görevlendiriyor mu, materyal desteği sağlıyor mu, evet tüm bunları yapıyor.
Öyleyse sorunun çözümünü başka noktalarda aramak lazım. Acaba öğretmen
yetkinliğinde mi, aile tutumunda mı, okulların fiziki yapısından mı, ülke
kültüründen mi, neyden kaynaklı ise bir an evvel bunu bulmalı ve çözüm adına
gerekeni yapmalıyız!
Yeni
nesil gençlerin ilgi alanlarına mı hitap etmiyoruz? Güncel yaşamda
kullanacakları ortamları mı sağlamıyoruz? Velilerde farkındalık mı
oluşturmuyoruz? Acaba yapmadığımız ya da eksik bıraktığımız ne var ki okulda
öğrendiğini mezun olduktan sonra kullan(a)mayan, yetersiz bireylerle
karşılaşıyoruz? Sahi neden acaba? Bu konuda, akademisyenlerimiz bilimsel
araştırma yapıp bir faaliyet raporu oluşturamazlar mı?
Sadece
eğitimciler değil; bütün bir toplum olarak hepimiz kendimize “Nerede hata
yapıyoruz?” sorusunu sormalı ve ne gerekiyorsa gereğini yapmalıyız!