Nerde kaldı postacı
En
son ne zaman mektup yazdınız? Ya da böyle bir şeyle hiç karşılaştınız mı? Artık
mektup yazmak veya almak sıra dışı bir şey oldu. Oysa ne güzel bir duygudur
mektup almak. Ne hoş bir duygudur mektup yazmak. Mektup alan herkesin günü bir
parça aydınlanır. Mektup yazanın da umutları yeşerir. Umutları güneşte saklı da
olsa bin bir ayaklı da olsa kalplerinde yeşermiştir artık. Çünkü umut yazanın
hakkıdır.
Şahsen
mektup yazmaya ilkokul birinci sınıfta başladım. Daha doğrusu okulun ilk
döneminde mektup yazmaya başlamıştım. Öğretmenimizin vermiş olduğu bir vazife
değildi ilk mektup yazmaklığım. Bizim mahalleden beş altı komşumuz askere
gitmişti ve hepsi de evliydi. Onların hanımları annemden rica etmiş. Annem de
mektupları yazmamı istemişti. Asker hanımlarının okuma yazmaları yoktu.
Mahalleden tahsilli başkaları da vardı. Belki de hanım ablalar, onların yanında
söyleyemediği sözleri ya da mahremiyet duygusu nedeniyle onlara müracaat
etmemişlerdi. İşin ilginç yanı mektup
örneği de yoktu yanımda. Asker eşleri imece usulüyle mektup hitaplarını bana
söylerlerdi. Önce Ayşa Abla, sonra Emine ablanın mektubu yazılırdı.
Yazar
Muzaffer İzgü’nün küçürek bir hikâyesini okumuştum. Hikâyenin adı “Postacı”
idi. Bu hikâyeyi okuyunca gözümde canlanmıştı bu o eski hatıram...
Yazar,
postacıya bana mektup var mı diye soran Münevver Teyze’yi anlatıyor hikâyesinde.
Postacı sokağa her girdiğinde Münevver teyze, bana mektup var mı diye soruyor. Ama
her seferinde hayır sana mektup yok, demişti postacı. Bazen de ses tonunu
yükselterek artık bana sorma kabilinden. Olsa şayet ben sana getiririm…
Bu
manzaraya şahit olan komşunun oğlu yani yazar Muzaffer İzgü, annesine diyor ki
anne ben büyüyünce postacı olacağım. Münevver teyzeye mektubu ben getireceğim.
Varsın postacı mektup getirmesin. Annesi de oğlum niye postacı olacaksın, doktor
ol, mühendis ol, demişti. Hayır, anne ben postacı olacağım, demişti hikâyenin
kahramanı. Ve hikâye böylece bitmişti.
Daha
sonra Muzaffer İzgü’nün yazmış olduğu bu hikâyeyi merak ettim, araştırdım.
Yazar, Muhsin Kızılkaya bir yazısında Muzaffer İzgü’ye dair hatıratını
anlatırken bu hikâyeye de değinmişti. Merak edenler için hikâyenin devamı
şöyleydi. Muzaffer İzgü’nün yaşlı bir komşuları vardı, ismi Münevver Abla’ydı. Yazarın
ilk yazısı bir mektuptu. Kimi kimsesi olmayan, tek başına yaşayan yaşlı Münevver
Abla’ya yazdığı mektuptu. Birinci sınıftaydı, okuma yazma bilmiyordu daha.
Münevver Abla bitişikteki gecekondu gibi bir yerde oturuyordu. Postacı ne zaman
gelse dışarı çıkar, ‘Postacı evladım, bana mektup var mı?’ diye sorar, postacı da
sana mektup yok deyip homurdanır, giderdi. Münevver Abla her gün sorardı böyle.
Küçük
Muzaffer de annesine, ‘anne Münevver Abla’ya niye mektup gelmiyor?’ diye sorardı.
‘Onun kimi kimsesi yok’ dedi annesi. O da bir üzüldü ki... Kafasına koydu,
okuma yazmayı öğrenince bu Münevver Abla’ya bir mektup yazacaktı. Erken öğrendi
okuma-yazmayı da. Bir beyaz kâğıt, bir de beyaz zarf aldı ve bir mektup yazdı. Küçük
Muzaffer’in yazdıkları ölünceye kadar aklından çıkmadı: “Münevver Hanım, bahar
geldi, papatyalar açtı, gelincikler çıktı, köpekler havlıyor, kuşlar ötüyor,
kediler miyavlıyor, eşekler anırıyor, hepsi ellerinden öpüyor.” Mektup biter
bitmez postaneye gitmişti. Pulunu almış mektuba yapıştırmış ve postaneye
vermişti. Sormuştu da “ne zaman alır mektubu? Yarın öğleden sonra cevabını
almıştı.
Küçük
Muzaffer, öbür gün pencerenin önünde postacıyı bekledi. Münevver teyze de
bekliyordu. Biraz sonra postacı görünmüştü, yüreği güm güm attı, sanki yerinden
çıkacaktı. Münevver Abla yine çıktı, “Postacı evladım bana mektup var mı?” diye
sordu. Postacı önce mektupları arasında onun mektubunu görmüştü. Mahcub bir
şekilde mektubu uzattı, Münevver Abla şaştı kaldı. Hemen arkasından bağıra
bağıra onu çağırdı, “Muzaffeeer koş, bana mektup geldi!” diye. Münevver teyze okuma
yazma da bilmiyordu. Küçük yazar koştu, okudu mektubu. Münevver Abla ona
sarıldı, bir onu öptü, bir mektubu… Sonra mektubu koynuna koydu. İnanır mısınız
Münevver abla üç ay sonra öldü. Annesi de gitti cenazeyi yıkamaya. Gelince
“Oğlum” dedi “Münevver Abla’nın koynundan bir mektup çıktı, senin yazıya
benziyor” dedi.
Annesi
tanımış oğlunun yazısını, çünkü bu onun ilk yazısıdır. Kim bilir çocukça değil
belki çocuksu davranışlar-güzel işler- kurtaracak dünyayı.