Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
15 Kasım 2023

Neo/liberalizmin egemenliği

İnsanlar farklı ideolojiler, dinler ve felsefeler çerçevesinde insan ve evrene bir bakış açısı geliştirmektedir. Dünya görüşü olarak da adlandırılan bu perspektif, bir boyutuyla insanın kendisini kuşatan eşya ile nasıl bir ilişki geliştireceğini de belirlemektedir.

Öyle ki bu dünya görüşü insan ilişkilerinden, toplumsal düzen ve devlete varıncaya kadar kurumsal inşaya dair bir genişlik de taşımaktadır. Ayrıca içerdikleri metafizik sebebiyle, gündelik hayatın üzerine çıkarak her şeyi soğuran bir söylem düzenekleri mevcuttur. Hatta Kolakowski’nin deyişiyle, “gerek dinsel gerekse de ideolojik doktrinler amprik tekzibe gelemezler, bundan muaftırlar. Bunların dokunulmaz kalmak kaydu şartıyla istiap edemeyecekleri fiili vakıa olamaz.” (Modernliğin Sonsuz Duruşması, s. 327)

İnsanlık tarihi boyunca birçok felsefe, ideoloji ve din toplumlarda etkili olmuştur. Modern dönem baktığımızda yine modernizmin bir kapsayıcı felsefe olmasının dışında fakat onun tarafından da içerilen marxizm, liberalizm, ulusçuluk, İslamcılık ve bunların dışında dünyadaki dinlerin farklı düzeydeki etkilerinden bahsedebiliriz.

Marx’ın Engels ile birlikte oluşturduğu doktrin kısa sürece bir ideoloji biçimine dönüşmüştür. 1917 Bolşevik İhtilâli’nin ardından uzun süre Rusya’da devlet düzeyinde hakim olan bu ideoloji, bizzat doktriner isimler olan Lenin, Stalin gibi isimlerin uygulamalarıyla yol almıştır. Tabii ki bu ideoloji Rusya ile sınırlı kalmadığı gibi asıl etkisini kanaatimizce tüm dünyada izlenen marxist entelektüellerin düşünceleriyle göstermiştir. Kabul etmek gerekir ki, bugün tüm dünyada kapitalizm ya da liberalizm karşısında ciddi bir Marksist düşünce müktesebatı bulunmaktadır.

Kapitalizm/liberalizm ile Marksizm/sosyalizmin Modernizmin iki kardeş çocuğu olduğu şeklinde özellikle İslamcılık tarafından dile getirilen söylem doğrudur. Fakat kapitalizm/liberalizme getirilen eleştirilen üzerinde ciddiyetle durulmalıdır. Bunun bir ideoloji içerisinden yapılması durumuna değil, eleştirilerin içeriğine ve kalitesine dikkat çekilmelidir. İslamcıların bu arada kapitalizm/liberalizme ciddi bir eleştiri yap(a)madıkları da gözden kaçmamaktadır. Bilimsel anlamda böyle bir eleştiri yoktur.

Dünyada şu anda teori, doktrin ve pratikleriyle (Neo)/liberalizm etkin bir konumdadır. Tüm dünya ölçeğinde bir yaşam tarzı olarak hakimiyetini kurmuştur. Özellikle “tüketim” insanın “sahip olma”, konfor” ve “dünyevilik” boyutlarına hitap ederek onu sevk ve idare etmektedir. Hatta birçok ideolojinin ve dinsel düşüncenin neoliberal renkler kazanarak görünür olduğunu söylemek mümkündür.

Dünyanın geleceğine bir projeksiyon geliştirildiğinde, doğrusu yapay zekadan genetik çalışmaları ve geliştirilen teknolojilere bakıldığında birçok insan geleceğin daha iyi olabileceği konusunda ümitvar görünmektedir. Fakat ortada ciddi anlamda sorunlar bulunmaktadır. Bu sorunların başında giderek insanın devreden çıkması ve her şeyin mekanikleşmesi varsa, diğeri de giderek insanın da tüketilmesi gelmektedir.

İnsan(lık) tüm bu gelişmeler muvacehesinde kendisini korumakla mükelleftir. Giderek her şeyin belirsizleşmesi ve insansızlaşması endişe verici boyutlara ulaşacak gibi durmaktadır. İnsanlığın asıl sorunları da bunlardır. Fakat farklı ideolojik angajmanlara sahip insanlar farklı ideolojileri yegane sorun olarak görmektedirler.

Belirtmek lazımdır ki, gerçekten entelektüel düzeyde farklı paradigmalardan yapılan tartışma ve eleştirilerin bir topluma her zaman katkısı olmuştur. Burada asıl bakılması gereken şey, tartışmaların düşünsel anlamdaki kalitesidir. Bugün bizzat insanın kendisine yönelmiş olan tehdidin, çok farklı perspektiflerden kritiğinin yapılması aciliyet arz etmektedir. Üstelik de sorun insan(lığın) “enfüs”ünden üretilmektedir