Neo/liberalizmin egemenliği
İnsanlar farklı ideolojiler, dinler ve felsefeler çerçevesinde
insan ve evrene bir bakış açısı geliştirmektedir. Dünya görüşü olarak da
adlandırılan bu perspektif, bir boyutuyla insanın kendisini kuşatan eşya ile
nasıl bir ilişki geliştireceğini de belirlemektedir.
Öyle ki bu dünya görüşü insan ilişkilerinden, toplumsal düzen ve
devlete varıncaya kadar kurumsal inşaya dair bir genişlik de taşımaktadır. Ayrıca
içerdikleri metafizik sebebiyle, gündelik hayatın üzerine çıkarak her şeyi
soğuran bir söylem düzenekleri mevcuttur. Hatta Kolakowski’nin deyişiyle,
“gerek dinsel gerekse de ideolojik doktrinler amprik tekzibe gelemezler, bundan
muaftırlar. Bunların dokunulmaz kalmak kaydu şartıyla istiap edemeyecekleri
fiili vakıa olamaz.” (Modernliğin Sonsuz Duruşması, s. 327)
İnsanlık tarihi boyunca birçok felsefe, ideoloji ve din toplumlarda
etkili olmuştur. Modern dönem baktığımızda yine modernizmin bir kapsayıcı
felsefe olmasının dışında fakat onun tarafından da içerilen marxizm,
liberalizm, ulusçuluk, İslamcılık ve bunların dışında dünyadaki dinlerin farklı
düzeydeki etkilerinden bahsedebiliriz.
Marx’ın Engels ile birlikte oluşturduğu doktrin kısa sürece bir
ideoloji biçimine dönüşmüştür. 1917 Bolşevik İhtilâli’nin ardından uzun süre
Rusya’da devlet düzeyinde hakim olan bu ideoloji, bizzat doktriner isimler olan
Lenin, Stalin gibi isimlerin uygulamalarıyla yol almıştır. Tabii ki bu ideoloji
Rusya ile sınırlı kalmadığı gibi asıl etkisini kanaatimizce tüm dünyada izlenen
marxist entelektüellerin düşünceleriyle göstermiştir. Kabul etmek gerekir ki,
bugün tüm dünyada kapitalizm ya da liberalizm karşısında ciddi bir Marksist
düşünce müktesebatı bulunmaktadır.
Kapitalizm/liberalizm ile Marksizm/sosyalizmin Modernizmin iki
kardeş çocuğu olduğu şeklinde özellikle İslamcılık tarafından dile getirilen
söylem doğrudur. Fakat kapitalizm/liberalizme getirilen eleştirilen üzerinde
ciddiyetle durulmalıdır. Bunun bir ideoloji içerisinden yapılması durumuna
değil, eleştirilerin içeriğine ve kalitesine dikkat çekilmelidir. İslamcıların
bu arada kapitalizm/liberalizme ciddi bir eleştiri yap(a)madıkları da gözden
kaçmamaktadır. Bilimsel anlamda böyle bir eleştiri yoktur.
Dünyada şu anda teori, doktrin ve pratikleriyle (Neo)/liberalizm
etkin bir konumdadır. Tüm dünya ölçeğinde bir yaşam tarzı olarak hakimiyetini
kurmuştur. Özellikle “tüketim” insanın “sahip olma”, konfor” ve “dünyevilik”
boyutlarına hitap ederek onu sevk ve idare etmektedir. Hatta birçok ideolojinin
ve dinsel düşüncenin neoliberal renkler kazanarak görünür olduğunu söylemek
mümkündür.
Dünyanın geleceğine bir projeksiyon geliştirildiğinde, doğrusu
yapay zekadan genetik çalışmaları ve geliştirilen teknolojilere bakıldığında
birçok insan geleceğin daha iyi olabileceği konusunda ümitvar görünmektedir.
Fakat ortada ciddi anlamda sorunlar bulunmaktadır. Bu sorunların başında
giderek insanın devreden çıkması ve her şeyin mekanikleşmesi varsa, diğeri de
giderek insanın da tüketilmesi gelmektedir.
İnsan(lık) tüm bu gelişmeler muvacehesinde kendisini korumakla
mükelleftir. Giderek her şeyin belirsizleşmesi ve insansızlaşması endişe verici
boyutlara ulaşacak gibi durmaktadır. İnsanlığın asıl sorunları da bunlardır.
Fakat farklı ideolojik angajmanlara sahip insanlar farklı ideolojileri yegane
sorun olarak görmektedirler.
Belirtmek lazımdır ki, gerçekten entelektüel düzeyde farklı
paradigmalardan yapılan tartışma ve eleştirilerin bir topluma her zaman katkısı
olmuştur. Burada asıl bakılması gereken şey, tartışmaların düşünsel anlamdaki
kalitesidir. Bugün bizzat insanın kendisine yönelmiş olan tehdidin, çok farklı
perspektiflerden kritiğinin yapılması aciliyet arz etmektedir. Üstelik de sorun
insan(lığın) “enfüs”ünden üretilmektedir