Dolar (USD)
35.17
Euro (EUR)
36.74
Gram Altın
2967.51
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Neo-liberalizmin ekonomi politiği

İdeolojileri ekonomik görüşlerden takip etmek lazımdır. Tarihsel süreçte ve özellikle yakın dönemde dünyada boy gösteren ideolojiler, ekonomik değişimlerin, yönsemelerin ve kırılmaların başı çektiği bir süreçte varlık kazanmışlardır. Elbette ideolojiyi ekonomi ile özdeşleştirmiyoruz. Çünkü o ekonomik görüşe eşlik eden felsefe, siyaset, din, kültür ve sosyallikler bulunmaktadır ve bunlar insan hayatına yönelik o ideolojinin vecheleridir.

Modern dünyaya geçişte Haçlı seferleri ile birlikte dünyaya açılma ve yeni arayışlar rol oynamıştır. Yine Protestanlık esasen Hz. İsa sonrası Roma’da dünyaya sırtını dönük biçimde kurumsallaşan Hıristiyanlığın yüzünü tekrar dünyaya döndürme teşebbüsüdür. Bunun öncesinde gelişen merkantilizm ve sermaye birikimi ciddi anlamda rol oynamıştır.

Marx’ın ideolojisinde ise Sanayi devrimi ve gelişen kapitalizm temel göndergeleri oluşturmaktadır. Marx, sanayi devrimi sonrası kitlesel olarak açığa çıkan emek gücünü ve bunun metalaştırılmasını sorunsallaştırmıştı. Doğrusu öz itibarıyla bakıldığında marx’ın problem yaptığı şeyin bugün neo-liberal politikalar çerçevesinde daha da büyüyen bir sorun olduğu görülebilir.

Yine Marksist çerçevede bir okuma olan Fredrich Jameson’ın “Postmodernizm: Geç Kapitalizmin Küresel mantığı” isimli eseri de postmodernliğin ekonomi politiğini kapitalizmin yeni ulaştığı küresel boyutta analiz etmektedir. Esasen erken sanayi devriminin ardından gelen ikinci, üçüncü devrimler bugün robot teknolojisi, yapay zeka ve transhümanizmle birlikte bir başka boyuta taşınmıştır. Dolayısıyla bugün eğitim, toplum, kültür, din vb. tüm süreçleri doğru okumak için ekonomi politiğe özel bir dikkat çekmek gerekmektedir. Daha Türkçe söyleyelim; para her şeyi öncelemektedir. Doğrusu bu yargı Müslüman toplumlarda bile doğrulandıktan sonra, diğerlerine bakmaya bile gerek yoktur.

Küresel postmodern dünya yeni bir ekonomi politiği işaretlemektedir. Ya da liberalizmin “çağdaş” hali olan “neo” önekini alarak yeni bir boyuta evrilmiştir. Bu ekonomi politikte “sürekli tüketim”, kitleleri buna uygun hale getirmek konusunda propagandasına devam etmektedir. Bu yeni gerçekliğin ya da ekonomi politiğin epistemolojik ayağıdır. Finansal ekonomi ile birlikte ciddi para basılarak dünyaya dağıtılmıştır. Üçüncüsü de, tüm dünyada önemli oranda bir borçlan(dır)ma yaratılmıştır ve uzun vadede bu kitlelerin aleyhinedir. Muhtemelen yük(ümlülüğ)ü de kitlelerin üzerinde kalacaktır. Dördüncüsü, dünya ölçeğinde gelir dağılımı adaletsizliği ile servetleri devasa olarak artan dünya şirketleri ve kitlelerin yoksullaşmasına doğru gidilmektedir. Pandemi bu kırılmaya biraz daha imkan sağlamış görünmektedir. Ya da bu ekonomik kırılmanın üzerine pandemi denk ge(tiri)lmiştir.

Özü itibarıyla “liberty” yani özgürlükten gelen liberalizmin temeli birey ve onun atılımlarına dayanmaktadır. İlk bakışta, bireyin açılımlarını sonsuz imkan tanıma bağlamında özgürlükçü bir yaklaşım olarak görünmekle birlikte, hiçbir zaman tam bir liberal toplum olamadı. Çünkü çoğu Avrupa uygulamaları toplumdaki gelir adaletsizliğinin çoğunluğun aleyhine gelişmesini sağladı. Dünya bir bütün olarak göz önüne alındığında da, “öteki” ülkelerin aleyhine gelişen adaletsizlikler söz konusudur.

İnsanımız kominizm ve liberalizm karşı karşıya geldiğinde, liberalizmi daha kendisine yakın bulmaktadır. Muhafazakar çoğunluk sürekli Marx’ın “din afyondur” sözünü hatırlatarak da liberalliğe yığınak yapmaktadır. Fakat bu soyut bir liberalizm savunusudur açıkçası. Toplumumuzun liberalleri bile bana kalırsa muhafazakardırlar. Fakat toplum ne Marx’ın bu sözünün gerçekliği üzerine ciddi olarak düşünmüştür ne de liberalizmin ne olduğunu bilmektedir.