Neo-Emperyalizm
Emperyalizmin temsilcilerinden ABD, kısa süre öncesine kadar farklı noktalarda "diktatörlük" ve "nükleer silah" anahtar kelimelerini kullanarak çeşitli ülkelere müdahalelerde bulundu. Ancak bu müdahaleler hiç bir zaman hedef olarak konulan "demokrasi, özgürlük" sonuçlarını söz konusu coğrafyalara getirmedi. Tam aksine bu coğrafyalara kaos getirdi. Misal; ne Saddam Hüseyin'in devrilmesi Irak'a demokratik bir çehre ne de Kaddafi'nin gidişi Libya'ya vadedilen özgürlükleri getirmedi. NATO şemsiyesi altında "meşrulaştırılarak" yapılan müdahaleler asla gerekçelerini ispatlayamadı. Ne 11 Eylül saldırılarında Taliban'ın net bağlantılarına ne de Irak müdahalesine gerekçe olarak gösterilen kitle imha silahlarına asla ulaşılamadı. İtham edilen yönetimlerin gidişi bu ülkelere "batı medeniyeti"ni ithal edemedi.
Dünyada en çok kullanılan tabir-tanımlardan iki tanesi; sömürgecilik ve emperyalizm. Temel mantık olarak birbirlerinden çok da farklı olmayan bu iki tabirin arasındaki farkı şu cümle ile özetlemek mümkün olabilir.
Sömürge bir ülkede yerleşik konum alarak, ülkenin yeraltı kaynakları, insan gücü vs. olanaklarını kullanmak, emperyalizm ise sözde demokratik mekanizmalar kurarak, devşirilen yerel aktörlerle, siyaset ve bürokrasi de etkin hale gelen "elit"ler oluşturarak aynı sonuca ulaşmaktır.
Dünyanın geldiği yeni noktada, dünya tarihinin geçmişinde yer alan, bir ülkede "kolonileşme" yoluyla sömürü sistemi, çeşitli spesifik örneklere rastlansa da uygulanabilirlik noktasında işlevliğini kaybetmeye yüz tutmuş durumda. Ancak aynı şeyi emperyalizm için söylemek zor. Kendisini "büyük güç" olarak tanımlayan ve/veya böyle kabul eden ülkeler; birçok kendisine yakın/uzak coğrafyada çeşitlendirdikleri arka plan çalışmaları ile bu metodu uygulamaya devam ediyorlar. Bugün birçok ülkede sözde STK'lar, "bazı" sözde dini yapılanmalar hatta basın-yayın organları bu amaca hizmet etmek adına kuruluyor ve finanse ediliyor. İnsan hakları, özgürlük, çağdaş değerler gibi kavramlar algısıyla oluşturulan, oluşturulmak istenilen gruplar farkında olarak ya da olmayarak emperyal amaç sahiplerine hizmet ediyor, ettiriliyor.
Sömürge kurulamayan ülkelerde, devşirilen aktörlerin doğal süreçlerle yönetim kademelerinde yer alamadığı veya yer aldığı halde karar mekanizmalarında etkin olamadığı yerlerde ise aynı mekanizmalar bu kez darbe süreçlerinin dinamikleri ve taşeronları olarak kullanılıyor.
Bugün emperyal güçler veya emperyal güç olmaya çalışan güçler arasında kendi aralarında süregiden rekabetten doğacak sonuçlar bir an için göz ardı edilirse; dünya için şöyle bir gidişat sözkonusu. Sistemin tüm nimetlerinden yararlanan bir "medeni dünya" ve artık hiç kimsenin direnmediği, sadece hayatta kalmayı hedef edindiği, korku ve kargaşanın hakim olduğu, "medeni dünyanın" hammadde ve enerji kaynakları gibi ihtiyaçlarını karşıladığı "ötekileştirilmiş dünya"!
Bu noktada tam bağımsızlığını korumak isteyen, insan kaynaklarını ve maddi anlamda değerlerini "medeni dünya"ya yem etmek istemeyen, geleneksel varlığını korumak isteyen ülkelere önemli tedbirler alma görevi düşüyor. STK'lar başta olmak üzere dış bağlantılı, finanslı grup ve yapılanmaların denetimi azami derecede önem arzediyor.
"Ötekileştirilmiş Dünya"nın içerisine itilmemenin yolu yeni ihanetlere imkan tanımamak ve "devşirilmiş"lere alan/imkan bırakmamaktan geçiyor. Diğer adım ise şüphesiz bu düzenle mücadeleye kesintisiz devam etmek...