Neler Yolunda Gitmiyor?
Ülkede iyi gelişmeler var. Bunları inkar edersek nankörlük etmiş oluruz. Ancak itiraf edelim ki yolunda gitmeyen şeyler de var. Günden güne büyüyerek gelecek nesillere kötü birer miras olarak bırakacağımız problemlerimiz var. Eğer devlet ve toplum olarak bunların üzerine gidemezsek yarınlara umutla bakmamız mümkün değil.
Mesela aile ve evlilik kurumu günden güne eriyor, aşınıyor. Bir yandan saçma sapan anlaşmalar ve sözleşmeler öbür yandan kirli kampanyalarla aile kurumu adeta yok edilmeye çalışılıyor. Toplumun çekirdeği ve Türk toplumunun en güçlü değeri aile. Bu değer yıkıldığı andan itibaren ortada ne toplum kalır ne Türklük ne de Müslümanlık. Şimdilerde İstanbul Sözleşmesi, CEDAW gibi aile ve evlilik kurumunu kökünden dinamitleyen anlaşmalarla aileyi ayakta tutabileceğimizi zannediyoruz. LGBT dalgası ve diğer sapkın hareketlerin cinsiyetsizleştirme ve homoseksüellik gibi anormal cinsel eğilimleri toplumun gözünün içine sokmasını saymıyoruz bile. Maalesef muhafazakar çevreler ve muhafazakar siyaset aile konusunda aldatılmıştır. Feminist İslamcı kadınlar batı kökenli bu hareketlerin paçasına tutunarak kadın haklarını garantiye alacaklarını zannediyorlar. Oysa ki yeterli referans iman ettiklerini iddia ettikleri dinin kendisinde bolca var.
İkinci bir mesele ise bankacılık sistemi ve faizci ekonomik yapı. Mevcut bankacılık sistemi öylesine saldırgan ve öylesine yıkıcı ki, ne özel sektörün fon ihtiyacını karşılayabiliyor ne de vatandaşın finansman ihtiyacını adil ve kabul edilebilir ölçüde giderebiliyor. Bankalar ipotek almadan para kullandırmıyorlar. Eğer geri ödemede problem olursa ipoteğe konu edinilen varlığı gerekirse değerinin altında elden çıkararak vatandaşın malını telef ediyor, kendi alacaklarını garanti altına alıyorlar. Kredi kartı sistemi ve faizlerin yüksek oluşu ise tam bir facia. Kredi kartı borcu yüzünden aileler perişan vaziyetteler. Bankalar verirken çay kaşığı ile alırken kepçeyle geri alıyor. Elde ettikleri faaliyet dışı gelirler yani kaba tabiriyle vatandaştan kestikleri haraçlar ana faaliyet gelirlerini aşmış vaziyette. Ancak bu gidişata nedense kimse dur demiyor. Politikacılar bu atmosferde sadece bağırıp çağırmakla ve mevcut düzenden şikayet etmekle yetiniyorlar.
Yolunda ve rayında gitmeyen bir diğer konu ise FETÖ ile mücadele. FETÖ’nün kripto takımı ve esas tepe yöneticileri hâla ele geçirilmiş değil. İçeridekiler çeşitli kılıflar altında gizleniyorlar, piramidin en üstündeki ağa takımı ise yurtdışındalar. İbadet tabakası olarak adlandırılan kesim hapislerde ancak işin ticaret ve siyaset ayağında bulunanlar gereken cezayı henüz almadılar. Mücazatta ve mükafatta adil olmak lazım. İşadamlarını, politikacıları, siyasetçi çocuklarını, siyasetçi damatlarını, para babalarını aklarken öbür yanda sırf çaresizliğinden bu yapıya bulaşmış sıradan Anadolu insanını ağır cezalara çarptırmak adaletle bağdaşmaz. Pek çok siyasi partinin içinde geçmişte FETÖ ile parasal veya duygusal ilişkisi olmuş yığınla siyasetçi var. Bunların ilişkileri neden sorgulanmıyor?
Bir diğer mesele ise eğitim, kültür ve sanatta geri kalmışlığımız. Özellikle muhafazakâr ve dindar kesim eğitime, kültüre ve sanata yeterince kıymet vermiyor. Birazcık kesesi kalın olanlar çocuğunu iyi bir özel koleje vererek meseleyi çözdüğünü zannediyor. Oysa ki çocukların ilkokul, ortaokul, lise ve üniversitede aldıkları eğitim kendilerini daha çok mankurtlaştırıyor. Hayattan ve realiteden koparıyor. Üniversiteler de dahil her yıl kocaman bir işsizler ordusunu hayatın içine itekliyoruz. Kültür ve sanatta ise neredeyse yok denecek kadar etkiliyiz. Kültürel iktidar hâla dönmelerin, kemalistlerin ve sosyalistlerin elinde. Yıllardır yüzlerce belediye muhafazakârların elinde. 17-18 yıldır da iktidarda muhafazakâr kimlikli siyasetçiler var. Yani imkan ve kaynak sorunu yok. Şimdi soralım kendimize bu süreç içerisinde kaç tane tiyatro grubu yetiştirdik? Kaç nitelikli edebiyat dergisini destekleyebildik? Kaç sinema filmi ürettik? Neden hâla muhafazakâr kesimden birer iyi oyuncu, jön vs yetişmedi? Hâla bir Mehmed Akif filmimiz yok mesela. Kurtuluş savaşını anlatan esaslı bir sinema filmimiz henüz çekilmedi. Sinemada, tiyatroda yokuz. Artistik işlerde yokuz. Sadece ebruyla, hatla bu işler olmaz. Üretim alanımızın genişlemesi lazım. Bugünün toplumuna vereceğimiz mesajları iletmenin en doğru kanalı şu an sinema ve benzeri sanat dallarıdır. Çünkü insanlar okumuyorlar, izliyorlar. Yazmıyorlar, izliyorlar. Dinlemiyorlar, izliyorlar. Bu basit gerçeğin bile hala farkına varamadık. Herkes iyi bir hayat sürme ve daha çok para kazanma derdinde. Oysa ki iyi hayat yaşamak sadece kuru para ve mal elde etmekle olmuyor. O parayı nereye harcayacağınız da önemli. Nihayetinde derdi sadece çok para kazanmak olanların kültür, sanat ve eğitim gibi bir dertleri kalmıyor. Dava gibi bir dertleri kalmadığı gibi!