Nefsin kadar medenisin
Birinci ve ikinci Cihan Savaşlarına katılıp ikisinde de mağlup olan Almanya’nın teknolojide kurduğu medeniyet 1970’li yılların başına kadar bilim dünyasına Almanca terimleri kazandırmış ve kullandırtmıştır. Ayrıca yetişen Alman bilim adamları olmasa ne Amerika ne Avrupa ne de Sovyetler, teknolojide çok hızlı ilerler ve medeniyetlerini kurabilirlerdi.
Bu medeniyetlerin
teknolojiye sahip olmalarına rağmen bu makalenin yazıldığı tarihe kadar
ürettikleri her uçak, her uçaktan adrese teslim her bomba maalesef bu dünyadaki
hiçbir zaliminin tepesine inmemiştir. İnmeyi bırakın sadra şifa niyetine hiçbir
zalimi ve yaptıkları zulmü durdurmamıştır. Ama o bombalar kâh Afrika’da kâh
Asya’da kâh Latin Amerika’da kâh Arap coğrafyasında masum milletlerin tepesine
tepesine inivermiştir.
Koca bir dünya,
nükleer füzeler ha bugün ha yarın bir ülkenin üzerinde patlatılacak diye
korkutulmuş ya da bugün yine hangi ülkenin yer altı yer üstü zenginliği,
teknolojiden sebep çalınacak diye diken üstünde bırakılmıştır. Bugün, ibret
nazarı ile geçmişe bakılsa birçok medeniyetin faydadan çok zarar, barıştan çok
savaş sunduğu görülebilir. Ve hâlâ haklının haksız, haksızın da haklı olduğu
böyle bir medeniyetin devam ettiği aşikârdır.
Dünya korkuyor, diken üstünde yaşıyor ve kötülük hâkimse
demek ki bilgide ve teknolojide medeniyet kurmak demek ahlak medeniyeti kurmak
demek olmuyormuş! Teknoloji medeniyeti kurmak tek başına ahlaken pek bir şey
değiştirmiyormuş! Teknoloji devi de olsanız toplumsal ve kurumsal nefsiniz
terbiye edilmemiş ve ahlak medeniyetiniz yoksa insanlığa katkınız yok denecek
kadar az olabiliyormuş.
Medeniyetler,
nefsleri kadar kaliteli veya değildir. Çünkü medeniyetlere şekil veren
siyasetçiler, alimler, fikir adamları, vesaire,.. her birinin nefs terbiyeleri
kadar insan, toplum ve kurum kalitesi ortaya çıkar ve bir ahlak medeniyeti
kurulur. Bu şekil verenlerin ahlakları kadar medeniyetleri de iyi veya kötü
ahlaklı olabilir. Ya huzur dağıtırlar ya da huzur bozarlar. Nefsleri ile ya
yoktan yere bir savaş başlatır ya da bozguncu bir savaşı bitirirler.
Hadi insanı anladık da toplum ve kurumların nefsi mi
olurmuş diye düşünebilirsiniz. Medeniyetlerin nefsi mi olurmuş diyebilirsiniz.
Evet, bireyin nefsi olduğu gibi hem toplumların hem kurumların hem de
medeniyetlerin nefsi olur. Bu da doğal olarak toplum ve kurumların her manada
oluşturduğu kültürüdür. Dolayısıyla bu ikisinin kültürü ile medeniyetlerin
nefsi (kültürü) oluşmuş olur.
Hâkim medeniyetin
nefsi (kültürü), bozuk bir nizam kurmuşsa kurduğu fikir ve kurumlar vasıtasıyla
kendi etrafına toplumları ve ülkeleri alarak nizamını devam ettirir. Aç kalan
milyarları da bolluktan semirenleri de görürsünüz. Savaşlara, barışlara,
devletlerin yükselecek ve çökecek olanlarına bunlar karar verir. Kendi kültürlerinin
dışında olan kendi nizamlarını benimsemeyen her fikri, her nizamı boğmaya
çalışırlar.
Böyle bir nizamda
kişiler, ülkeler ve siyasi aktörler önemli değildir. Sistem önemlidir. Bir
futbol kulübünün oyun sistemi devam ettiği, hoca ve futbolcular buna göre
alındığı müddetçe başarı ya da başarısızlık aynı oranda kaldığı gibi
medeniyetler de bu şekildedir. Bozuk medeniyetlerin oyuncuları ile aktörlerin
değil bu oyunu kuran ve dünyayı kötüleştiren sistem işlemez hale gelmediği
müddetçe ahlak medeniyetinin işlemesi zordur.
Zorluk başlı başına nefs
terbiyesi yapılan bir medeniyettir. Nefs terbiyesi olan nasıl kötü olabilir ki?
Bu nefsi (kültürü), terbiye edebilmek için insandan başlamak, insanı
değerlendirmek gerekir. İnsanı değerlendiremezseniz toplumu, toplumu
değerlendiremezseniz kurumlar değerlenmez. O zaman insanı ve toplumu
değerlendirip ahlak medeniyeti kurmak zor mu? Bu ahlak medeniyetini, çeyrek
yüzyıl gibi kısa sürede kuranlar nasıl başardı?