Nefis muhasebesi- 3
İnsanoğlu, bu fâni dünyada devamlı olarak kendisini kötülüğe ve günaha iten nefsinin bitmek bilmeyen istek, arzu ve ihtiraslarının menfi etkisindedir. İnsanoğlu, fıtratında bulunan bu köklü arzular ve bu derin ihtiraslar sebebiyle, bazı şeyleri kazanmak ve bazı konularda başarılı olmak için gecesini gündüzüne katarak durmadan çalışıp çabalar. Ancak insan, vahyin aydınlatıcı rehberliğinden uzak olarak nefsinin bu ardı arkası kesilmeyen istek, arzu ve ihtiraslarının peşinden körü körüne giderse, sonu felaket olabilir.
Bu büyük felaketten kurtulabilmek için çok çok
gayret sarfetmek gerekir. İşte biz bu sa’yü gayrete; kişinin kendisiyle
yüzleşmesi ve kendini kontrol etmesi anlamında nefis muhasebesi diyoruz.
Nefis muhasebesi işi, insanın nefsinin kötü arzu
ve ihtiraslarının olumsuz tesirinden kurtulup Rabbine gerçek mânâda kul olması
hedefine yöneliktir. Nefis muhasebesi yapan kişi, yaşayış tarzını Allahü
Teâlânın istediği şekilde düzenleme gayreti içine gireceği için bütün söz, fiil
ve davranışları yaratılış gayesine uygunluk sağlamaya başlar.
Peki yaratılış gayemiz nedir? Bu mühim sorunun
doğru cevabını kimden öğrenebiliriz? Elbette diğer bütün konularda olduğu gibi
bu mevzuda da hüküm Allahü Teâlânındır. Çünkü bütün kâinatı ve küçük kâinat
sayılan insanı yaratan yani yoktan var eden O’dur. Yüce Yaradan’ımıza kulak
verelim: O celle celalüh Kuran-ı keriminde mealen şöyle buyuruyor: “Ben,
cinleri ve insanları, ancak Bana ibadet etsinler, diye yarattım!..”
(Zâriyat 56)
Evet insanın yaratılış gayesi; Allahü Teâlâyı
tanımak, O’na ibadet etmek ve O’nun istediği tarzda yaşamaktır. Bu önemli hakikati
anlatan başka âyet-i kerimeler de vardır. Onlardan birkaçı mealen şöyledir:
“Hüküm yalnız Allah’ındır. O size, kendisinden
başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir.” (Yusuf 40)
“Ey insanlar! Hem sizi hem de sizden
önceki insanları yaratan Rabbinize ibadet edin!” (Bakara
21)
“O’ndan başka ilah yoktur. Herşeyi
yaratan O’dur. O halde yalnız O’na ibadet edin!” (En’am
102)
“Allah’a ibâdet edin ve hiçbir şeyi Allah’a
ortak koşmayın!” (Nisa 36)
Ayrıca her gün kıldığımız namazlarda defalarca;
“ancak Sana ibâdet eder ve ancak Senden yardım dileriz,” mealindeki âyet-i
kerimeyi okuyoruz. (Fâtiha 5) Yine bir hadîs-i kudsîde: “Ben, gizli
bir hazine idim. Tanınmak için muhlükatı yarattım,” buyuruluyor. (Keşf’ul-hafa)
Yüce Rabbimiz Allah celle celalüh,
insanın asla başıboş olmadığını, onun mesuliyet ve vazifelerinin olduğunu
bildirmektedir: “Sizi boş yere yarattığımızı ve sizin artık huzurumuza geri
getirilmeyeceğinizi mi sandınız?”? (Müminun 115) ve “İnsan, kendisinin
başıboş bırakılacağını mı sanır?” (Kıyame 36)
Dolayısıyla insan, yapıp ettiklerinden
sorumludur. Hatta bu âlemde, sorumluluk bilincine sahip tek yaratık insandır: “Biz
emaneti göklere, yerküreye ve dağlara teklif ettik, ama onlar bunu yüklenmek
istemediler, ondan korktular ve onu insan yüklendi. Kuşkusuz insan çok zâlim,
çok bilgisizdir.” (Ahzâb 72)
Bu durumda, asıl vazifemiz, yüce Yaradanımız
Allahü Teâlâya ibâdet ve kulluk etmektir. Diğer işler, ibâdetten sonra gelir.
Dünya işleri; ibadetlerimizi rahat bir şekilde yerine getirmeye yardımcı
olmakla, en azından ibadetlerimizi engellememekle bir mânâ ifade edebilir.
İbadetler, bütün işler yapıldıktan sonraya bırakılmaz, bilakis evvela ibadetler
yapılır. Çünkü yukarıdaki âyet-i kerimelere göre Allahü Teâlâ, bizi bu iş için
yani ibadet etmek için yaratmıştır ve asıl görevimiz de budur.
Unutmayalım biz, belli bir gaye ile
yaratılmışız ve bu gayeye ne kadar uygun yaşadığımızı göstermek için bu dünyaya
imtihan için gönderilmişiz. Bu önemli imtihanda başarılı olabilmek için, “en
güzel davranışı sergilemek” kriterine uygun yaşamamız lazımdır. Âyet-i kerimede
buyuruldu ki: “Hanginizin davranışça daha iyi olduğunu denemek için
ölümü ve hayatı yaratan O’dur. O güçlüdür, çok bağışlayıcıdır.” (Mülk 2)
Bu âyet-i kerimede; insanların dünyada güzel
işler yapma hususunda birbirleriyle rekabet etmelerini sağlamak; kimlerin daha
güzel işler yapacağını ortaya çıkarmak için hayat ve ölümün yaratıldığı bildirmektedir…
(Devamı haftaya…)