Nefes Almak
Orhan Veli bir şiirinde, “Pencere, en iyisi pencere,/ Geçen kuşları görürsün hiç olmazsa;/ Dört duvarı göreceğine.” diyor. Ben de zaman zaman çalışma odamın ve salonun pencerelerini açıyorum. Semayı seyrediyor, gelip geçen kuşları görüyor, Rabbimizin bize verdiği nimetleri düşünüyor ve bir parça temiz hava almak istiyorum.
Nefes almak biz insanlar için şüphesiz çok önemli. Bizi hayata bağlayan, yaşamamızı idame ettiren biricik eylemimiz. Ciğerlerimizin temiz hava ile dolması gerekir; böylece hayata tutunuruz. Her insanın ömrü mahdut, alacağı nefesler elbette sayılıdır. Amenna ama verilmiş nefesler adedince vücut emanetini korumak zorundayız da. Nefes, tasavvuf âleminde mühim semboldür. Yunus Emre, şeyhi Taptuk’dan ‘buğday’ yerine ‘nefes’ isteyip kanaat ettiği zaman derviş olabilmiştir.
Dünyaya hükmetmek isteyen emperyalist devlet ABD’nin Minneapolis eyaletinde, cani bir polisin zenci adam George Floyd’un nefesini kesmesi, dünyayı ayağa kaldırdı. Nice zulümlerin işlendiği bu zalim ülkede insanlar ayağa kalktı. Nefesi kesilen bütün insanlıktı. Önce siyahiler yürüdü, ardından beyazlar. Zulme karşı ortak vicdan meydana geldi. Dünyanın birçok ülkesinde bu kıyam sürüyor. Farklı renklere, ırklara, dinlere mensup insanların, bir masumun haksız yere katledilişine karşı soylu bir tavrıdır bu. Kutsal, anlamlı, insanî direniş! Bazı art niyetliler ve Türkiye düşmanları, bu soylu ayağa kalkışı bizim gezi kepazeliğiyle eşleştiriyorlar. Ahmaklar! Terör örgütlerinin vandalları nasıl sahiplendiklerini unutmadık. Geziye -ilk üç günü hariç- sahip çıkanlar büyük bir ihanet içindeler. Tıpkı Kobani, PKK çukur ve FETÖ 15 Temmuz darbe/işgal eylemleri gibi halk düşmanlığıydı. Zaten bunlar, aynı karanlık mihrakların tezgâhıydı. Şükürler olsun ki, büyük hüsran yaşadılar. Aziz milletimiz ve yüce devletimiz, haramiye yol vermedi, iç/dış düşmanların oyununu bozdu.
Şimdi terör örgütünün güdümündeki bir parti yürüyüş hazırlığı içindeymiş. Sözüm ona ‘demokrasi yürüyüşü’ yapacaklarmış. Bebekleri katleden hain PKK’nın eylemlerini hoş gören bu güruh, elbette büyük bir hayal kırıklığı yaşayacaktır. Zira aklı başında hiçbir vatandaşımız, bu kasıtlı/tertipli çağrılara uymayacaktır. Türkiye’de insan haklarının genişliğini herkes görüyor, biliyor. Irkçılığın asla yaşanmadığı ülkelerin başında Türkiye geliyor. Türk-Kürt kardeşliğini asırlarca yaşadık, yine yiğitçe yaşayacağız. Zira Türklerin ve Kürtlerin mensup olduğu yüce dinimiz İslam, bu ‘kardeşliği’ bize şart kılıyor.
Dünya büyük bir bunalım içinde. Terör örgütlerini himâye eden ABD ve diğer bazı Batılı devletler, büyük sıkıntılar yaşamaya başladı. Artık kendi vatandaşları zulme, faşizme ve ırkçılığa isyan ediyor haklı olarak. Bu kalabalıkların, eninde sonunda varacakları kurtuluş iskelesi İslamiyet olacaktır. İnsanlığın tek halas adası İslam’dır. Hem siyahilerin hem beyazların, bütün insanların hayal ettiği, arzuladığı gerçek adalet, huzur, barış ve hürriyet İslamiyet dairesi içinde olabilir.
Bir şairle başladık, Ziya Osman’la bitirelim. Saba, “Nefes almak, içten içe, derin derin,/ Taze, ılık, serin,/ Duymak havayı bağrında.” diye başlıyor “Nefes Almak” şiirine. Ve şu anlamlı mısralarla bitiriyor şükrünü: “Sürahide, ışıl ışıl, içilecek su./ Deniz kokusu, toprak kokusu, çiçek kokusu./ Yüzüme vuran ışık, kulağıma gelen ses./ Ah, bütün sevdiklerim, her şey, herkes…/ Anlıyorum, birbirinden mukaddes,/ Alıp verdiğim her nefes.”