Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
31 May 2020

Nefes alamıyorum!

Amerika cayır cayır yanıyor! Yangının sebebi “nefes alamıyorum” alevi.

“Nefes alamıyorum”, dünyanın sorunu. Alev almak için küçük bir kıvılcım

bekleyen evrensel sorun.

Yani alev bütün dünyayı ha sardı ha saracak!

Hani o zenciyi öldürme pozisyonu vardı ya! Aslında o tesadüfen kullanılmamış.

Bilerek ve seçilerek kullanılmış. Sonradan öğreniyoruz ki dizinin birini yere dayayarak çömelmek siyah derili insanların oradaki ırkçılığı protesto gösterisi imiş...

“Ben işte seni o şekil içerisinde öldürürüm” demeye getirmiş cani beyaz adam, cinayetini işlerken.

Avrupa Birliği: içimizdeki ağzı açık Batı hayranlarının kıblesi!

Muasır medeniyetin(!) merkezi; oysa birlik şu anda birbirinin maskesini

çalmakla meşgul; üstelik devletler bazında.

Yıkılan Batı; nefes alamayan insanlık...

Hegel zamanın ruhundan bahseder; Zeitgeist’in, yani hâkim olan ruhun

/kültürün tarihi değiştirdiğinden söz eder. Bunun da tarihin genel bir ereği

olduğunu, genel ereğin de us ile kavranabileceğini dile getirir.

Bir Müslüman olarak göklerden indiğine inandığım kutsal kitabım bu konuda

Allah’ın günlerinden söz eder (İbrahim 5) Ve bu günler de Allah tarafından

insanlar arasında döndürülür durur (Ali İmran 140)

İşte “Tarih” diye tesmiye edilen bir şey varsa o da budur: Allah’ın günlerinin

döndürülmesi. Hegel bunu zamanın ruhu ve tarihin son ereği ile izah

ederken kanaatimce teleolojik yaklaşmıştır.

Evet, tarih bir gerilimin mahsulü; ama bu tez-antitez –sentez formülünün biraz

daha ötesinde... Gerilimin kaynağı ruh-nefs çatışması. Menşei insanın iç

dünyası; tezahür alanı ise “tarih”. Hâkimiyet sürekli değil “günler” bazında.

“Tarih” aktörü insan olsa da Tanrı’nın müdahalesine kapalı değil. Hoş ne kapalı

ki, tarih olsun.

Ama sünnetullah var; yani: Allah’ın âdeti; sen irade et gayretini ortaya koy ki

İlahi İrade de tecelli etsin.

O Beyaz Polis, dizini, ölen zencinin değil, bütün insanlığın boynuna dayamıştı.

Kızılderilileri toptan yok eden; Güney Amerika’nın zenginliğini talan ederken

insanlarını da katleden zihniyetti o polis. Gemilerle taşıdığı zencileri köle edinen, Cezayir’de milyonlarca Müslüman’ı katleden, zenginliklerini gasp ettiği

Afrikalıları açlığa terk eden de hep aynı adamdı.

Bir zamanlar Çin’i uyuşturucu ile yok etmek isteyen, Japonya’nın üzerine atom

bombaları atan zalim de aynı beyaz polis adamdı.

Bunlar o kadar aç gözlüdürler ki dünyayı paylaşamadıkları için iki kez birbirlerini boğazladılar ve insanlığa iki kocaman cihan savaşı yaşattılar.

İlkinde bizim maddi ve manevi ne kadar hazinemiz varsa çaldılar. Petrol

kuyularına göre devletçikler kurdular. Hilafetimizi alarak bizleri bir araya

getirecek tarihi sembollerimizden mahrum kıldılar.

Sonra verdiler ideolojilerini “hadi muasırcılık oynayın” dediler.

Gardırop, gardırop!

Lakin “zamanın ruhu” değişiyor. Türkiye artık eski Türkiye olmak istemiyor.

Savunmasını ürettiği silahı ile yaparken İnsanlığa yardım eli de uzatıyor.

Mazlum halklara yardım ederken beyaz polisin içimizdeki ajanları üç kuruşluk

beyinleri ile güya dalga geçiyor.

Anadolu’nun ehemmiyetini bilmeyen Kemalist bazı angutlar insanımız ile “sayın ahalimiz” diye dalga geçiyor; “göbeğini kaşıyan adam” diye kibrini kusuyor. Hâlbuki Anadolu daima medeniyetlere merkezlik yapmıştır, yine yapacaktır, inşaallah.

Salgında bütün dünyaya Türkiye yardım etti; solunum cihazını kendisi yaptı,

ihtiyacı olanlara gönderdi... Libya’da darbeci mareşalin karşısında meşru

hükümetle anlaşma yaptı; arkasında Fransa, Rusya Suudi Arabistan ve BAE gibi

uyduruk devletlerin bulunduğu darbeci güçleri SİHA’larıyla perişan etti.

Suriye’de beyaz adam darmadağın ederken oradaki kardeşlerine kucak açtı.

İçimizdeki vicdansızlar Suriyeliler konusunda az tezviratta bulunmadı.

Biliyorum, bu gelişmeler dünyanın Batılıları kadar bizim Batıcılarımızı da

üzüyor. Onlar da gidişatı engellemek istiyorlar. İçerideki ve dışarıdaki gelişmeler maneviyatlarını bozuyor. Zihinsel ezberlerini bozuyor.

Ama nafile!

Çünkü zamanın rahmine, başka bir zamanın ruhu aşılanmışsa, zamanın, zamanı

geldiğinde “yeni zaman” olmaktan başka bir seçeneği kalmıyor, maalesef.