Nefes alamıyorum!
Amerika cayır cayır yanıyor! Yangının sebebi “nefes alamıyorum” alevi.
“Nefes alamıyorum”, dünyanın sorunu. Alev almak için küçük bir kıvılcım
bekleyen evrensel sorun.
Yani alev bütün dünyayı ha sardı ha saracak!
Hani o zenciyi öldürme pozisyonu vardı ya! Aslında o tesadüfen kullanılmamış.
Bilerek ve seçilerek kullanılmış. Sonradan öğreniyoruz ki dizinin birini yere dayayarak çömelmek siyah derili insanların oradaki ırkçılığı protesto gösterisi imiş...
“Ben işte seni o şekil içerisinde öldürürüm” demeye getirmiş cani beyaz adam, cinayetini işlerken.
Avrupa Birliği: içimizdeki ağzı açık Batı hayranlarının kıblesi!
Muasır medeniyetin(!) merkezi; oysa birlik şu anda birbirinin maskesini
çalmakla meşgul; üstelik devletler bazında.
Yıkılan Batı; nefes alamayan insanlık...
Hegel zamanın ruhundan bahseder; Zeitgeist’in, yani hâkim olan ruhun
/kültürün tarihi değiştirdiğinden söz eder. Bunun da tarihin genel bir ereği
olduğunu, genel ereğin de us ile kavranabileceğini dile getirir.
Bir Müslüman olarak göklerden indiğine inandığım kutsal kitabım bu konuda
Allah’ın günlerinden söz eder (İbrahim 5) Ve bu günler de Allah tarafından
insanlar arasında döndürülür durur (Ali İmran 140)
İşte “Tarih” diye tesmiye edilen bir şey varsa o da budur: Allah’ın günlerinin
döndürülmesi. Hegel bunu zamanın ruhu ve tarihin son ereği ile izah
ederken kanaatimce teleolojik yaklaşmıştır.
Evet, tarih bir gerilimin mahsulü; ama bu tez-antitez –sentez formülünün biraz
daha ötesinde... Gerilimin kaynağı ruh-nefs çatışması. Menşei insanın iç
dünyası; tezahür alanı ise “tarih”. Hâkimiyet sürekli değil “günler” bazında.
“Tarih” aktörü insan olsa da Tanrı’nın müdahalesine kapalı değil. Hoş ne kapalı
ki, tarih olsun.
Ama sünnetullah var; yani: Allah’ın âdeti; sen irade et gayretini ortaya koy ki
İlahi İrade de tecelli etsin.
O Beyaz Polis, dizini, ölen zencinin değil, bütün insanlığın boynuna dayamıştı.
Kızılderilileri toptan yok eden; Güney Amerika’nın zenginliğini talan ederken
insanlarını da katleden zihniyetti o polis. Gemilerle taşıdığı zencileri köle edinen, Cezayir’de milyonlarca Müslüman’ı katleden, zenginliklerini gasp ettiği
Afrikalıları açlığa terk eden de hep aynı adamdı.
Bir zamanlar Çin’i uyuşturucu ile yok etmek isteyen, Japonya’nın üzerine atom
bombaları atan zalim de aynı beyaz polis adamdı.
Bunlar o kadar aç gözlüdürler ki dünyayı paylaşamadıkları için iki kez birbirlerini boğazladılar ve insanlığa iki kocaman cihan savaşı yaşattılar.
İlkinde bizim maddi ve manevi ne kadar hazinemiz varsa çaldılar. Petrol
kuyularına göre devletçikler kurdular. Hilafetimizi alarak bizleri bir araya
getirecek tarihi sembollerimizden mahrum kıldılar.
Sonra verdiler ideolojilerini “hadi muasırcılık oynayın” dediler.
Gardırop, gardırop!
Lakin “zamanın ruhu” değişiyor. Türkiye artık eski Türkiye olmak istemiyor.
Savunmasını ürettiği silahı ile yaparken İnsanlığa yardım eli de uzatıyor.
Mazlum halklara yardım ederken beyaz polisin içimizdeki ajanları üç kuruşluk
beyinleri ile güya dalga geçiyor.
Anadolu’nun ehemmiyetini bilmeyen Kemalist bazı angutlar insanımız ile “sayın ahalimiz” diye dalga geçiyor; “göbeğini kaşıyan adam” diye kibrini kusuyor. Hâlbuki Anadolu daima medeniyetlere merkezlik yapmıştır, yine yapacaktır, inşaallah.
Salgında bütün dünyaya Türkiye yardım etti; solunum cihazını kendisi yaptı,
ihtiyacı olanlara gönderdi... Libya’da darbeci mareşalin karşısında meşru
hükümetle anlaşma yaptı; arkasında Fransa, Rusya Suudi Arabistan ve BAE gibi
uyduruk devletlerin bulunduğu darbeci güçleri SİHA’larıyla perişan etti.
Suriye’de beyaz adam darmadağın ederken oradaki kardeşlerine kucak açtı.
İçimizdeki vicdansızlar Suriyeliler konusunda az tezviratta bulunmadı.
Biliyorum, bu gelişmeler dünyanın Batılıları kadar bizim Batıcılarımızı da
üzüyor. Onlar da gidişatı engellemek istiyorlar. İçerideki ve dışarıdaki gelişmeler maneviyatlarını bozuyor. Zihinsel ezberlerini bozuyor.
Ama nafile!
Çünkü zamanın rahmine, başka bir zamanın ruhu aşılanmışsa, zamanın, zamanı
geldiğinde “yeni zaman” olmaktan başka bir seçeneği kalmıyor, maalesef.