Dolar (USD)
34.03
Euro (EUR)
38.01
Gram Altın
2827.69
BIST 100
9975.61
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

06 Eylül 2017

Nedir Yeni Asyacılardan çektiğimiz?(1)

Saidi Nursi'nin talebeleri olduklarını iddia eden bazı gruplar, bu ülkede Müslümanlara her dönemde en hafifinden tabirle tebelleş olmuşlardır. Türkiyeli Müslümanlar; sosyolojide, ekonomide, sanatta, kültürde, siyasette ve hayatın merkezinde yer almaya çalıştığı her dönemde mutlaka"nurcu" bir grup ayak bağı olur. Dindar/muhafazakar kesimin bu çalışmalarını engellemeye ve ifsad etmeye çalışır.

Türkiyeli Müslümanlar, 1969'da Necmettin Erbakan önderliğinde siyasi arenada kendilerini ifade etmeye çalıştıklarında, kendilerini"Saidi Nursi talebesi"olarak lanse eden Yeni Asyacılar adlı bir güruh,Erbakan'ın etrafında türemeye başladılar.

Aynı dönemde, bu güruhtan ayrılan ve İzmir'de vaazlık yapan Fetullah Gülen isimli biri de Erbakan'a yanaşmaya çalışacaktı. Erbakan, Gülen ile ilk görüşmesinde onun ne zehirli bir yılan olduğunu anlamış ve selamı muhabbeti kesecekti.

12 Mart 1972'de Erbakan'ın partisi kapatılır. Erbakan yılmaz ve Milli Selamet Partisi adında yeni bir parti kurar.

Yeni Asyacılar, yine Erbakan'ın etrafını sinek gibi sardılar. Ve Erbakan'ın milletvekili listelerini adım adım deldiler. Merhum Erbakan, Türkiye'nin tam bağımsızlığı ile ilgili adımlar atarken, Yen Asyacılar tarafından sırtından bıçaklandı.

Öyle bir darbe vurdular ki, Erbakan, Meclis'teki koltuk sayısını yarı yarıya kaybetti. 48 olan milletvekili sayısı 24'e düştü.

Yeni Asyacılar, Milli Selamet Partisi içerisindeki militanlarına talimat vermiş ve her hafta birisine istifa ettiriyorlardı. Ve bu istifalar, o zaman tamamen egemen olan Batı emperyalizminin ülkemizdeki karargahı olan gazete ve dergiler üzerinden büyük bir psikolojik savaşa dönüştürüldüler.

O yıllarda İslami kesimin bir gazetesi olmadığını söylersek durumun ne kadar vahim olduğu anlaşılır. Millu00ee Gazete yeni kurulmuş ve dar bir kitleye ulaşabiliyordu. Ki çoğu bayiler gazeteyi tezgah altı yapıp halka ulaşmasını engelliyordu.

O yıllardan kalma bir anımı paylaşmak istiyorum:

Cennetmekandayım, kelimenin tam anlamı ile meleğin ete kemiğe bürünmüş hali idi. Kimseye kızdığına tanıklık etmedim ve eden de olmamıştır. En çok kızdığında "Allah Allah Sübhanallah" derdi. Dayım bunu söyleyince cemaati de aile efradı da Şeyh Abdullah'ın kızdığını bilirdi.

Merhum dayıcığım, Milli Nizam Partisi'nin kuruluşunda bizzat aktif rol almış, ekonomik durumu çok iyi olduğu için teşkilatlanmaların tüm masraflarını üstlendiği anlatılıyor o gün yaşayanlar tarafından.

Bir gün, o melek halli merhum dayım elinde bir sopa, Erzurum Havaalanı'nda bir adamı kovaladığını hayal meyal hatırlıyorum. Araya ne bekçiler ne de polisler giremiyor. Kovalayan, herkesin bildiği bir Allah dostu bir vakıf insan. Kovalanan da o vakıf insanın her şeyi ile desteklediği iktidardan düşmüş partinin milletvekili.

O vekil öldüğü için ismini zikretmiyorum. Yıllar sonra, dayımın herkesi şok eden o sopalı kovalamacada kaçan vekilin Yeni Asyacılar'dan olduğunu öğrenmiştim. Ve Erzurum'a gelmeden bir gün önce Milli Selamet'ten istifa etmiş.

Dayımın öfkesinden gözyaşlarının döküldüğüne de şahid olmuştum.

Yıllar sonra kendi evladının cenazesini kendisi yıkayıp kefenlemiş, cenaze namazını kendisi kıldırmış ve mezara da kendi elleri ile koyan dayıcığım hiç ağlamamıştı. Sadece yüzü düşmüş ve hep "Alan Allah veren Allah. Şükredelim ki acı çekmeden emanetini teslim etti" demişti.

Dayım, yüreğini mezara defnettiği sırada, onun MSP'den müstafi Yeni Asya çetecilerinden vekili kovalarken hali geldi gözlerimin önüne. Yeni Asya çetecisini kovalarken gözünden akan yaşlar aklıma geldi birden.

Baba tarafım, Sol'un her tonuna mensuptur. Tabii ki de Kürt solu. O kültür üzerimde tamamen egemendi. Fakat o mezar başında, dayımın davasına olan inancı beni büyülemişti. Ölen evladına değil de davasına ihanete ağlayan melek dayımu2026

Merhumun medresesi vardı. Her yıl ortalama 50 civarında medrese talebesi okuturdu. Modern eğitim alan fakirlerin çocuklarını da okuturdu. Bizim kuşağın tümünün üzerinde hakkı vardır dayımın.

İmam Hatip Erzurum'a ve çevre illere kurulunca, Şeyh Abdullah Efendi'nin atına binip köy köy dolaşarak çocukların İmam Hatiplere yazılması için çabaladığı söylenir hala memleketimde.

Merhum babam bizi İmam Hatip'e vermeyince çok içerlenmişti. Buna mukabil, benim medrese eğitimi için çok çaba sarf etmişti. Hamdolsun İslami ilimlerde iyi bir tedrisattan geçirtti. Hadis, fıkıh ve Usul alanında gece gündüz dersler verdi bana.

Ve Medrese sahibi/hadimi/hocası, Nakşibendi'nin Alperen'i, El Veren'i Şeyh Abdullah Efendi'nin siyaset olarak Erbakan, eğitim olarak İmam Hatip ısrarını büyüdükten sonra anladım. İkisi de İslam'a, millete, devlete hizmet eden okul olduğunu anlayacaktım.

Ve yine yıllar sonra Yeni Asya'cıbit yavrusu biri CHP'nin bol içkili Sarhoş Adalet Kurultayı'nda kalkıp İmam Hatiplerin terörist yetiştirdiğini söylüyor.

Bir sonraki yazımızda devam edeceğim