Neden insan fıtratına saldırıyorlar?
Kökleri antik döneme kadar uzanan dini, mistik ve felsefi bir kavram olan teosofi günümüz modern okültist ve ezoterik örgütlere oldukça ilham kaynağı olmuştur. Öyle ki “Yeni Çağ" maneviyatçılığı olarak adlandırılan New Age Hareketi’nin de yolunu açmıştır.
Küresel elitler olarak tabir ettiğimiz dünyanın bir avuç
psikopatı işte bu akımların tesiri altında kalmış korkunç bir kitledir.
Bu yapının anlayışını, inanışını ve düşünme biçimini
çözmeden onlarla asla mücadele edemeyiz. Örneğin New York'taki Birleşmiş Milletler binası bir bakıma teosofist
küreselcilerin okült merkezi konumundadır.
Teosofistler için
Lucifer bir tür kahramanlık figürüdür. Lucifer üzerinden kendi şeytan
versiyonlarını işlevsel hale getirirler. Örneğin soykırımcı bir manyağı size
fevkalade hayırsever bir işadamı olarak yutturabilirler.
Ya da zalimliği insan hakları ve demokrasi, esareti,
özgürlük, yalanı, doğru, ikiyüzlülüğü erdem, dalkavukluğu siyaset, yağmayı,
talanı adalet, toplumsal çürümeyi de düzen diye de yutturabilirler.
Anlayacağınız şeytani bir düşünme biçimine sahiptirler… Ve
ileri derecede dolandırıcı bir kitledir bu.
İşte bu anlayış
küreselci kültün mayasıdır. Dolayısıyla bu kitlenin lügatinde ahlak diye bir
kavram yoktur. Ve insanoğlu doğrudan bir numaralı hedeftir.
O yüzden bu kitlenin insan ve Allah karşıtı bir kitle
olduğunu öncelikle bilmemiz gerekmektedir. Kısacası
insanlığın doğal durumuna karşı bir savaş başlatmışlardır. Küreselcilerin her
türlü doğal eğilimin tam tersi bir sistem kurmaya çalışmasının da temel nedeni
budur.
Transhümanizmi işte bu anlayıştan ve inanıştan doğmuştur.
Sonra karbonu, iklimi hedef alarak, mRNA aşılarıyla,
sentetik gıdalarıyla insanın doğasını bozmak istemelerinin de temel amacı
budur.
Diğer taraftan sahici
özgürlük anlayışını yok ederek hedonizmi yani "ne istersen onu yap"
felsefesini hayatımıza sokan da bunlardır. Böylelikle doğuştan sahip olunan
fıtri özellikler bir bir çürümeye terkediliyor.
Eğer dünyada şeytanı görmek istiyorsanız küreselcilerin yol
haritasını takip edin. Birebir onu göreceksiniz. Toplumsal çürümenin hangi
boyutta ilerlediğinden de yola çıkarak bunu anlamanız mümkündür.
Şöyle küçük ama anlamlı bir örnekle devam edelim. Geçenlerde
sosyal medyada dolaşan bir video gördüm. Gençler, din kültürü ve ahlak bilgisi
öğretmeninin dersinde garip hareketler yaparak bir video çekimi yapıyorlar.
“İyi de ne var bunda”
diyecek birçok insanın çıkma ihtimalinin yüksek olduğu bu tuhaf ortamda
meselemiz, sınıfta cereyan eden bir disiplin sorunu hatta bir eğitim eksikliği değildir.
Elbette eğitim bürokratları bu tür hadiseleri disiplin
sorunu olarak görür ve öğrencileri kısmen cezalandırmak suretiyle bir vakit
sonra vuku bulacak başka tuhaf bir hadiseyi beklerler.
Benim asıl anlatmak istediğim, toplumsal çürümedir. Ve bu
çürüme dünya genelinde var ve kuşkusuz bunun da bir arka planı, planlaması var.
İnsan fıtratına yönelik yapılan operasyonların hız kesmeden
devam etmesi ve insanoğlunu değerlerinden, bilincinden, ahlaki ödevlerinden
kopartılması bir anda olmuyor.
Size başından beri
anlatmak istediğim budur. Size oyalanmanız ve uyumanız için küçük gündemler oluşturuyorlar.
Örneğin, siyasi
polemikler, futbol maçları, güzellik yarışmaları, televizyon dizileri ve o
anlamsız ideolojik, mezhepsel itiş kakışlar, kavgalar, şunlar bunlar…
Fakat bunların ötesinde insansız bambaşka sentetik bir dünya
inşa ediliyor. Bu dünyada ruh yok, insan ve değerleri yok! Kaç yıldır insan
katlettiklerini görmüyor musunuz?
Dün insanlar belki özgür bir toplumda yaşamadıklarını
biliyorlardı bugün ise özgür olduklarına inanıyorlar. İşte buna
inandırılıyorlar. Bundan daha berbat bir durum var mı?