Neden eğitime dokunamıyoruz?
Türkiye, son yıllarda birçok cephede bağımsızlık ve özgürlük mücadelesi vermektedir. Ne var ki bu dönemde eğitim cephesi zayıf bırakıldı. İhmal edildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın her fırsatta “müteessirim” dediği bir zayıflığımızdan bahsediyorum.
Bir taraftan tarihi, kültürel değerlerimiz üzerinden bir mücadele yürütülürken diğer taraftan eğitim marifetiyle yabancılaştırılmış bir nesil yetiştiriliyor. Hangi ülke kendine böyle zarar verebilir ki?
Salgın sürecinde bilhassa sosyal medyada görülen o ki; düşünme melekeleri dumura uğramış, zayıf, eleştirel düşüncenin kıyısından bile geçmeyen, kaba saba bir üslupla sözüm ona analiz kasmaya çalışan büyük bir çoğunluk var.
Kendi ülkesine yabancı, değerlerine uzak, geçmişinden utanan malum tayfayı saymıyorum bile.
Ve bu insanlar ağırlıklı olarak yüksek eğitim almış kişilerden oluşuyor. Anlayacağınız ülkede, eğitim seviyesi yükseldikçe, mensubiyet duyguları ve melekeleri de o derece köreliyor.
Evet, işin sırrı tam da burada. “Eğitim şart” klişesini hatırlayın. Herkesin ağzında sakız olan bir slogan bu. Ancak ben bugün kadar kimseden “tamam da, nasıl bir eğitimle” sözünü hiç duymadım.
Bilindiği gibi kurumsal eğitim, toplumsal durumu değiştirmek devreye sokulan mutlak ve tek araçtır. Mucidi de ulus devletlerdir.
Nasıl bir insan yetiştirmek istiyorsanız, parasız, zorunlu ve tek merkezden kumanda edilen bir okul sistemi sizin bu talebinizi fevkalade karşılayacaktır. Eh, zaten onlar da bu sebeple icat ettiler.
Sevgili filozofumuz Kant, eğitimin en büyük sorunlarından biri olarak işte bu otoriterliğe vurgu yapıyordu. “Kısıtlama altında özgürlüğümü nasıl geliştirebilirim” diye sormuştu.
Ve “insan ancak eğitim yoluyla insan olabilir, yani eğitimin kendisini dönüştürdüğü şey olabilir sadece” diyerek bu karmaşık yapıyı eleştiriyordu.
Fichte ise, “eğitimle ulus-devleti kuracak ve yaşatacak yurtseverler yaratılacak” diyor başka bir şey demiyordu. Bizimkiler de bu adamdan fena etkilendiler doğrusu.
Oysa herkes biliyordu ki; okul tam anlamıyla bir kontrol mekanizmasıydı. Ne düşüneceğimizi, nasıl davranacağımızı, neyi okuyacağımızı, nasıl giyineceğimizi ve hatta nasıl yürümemiz gerektiğine varana kadar bireyi kontrol altında tutan bir mekanizma.
Mark Twain “okul eğitimimin benim kendi eğitimimin önüne geçmesine hiç ama hiç izin vermedim” diyerek bu sisteme hafiften bir dokundu.
Albert Einstein biraz daha ileri giderek, “öğrenmemi engelleyen tek şey eğitimimdi” dedi.
H.Gintis de, eğitim sistemleri içerisinde “gizli müfredatlar” olduğunu, bununla öğrencilerin disiplini, hiyerarşi ve statükoya karşı pasifliği öğrendiğini ifade ederek bu soruna dikkat çekenlerden.
İllich gibi daha birçok radikal eleştirmenin de benzer görüşleri mevcut.
Bize gelelim;
CHP'nin bu ülkeye verdiği en büyük zararlardan biri de eğitim kurumları aracılığıyla zihinlerin işgal edilmesini sağlamak oldu.
Vaktiyle, güç ve otoriteye tapan, zayıf bünyeli, tarihsiz, ruhsuz, batı taklitçisi, örgüt yöneticilerinin ve kurnaz politikacıların işine yarayacak türden nesil/robot üreten fabrikalar inşa edildi bu ülkede.
Nihai hedefi; çocuklarımızın doğuştan getirdiği yetenekleri körelterek çok ciddi bir şahsiyet kıyımına yol açmaktı. Bir yıkım ve imha projesiydi bu!
Türkiye’de her ne kadar eğitimle sık oynandığına, eğitimin bir yapboza çevrildiğine dair üretilmiş yaygın kanaat olsa da bu bir palavradır. Çünkü bu ülkede, eğitimin yapısal sorunlarına dönük neredeyse seksen yıldır hiç oynama yapılmamış, bilakis muhafaza edilmiştir.
Üzgünüm ama bu hala devam ettirilmektedir.
2020 yılında 1924 model, batıcı, çağdaş, pozitivist bir paradigmayla CHP eğitim sistemini sürdürmeye çalışan Türkiye'nin nasıl büyük bir sorunla karşı karşıya olduğunu da kimse görmek istemiyor.
Oysa eğitim, 90 yıllık bir öğütme aracı olarak karşımızda dev bir sorun olarak duruyor. Ülkesine, tarihine, değerlerine düşman kendine yabancı bireyler yetiştiren bu köhnemiş sistemden kurtulmak durumundayız. Ama nasıl?
Benim anlayamadığım hangi güç mani oluyor? Neden kimse eğitime dokunamıyor? Teröre geçit yok diyen büyüklerimiz işe önce eğitimden başlasalar nasıl olur acaba?