Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
19 Eylül 2015

Neden Bölük Pörçük Vaziyetteyiz?

Böyle bir başlık atarak böylesine ağır bir konuda kalem oynatmam haddi aşmak olur mu bilemiyorum ama İslam dünyasındaki neredeyse en istikrarlı ülke olan Türkiye'ye bile baktığımda sorunun cevabına dönük kıvılcımlar beynimde bir bir çakıyor.

Bölük pörçük olma durumunun karşıtı eğer birlik ve vahdetse neden vahdete ve birliğe erişemediğimize dair soruları bolca sormamız gerekiyor kendimize. Neden bizler bölük pörçük vaziyetteyiz? Neden düşmanlarımıza karşı tek yürek halinde mücadele edemiyoruz? Neden herhangi birimizin ayağına bir diken batsa onun acısını yüreğimizde hissedemiyoruz? Neden coğrafyamızın bir parçasında birimizin ya da birilerimizin başına bir bela gelse bu belayı defetmek için birlikte hareket edemiyoruz? Ve neden birileri bir yerlerde bize zulmettiğinde bu zulüm karşısında tavır ve güç birliğine gidemiyoruz?

Bizi bölen unsurlar nelerdir? Mezhep mi? Siyasi görüşlerimizdeki farklılıklar mı? Kur'an'ı yeterince iyi anlamayışımız mı? Tenlerimizin rengi mi? İçimize işlemiş kavmiyetçilik ya da ırkçılık duygusu mu? Üzerinde oturduğumuz zenginlikler mi, yoksulluklar mı? Fikriyatımızdaki farklılıklar mı? Tarihsel köklerimize dair ayrıştırıcı bakış açılarımız mı? Eğitimsizliğimiz mi? Cehaletimiz mi? Yoksa kardeşlik duygusunu yüreklerimizde gerçekten yerleştirip birbirimizi sadece Allah için sevme faziletinden uzak oluşumuz mu? Ya da İslam ülkelerinin başındaki zalim yöneticilerin yönettikleri toplumdan kopuk oluşu mu? Emperyalistlerin kirli oyunlarına alet oluşumuz mu?

Tabi bu soruların listesi uzar gider şüphesiz. Ancak bildiğimiz bir şey varsa o da şudur ki, gerçek anlamda bir şuur kayması ve eksen oynaması içerisindeyiz. Yani bizleri tek vücut haline getiren, vahdetimizi tesis eden Tevhid düşüncesinden sürekli uzaklaşıyoruz. Bizi birbirimize yakınlaştıracak fiil ve düşüncelerden, erdem ve faziletlerden sürekli uzaklaşıyoruz. Kardeşlik duygumuz sürekli aşınıyor. İtikadımızı ve amellerimizi yeniden gözden geçirmeye ihtiyacımız var. Birbirimizi yeniden menfaatsiz ve ön şartsız, sadece Allah için sevmeye ihtiyacımız var.

Siyasi partilerimiz, tenlerimizin renkleri, bazı düşüncelerimiz, mezheplerimiz, meşreplerimiz, ekonomik durumlarımız, eğitim düzeylerimiz, ilim seviyelerimiz farklı olabilir. Ayrı cemaatlere, gruplara gönül vermiş olabiliriz. Ancak bizi birbirimize bağlayan en temel bağ Tevhid bağıdır. Allah'a şirk koşmayan ve Resulüne iman etmiş müminlerin; cemaati, mezhebi, meşrebi ne olursa olsun, kardeşliğidir aslolan. Birbirimizi gördüğümüzde sadece bu ortak paydayı esas alarak birbirimize karşı hukuk geliştirmeli, birbirimize bu gözle bakmalıyız.

Sevgi her şeyin başıdır, ilacıdır. Birbirimizi sevmedikçe iman etmiş olmayız, birbirimizi sevmedikçe ve iman etmedikçe de cennete de giremeyiz. Hırslarımız, öfkemiz, ırkımız, partimiz, paramız, pulumuz, mezhebimiz meşrebimiz buna mani olmamalı. Zaten emperyalistler yeterince nifak sokuyor aramıza, zaten yeterince içimizden seçtiği kuklalarla bizi oynatıyor! Zaten içimizdeki bazı şuuru kaymışlar yeterince ihanet içerisindeler. Böyle bir tablo karşısında daha kavi daha yekvücut durmak icap eder.

İslam Dünyasının her yerinde yeterince zulüm var, gözyaşı var. Cehalet, yoksulluk, güçsüzlük, terör başımızın belası felaketler olarak karşımızda duruyor. Hiç olmazsa son kale Türkiye'nin güçlü ve dirençli durması gerekiyor. Eğer Türkiye düşerse bunun şiddetinden her yer sallanır her yer düşer. Bizim çok güçlü, çok dirençli olmamız lazım. Bununla birlikte çok uyanık olmamız lazım. Günlük kavgaları bir kenara bırakarak daha büyük ölçekten daha büyük perspektiften hayata ve hadiselere bakmamız lazım.

Aydınlarımızın, alimlerimizin, yazar ve kanaat önderlerimizin kafalarını cemaatlerinin, partilerinin ve bağlı bulundukları merkezlerin pencerelerinden dışarı çıkararak tüm toplumun geleceğine seslenecek hamleler yaparak önümüzü aydınlatması lazım. Topluma ışık tutacak önderler görevini yapmıyorsa istikamet kayması kaçınılmaz olacaktır. Birliğe çağrı yapacak olanların gerçekten birliğe inanmış olmaları gerekiyor. Artık detaylarda boğulmayalım. Artık birbirimizi siyasi görüşlerimizle, kavmiyetimizle, mezheplerimizle, giyim kuşamlarımızla yargılamayalım. Artık birbirimize sadece Tevhid ve uhuvvet penceresinden bakalım. Buna son zamanlarda daha fazla ihtiyacımız var. Acizane ve fakirane kaydolunur.