Dolar (USD)
34.53
Euro (EUR)
36.15
Gram Altın
2967.04
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
29 Ağustos 2018

Ne yapmalıyız?

Uluslararası ittifakların hızla değiştiği, dünyanın belirsiz bir ortama doğru sürüklendiği bir dönemden geçiyoruz.

Rusya, Çin ve İran'ın oluşturduğu Avrasya ittifakı, kendi aralarında rekabetleri olsa da ABD'nin başını çektiği NATO'ya karşı dayanışma içinde olduğu net görülüyor.

Buna karşı, NATO'nun en güçlü ülkesi ABD'nin ise, müttefikleriyle kavgalı olmadığı hiçbir ülke kalmamıştır.

ABD'nin kavga etmediği tek ülke, İsrail'dir. G.Friedman, bir yazısında İsrail'in ABD'ye güvenmediğini şöyle ifade etmiş: ''Başbakan Netanyaho'nun Moskova'yı ziyaret ettiği kadar Washington'u ziyaret etmemesi Tel Aviv, geleceği Moskova'da gördüğünü gösterir.''

Trump yönetimindeki ABD'nin dünyaya verdiği fotoğrafa baktığımızda; ABD'nin herkesi tehdit eden bir ülke olduğunu görürüz. Bu satırları yazarken (Rahmetli) babamdan hatırladığım bir söz zihnimden geçti. ''Gücünü aşan sözleri sarf eden boşboğazı kimse ciddiye almaz.'' derdi. ABD, dünyanın en güçlü ülkesi olmasına rağmen, boşboğaz tavırları nedeniyle, ciddiyetini ve oyun kurucu vasfını zamanla yitirecektir.

Dünyadaki gelişmelere geniş bir açıdan baktığımızda, dünyanın bir sistem arayışı içinde olduğunu görürüz. Bu arayışın yarattığı kaotik ortamda güç dengeleri değişmektedir. Türk-ABD ilişkilerini değişen bu güç dengeleri içinde değerlendirmekte fayda vardır.

Böyle dönemlerde herkesin merak ettiği iki temel soru vardır.

1-Ne olacak?

2-Ne yapmalıyız?

Birinci soru, gelişen olaylar karşısında derin bir endişeyi ifade eder, ikinci soru ise, gelişen olayların seyrini lehimize çevirmek için imkanlarımızı harekete geçirmeyi ifade eder.

''Ne olacak?'' sorusu, durumu tespit etmek için düşünmeyi gerektirir. ''Ne yapmalıyız?'' sorusu olayların seyrini lehimize çevirmek için, bir tavır gerektirir.

Dünyanın belirsiz bir ortama sürüklendiği durumdan ülkemizi en az hasarla geleceğe taşımak için düşünce ile tavır arasında sağlıklı bir ilişki kurmamız çok önemlidir.

Biraz somutlaştırmak gerekirse, gelişen olaylar karşısında ortaya koyduğumuz tavır, sonuçları iyi hesaplanmış bir düşüncenin sonucu olmalıdır. Böylece, muhataplarımıza sahip olduğumuz gücü, daha etkin hissettirebiliriz.

İzlediğimiz politikanın amaç ve araçlarıyla sahip olduğumuz imkanlar arasında da doğru bir orantı kurmalıyız. Aynı orantıyı dışımızdaki dünyayı anlamaya çalışırken de kurmalıyız. Daha açık bir ifadeyle, ne dışımızdaki dünyayı hafife almalı, ne de olduğundan daha fazla göstermeliyiz. Ne gücümüzü küçümsemeli, ne de kendimizi dünyanın merkezi görmeliyiz.

Dengeli ve mantıklı pratik çözümler üreterek, bugün yaptıklarımızın yarını şekillendireceğinin farkında olarak çalışmalıyız. Geleceğimize dair toplumsal dayanışma bilincini oluşturduğumuz ölçüde ''Ne olacak?'' kaygıları yerine ''Ne yapmalıyız?'' sorusuna herkes kendi çapında katkı verecektir.

Hangi toplumsal kesimden olursa olsun, bu memleketin iyiliği için fikir üreten her düşünce ve ilim adamı bu memleketin birikimidir. Kısır politik tartışmaları bir kenara bırakıp, birbirimize değer vermeli ''Ne yapmalıyız?'' sorusunu tüm millete mal etmeliyiz.

Bilinmelidir ki, bir dış tehdit karşısında, tehdidin nasıl oluştuğunu düşünmeden her türlü fedakarlığa katlanabilmek için insanların iki duyguya ihtiyaç vardır. Birincisi, insanların kendilerini bir toprağa ait hissetmesi, ikincisi ise, insanların bir millete ve medeniyette ait olduğunu hissetmesidir. Birincisi maddi, ikincisi manevidir.

Birbirimize değer verdiğimiz oranda, ''Ne olacak?'' kaygıları yerine '' Ne yapmalıyız?'' sorusuna odaklanırız.