Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

'Ne oldu'dan sonuç çıkarmak

Son otuz kırk yıldır devam eden Devlet, PKK, Türk ve Kürt arasındaki ilişkiler bugün, hiç olmadığı kadar farklı bir boyuta geldi. Geçmişte daha çok ulusçu bir mentalite ve güvenlik merkezli olan yaklaşımlar, farklı bir konsept üzerine oturmaya başladı. Hiç şüphesiz sorunun, iç politika kadar dış politikayla da ilgisi çözüm sürecinde önemli etkin faktörlerden sayılabilir.

Ulusçu politikaların yörede meydana getirdiği sosyal travmanın derinleşmesine paralel olarak, bir militan hareket olarak başlayan PKK'nın yöredeki meşruiyet çemberini sürekli genişletmiştir. Bu bağlamda PKK, marjinal bir gerilla hareketi olarak kalmamış, dış politik müdahaleler ve hedefler doğrultusunda da bir temsiliyet kazanabilmiştir. Daha önceki devlet politikaları, Devlet'in böyle bir gerilla hareketi ile muhatap olamayacağı temel saikiyle hareket ederken, aynı zamanda "ulusçu" ve "güvenlikçi" politikalarını devam ettirmiştir. Sürekli bir çatışma konsepti üzerine kurulan bu ilişki, bugün gelinen noktada hem Türk hem de Kürtlerden birnlerce insanın canına mal olmuştur.

Hükümeti, aslında yeni politikalara zorlayan da tam bu noktadır. Çatışmalarda ölümler ve cenazeler attıkça, hem karşılıklı olarak kutuplaşmalar keskinleşmekte, hem de Türkiye'nin ciddi anlamda enerjisi başka alanlara akmaktadır. Bu işin çatışmalarla olumlu bir şekilde sonuçlanamayacağı ve ölümlere son verme saiki, Hükümet, PKK ve BDP arasında yeni bir sürecin başlamasını sonuçlamıştır. Bir tane bile insanın ölmemesi ve hayatın normalleşmesi için yapılan bu uygulamayı ve süreci takip etmek lazım geldiği aşikardır. Hiç şüphesiz yeni durumun kendisine nemalar üretmeyeceğini bilen çevreler, bu süreci sabote etmek üzere farklı ataklarda bulunacaklardır. Umarız bu tür olumsuzluklar "normalleşme"nin önünde engel oluşturmazlar.

Buradaki temel hedef, gündelik hayatın normalleşmesi; dolayısıyla militan ve çatışmacı kurgu ve taleplerin en başta zihinlerde marjinal hale gelmesidir. Böylece zihinlerde varolan bölünme ve kutuplaşma hayatın rutini olmaktan çıkacaktır. Bunun için Türk ve Kürt halkının karşılıklı olarak, hemen yanıbaşındaki insanların hangi etnik kimliğe ait olduğu üzerinden değil, gündelik hayatın metafiziği, tarih ve ortak değerler üzerinden hareket etmesi gerekecek. Bu zamana kadar uygulanan marksist, liberal ve ulusçu politika ve söylemler, maalesef hala Türk ve Kürt halkının bu süreçte ne adına barış yapacağı sorusuna takılmış durumdadırlar. Bu durum açıkçası son birkaç yüzyıldır yeni açılan düşünsel kopuşlarla malul parantezlerden kaynaklanmaktadır. Bu ideolojiler, herkese hak ve özgürlüklerini okurken, bunların hangi kuşatıcı değerler üzerine inşa edeceklerini söyleyemiyorlar.

Bu ülkenin % 99'u müslümandır deniliyor ve aslında içinden geçmekte olduğumuz süreç hepimiz için müslümanlığımızın etnisite ile imtihanı üzerine odaklanıyor. Herkes kendi vicdanına bir danışmak ve kendisini böylece sınaması gerekiyor. Bu konudaki zihinsel kırılmalarımızı düzeltmek öncelikli bir görev olarak önümüzde duruyor.

Bu ülkenin Güneydoğu'sunda da görev yapmış biriyim. Öyle veya böyle o bölgeyi tanıdığımı düşünüyorum. Ama sürekli çatışmalar sebebiyle, bölgede rahat bir gezinti yapma imkanı yok. İşte korkusuzca tüm ülke insanının gezebildiği; kardeşliğin tarihsel tecrübede ve sosyal bellekte var olan değerler üzerinden kurulduğu zaman herkes kazanacak. O zaman Türkiye de enerjisini içeride ve dışarıda önemli şeylere harcayacak.

Modern zamanların en önemli problemi, Tanrı'yı devreden çıkardıktan sonra insan, dünya, evrene nasıl anlam verileceği üzerinde odaklanmaktadır. Bilhassa Aydınlanma Dönemi'nden itibaren felsefeci ve sosyologların temel problemlerinin bu olduğunu söyleyebiliriz. Yeni sürecin mayasının ne olması gerektiğini, aslında bu zamana kadar ne olduğu sorusunun cevabını vererek çıkarabiliriz.