"Ne iş, kadın programlarını mı izliyorsun?"
Bir önceki yazıma şu cümleyle
başlamıştım:
“Bir
grup kadim okuyucum, ‘Serdar Abi, ne o, kadın programlarını mı izliyorsun?’ diye hafiften dalga geçiyor…”
Evet…
Kimi dalga geçiyor, kimi de
ciddi ciddi soruyor, televizyonlardaki “sakıncalı”
programlarla niçin bu kadar yakından ilgilendiğimi…
Özür dilerim ama, bu soruların
mantığını anlamakta güçlük çekiyorum.
Allah aşkına, izlemeden nasıl dikkat
çekebilirim ki, “sakıncalarına”?
Nasıl ikaz edebilirim ki
yetkilileri?
Daha önce de bahsini ettiğim
üzere, bir Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Toplantısı’ndan, “medya” üzerinden oynanan oyunlara dair
bir açıklama çıkmıştı.
Orada “ailemizi, değerlerimizi tahrip etmeye yönelik tezgâhlara” dair güçlü vurgular dikkat çekiyordu.
Metinde, “bu oyunların farkında olunduğu”na ilişkin de güzel ifadeler vardı.
Bu açıklamayı köşemize
taşımamızın ardından, birçok okuyucumuzdan, “Tamam, söylenenler güzel de… Yetkililerimiz izlemekle yetinmemeli, bunları
bir şekilde engellemeli o vakit!” muhtevalı mesajlar gelmişti.
*
Efendim…
“Bazı” yerli dizilerdeki, lüks, israf,
sonradan görmelik sahneleri, “hedonizmi”
teşvik eden mesajlar…
Boğaza nazır mekânlar, toprak
ağalığından sağlayan lüks hayatlar ve evlerdeki “çarpık ilişkiler”
Özellikle geçim sıkıntısındaki aileleri ve bu sıkıntıdan etkilenen gençlerimizi
“tahrik” ve “gezi ruhu”nu teşvik eden eden son derece zararlı mesajlar!
Bir önceki yazımızı okuyanlara
ve okuyacaklara selâm olsun.
*
Bugün ise, söz verdiğim gibi,
bazı “kadın programları”na işaret
edeyim.
Hemen şunu ifade etmek isterim
ki, gerçekten fayda üreten, zor
durumdaki insanlarımıza el uzatılmasını teşvik eden, problem çözen programlar
olursa, destek veririz elbette.
Bilenler bilir, destek verdiğimiz
de çok olmuştur.
Bununla birlikte,
Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu’nun bir toplantısının ardından yapılan
yazılı açıklamada da ifade edildiği gibi, ailemizin,
kültürümüzün zeminini aşındıran yayınlar olursa, ikaz etmek ve karşı çıkmak
da millî vazifedir.
“Beka
meselesi”dir!..
“Sakıncalı” mesajların verildiği yayınlara
imza atanlar da, meselenin bu yönlerini gözden kaçırmışlarsa, yazılarımızdan
istifade eder, hal ve hareketlerini gözden geçirirler belki.
Hepimiz aynı gemideyiz zira, öyle
değil mi?
*
Evet,
“Bazı
kadın programları.”
Malûm bunların çoğu, eskiden “evlendirme programları” tarzındaydı.
Bizler, bir avuç “yazar”,
“Olmaz
ama!” dedik…
Dedik, dedik, dedik…
Tıpkı “İstanbul Sözleşmesi” gibi, bu programlar da kaldırıldı.
Amma velâkin…
“Demokrasilerde
çareler tükenmez”miş!
Bu işleri çok iyi bilenler,
bildikleri yoldan bir şekilde devam ettiler.
Biz de izlemeye ve ikaz etmeye
devam edelim:
Bu yayınlardan bazılarına “göz atma” imkânını buluyorum.
Öyle işler oluyor ki…
Çarpık
ilişkiler içindeki
engelli hanımlar bile, bu türden yayınların o kişilerin hayatlarını,
psikolojilerini nasıl etkileyeceği göz önünde bulundurulmaksızın teşhir
ediliyor!..
Bazı çocukların, gerçek
babalarının “Gözlerini dünyaya açtıkları
andan itibaren baba bildikleri mi,
yoksa annelerinin sevgililerinden birileri mi olduğu” canlı yayınlarda
araştırılıyor!..
Ekranlarda aldatan kadınlar,
aldatılan erkekler, aldatan kadınların birlikte olduğu adamlar…
Gırla gidiyor!..
Ekranlarda çatır çatır
DNA testleri!..
Biz ne zaman “gerçek babalarını arayanlar ülkesi” olduk!
Allah aşkına, o çocukların
yerinde olduğunuzu düşünsenize…
O tablo canlı yayınla sınırlı
kalmaz ki…
Düşünün lütfen;
Okulda, arkadaşlarınız,
mahallede komşularınızın çocukları sizi işaret ediyor!..
Hem de nasıl ve neler söylerek işaret ediyor!.
Bu
işler, devletimizin ilgili birimlerinin kontrolünde yürütülse… O kişiler böyle,
milyonların önünde ve kameraların karşısında baskı altında kalmasa… O çocuklar
medya işin içine girmeden kurtarılsa, olmaz mı?
Muhabbetlere bakar mısınız:
Çocukların gerçek babaları,
bunca yıldır baba olarak bildikleri mi, yoksa “anne”nin yasak ilişki yaşadıkları mı?
Çocuklar hangi adamdan ya da
adamların hangisinden?!!
Bunları, canlı yayında ele almak
da ne demektir?
Ha bire DNA testi, ha bire DNA
testi!
Bu ne iştir!
Tamam kişiler kendi arzularıyla
çıkmış olabilirler ama her arzu eden de çıkartılacak diye bir kural yok ki!..
Çok kötü sahneler, çok!..
Psikolojileri alt üst eden çok
kötü sahneler!
*
Neyse, bakalım…
İlgili yere, birkaç görüntü gönderdik.
Dikkat çektik.
Sonucu bekleyelim.
*
İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu'ya arz:
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 2011 yılındaki yazılı sınavı ve İlk Kademe Amirliği Eğitimi sonucu Polis Memurluğu’ndan “Başpolis Memurluğu”na terfimiz yapılmıştır.
2018 yılında ise, yine bir
sınav ile, rütbelerimiz “Kıdemli
Başpolis Memuru” olmuştur.
Her iki rütbeye atanmak için Polis Akademisi Başkanlığı’nca verilen kursları/eğitimleri almış durumdayız.
Emniyet Teşkilatı’ndaki Başpolis Memuru ve Kıdemli Başpolis Memurlarından, Lisans Mezunu 45 yaş altı 971 kişi 2019 yılında, 45 yaş üstü 818 kişi ise 2021 yılında Polis Akademisi Başkanlığı’nca yapılan mülakat sınavı ve verilen eğitim sonucu başarılı olup “Komiser Yardımcılığı” rütbesine terfi ettirilmiştir.
Bizler, Polis Akademisi Başkanlığı tarafından uzaktan ve
yatılı olarak verilen yüz yüze tekamül eğitiminden geçtik.
2011 yılından 2021 yılına
kadar Komiser Yardımcısı ve (Komiser rütbelerine denk gelen) Ekip Amirliği,
Grup Amirliği, Tim Amirliği, İstasyon Amirliği, Büro Amir Yardımcılığı, Büro
Amirliği, (hain FETÖ/PDY darbe girişimi sonrasında) Karakol Amir Vekilliği,
Şube Müdür Vekilliği vb. görevleri başarı ile yapıp, tam bir disiplin ve ciddiyet
içerisinde görev ifade ederek amir ve müdürlerimizin takdirlerini aldık.
2011 yılından bu yana, sicil Amirliğini
yaptığımız birçok Polis Memuru, Başpolis ve Kıdemli Başpolis rütbelerini
atlayarak Komiser Yardımcılığına terfi ettirilmiştir.
Bu arkadaşlarımız, Komiser,
Başkomiser ve Emniyet Amiri rütbelerine terfileri sonucu bizlerin üstü ve amiri
pozisyonuna gelmiştir.
Bunun yol açtığı sıkıntılar
malûmlarınızdır.
"Başpolis ve Kıdemli Başpolislik hizmetinde gecen
süreler, Komiser Yardımcılığı rütbesine terfi edenlerde, üst rütbelere terfi sürelerinde
değerlendirilir." şeklindeki kanuni düzenleme ile giderilmesi mümkün olacaktır.
Bu düzenleme Devletimize yük
getirmeyecektir.
Yüce Meclisimizin çıkartacağı
bir Kanun ile Başpolis ve Kıdemli Başpolis Memuru olarak çalışmış olduğumuz yaklaşık
8-10 yıllık hizmet sürelerinin, karşılığı olan rütbelere saydırılmasını ve
böylelikle Emniyet Teşkilatında da ihtiyaç duyulan orta kademe amir açığının
giderilmesi hususunu,
tensiplerinize saygılarımızla arz ederiz.
(Bir Grup Emniyet Mensubu)