Ne ile teselli bulacağız?
Yeni zamanlarda insanlığın gidişatı pekte hayra alamet değil… Yalnızlığın girdabında gün be gün anlam ve amaçtan uzaklaşan insan nevi ile karşı karşıyayız… Buhran, bunalım, boşluk bulanıklık, belirsizlik insanın yakasından düşmüyor… İnsanoğlunun krizi, kaosu, kâbusu bir türlü bitmiyor… İnsan yorgun, yalnız, yitik hatta bitik… Hayat çekilmez oluyor… Kâr, kariyer, kapital konfor, koltuk bir türlü insanın kahrını dindirmiyor, belki de çilesini ve acısını arttırıyor… Bin bir türlü kaygı, korku, kuşku içinde kıvranan telaşlı insanın teselliye ihtiyacı var…
Ne yapsak bir türlü gitmeyen bir boşluk var
içimizde… Tutunacak dal, yaslanacak duvar lazım…
Anti-depresif ilaçlar
yetmiyor…
Şair ne diyordu?
“Heykel
destek üstünde benim ruhum desteksiz. “
İnsan insanın yurdu
olması gerekirken günün sonunda insan insanın kurdu oldu… Ötekinin sığınağı,
barınağı, korunağı olması beklenirken insan insandan kaçıyor…
Ruhumuz daraldı,
yüreğimiz küçüldü, direncimiz kırıldı, umudumuz azaldı… Neden mi?
Çünkü arzularımız azdı, egomuz büyüdü… Çokluk ve varlık övüncümüz oldu…
Dünyalık meta, eşya, mal ve mülk önceliğimiz, vazgeçilmezimiz oldu… Ama hâlâ
oyalanıyoruz… Gözümüz oyunda, oynaşta, oyuncakta, olmazların olmazında… Dahası
teselliyi burçlarda, astrologlarda, türbelerde, yatırlarda arayanlar mı dersin…
Sigarayı tellendirmede, nargilenin dumanları arasında efkâr dağıtmak mı dersin…
Olmadı kendin stresinden kaçıp bağ evine kendini atıp; ağaç, toprak, ekinle
uğraşıp teselli bulacağını sananlar mı dersin?
Kendimizi dağa, taşa
vursak da… Tatil, müzik, spor, ilaç bizi kesmiyor…
İçimizdeki iman ve
vicdan aktif durdukça bize rahat yok… Kendimizi kandırmanın âlemi yok…
Gerçeğimizden kaçamayız… Tenhalarda, kuytularda, kıyılarda, mısralarda,
notalarda, uzaklarda gezinemeyiz… Teselli de bulamayız…
Birbirimizin nazını,
çilesini, cefasını, cilvesini çekmek durumundayız… Bize hicret edeceğimiz
yürek, başımızı koyacağımız omuz lazım… Biliyorum Hira’sız ve Hatice’siz
hayatların mağduruyuz…
Hz. Peygamber(sav)’ in
zor zamanlarda sığınabileceği bir Hira’sı,
teselli bulacağı biri Hatice’si vardı…
Yesrib’e yol alırken
yanında yâr-ı gâr vardı… Şimdi yaralarımızı saracak yârânımız nerede?
Bir teselli
koleksiyonuna ihtiyacımız var… Aksi takdirde kopuyoruz… Kayboluyoruz…
Teselli cümlelerine
hasret kaldık… Şifa sohbetlerine uzak düştüğümüz günden beri nereye iltica
edeceğimizi bilemiyoruz… Sanki inzivaya dümen kırdık, bireyselleşmenin
belirsizliğinde karar kıldık… Sosyo sanal âlemde savrulduk, teselli verici
kitapların dostluğundan koptuk…
Şimdi nerede teselli
bulacağız? Kendimizi nasıl teselli edeceğiz?
En başta “Allah bes, bâki
heves” diyeceğiz…
Sonra “Hasbünallah ve
nimel-vekil” de karar kılacağız…
“Allah'ım
ne ile teselli bulabileceksem onu bize lütfeyle”
diyerek yakaracağız…
Allah'ın ipine sımsıkı tutunacağız… Başkaca
iltica ve inziva bize göre değil…
Nasipten öte yol,
teslimiyetten başka zaten teselli yok… Hayırlısı deyip yola devam diyeceğiz…
Gerekirse en baştan başlayacağız…
Kutsal kavgamıza
yeniden doğrulacağız… Hamle üzerine hamle… Mükerreren, mütemadiyen, defaaten…
İlk günkü heyecanla harekete geçeceğiz… Hemen şimdi burada!
Başka türlüsü
içimizdeki sıkıntıyı gidermez… İçin için kendimizi kahreder ve mahvoluruz…
Bize İnşirah ve itminan
lazım…
Rıza-i Bari’ye bizi
taşıyacak salih ameller lazım…
Düşünüyorum da bir
yıldır bizden teselli verici hamleler bekleyen Gazze sınavımız var… Teselliye
muhtaç olan bizler Gazze'yi nasıl teselli edebiliriz?
Belki Gazze’den daha
çok bizim teselliye ihtiyacımız var…
Gazze’nin muhteşem
imanı, tevekkülü, teslimiyeti, direnci, adanmışlığı her şeye bedel…
Dört çocuğu aynı anda
şehid veren Gazzeli anneyi biz mi teselli edeceğiz?
Yavrusunun parçalanmış
bedenini enkazlar arasında organlarını toplamaya çalışan Filistinli babayı,
parçalanmış bilincimizle teselli edebilme kudretine sahip olduğumuzu sanmıyorum…
Şükür ki Kur'an bize
teselli veriyor:
“Üzülme
Allah bizimledir.” (9/40)
“Gevşemeyin,
üzülmeyin. Eğer iman ediyorsanız üstün gelecek olan sizsiniz.”
(3/139)