Ne dertlerimiz var, medyanın umurunda mı?!
Türkiye, “esas meselelerini” pek tartışmıyor.
Politikacıların, gazetecilerin, akademisyenlerin, sivil toplum yöneticilerinin umurlarında değil!
İstisnalar müstesna, evet, umurlarında değil!
Önlerine neler konursa, onlarla ilgileniyor çoğu!
Esas meseleler?
Mesela…
Soralım:
Bir ülkede, her 10 kişiden birinin üniversite öğrencisi olması, büyük bir problem değil midir?
Her 10 kişiden dokuzu, “okul” kapısından “mesleği olmayan orta yaşlardaki üniversite diplomalı” olarak çıkıyorsa, ne büyük problemdir!
Vakti zamanında bizim Cumhurbaşkanımız, Almanya’nın o günlerdeki Şansölyesi Merkel’e “8 Milyon öğrencimiz” var deyince…
Karşı taraftan “üffff” nidasının yükseldiğini söylemişti.
Benim lisanımda, bu “üfff”ün karşılığı “Offf”!..
Sayın Cumhurbaşkanımızın, Merkel’e “üfff” dedirtmesinin üzerinden 3 yıl geçti.
Üniversite öğrencisi sayımız, dolayısıyla orta yaşlardaki üniversite diplomalı mesleksiz sayımız her geçen yıl artıyor…
Offf ki, ne of!..
Bu işin bir de öncesi var.
Üniversite öncesi…
Mecburi eğitim 12 yıla çıktı, malûm.
6 yaşındaki çocuk, 18 yaşını doldurana kadar okula bağlı.
Herkes eşit; çocuk beş yılı üç yılda atlayabilecek kapasitede de olsa, aynı tarife.
Tek tip!..
O yaştan sonra, gidip bir ustanın yanına giremez.
Girse de, iki ay duramaz!..
Ne yapacaksın?
Geldik aynı yere;
Genci üniversiteye göndereceksin.
O kolay, üniversite masrafları için Devlet destek veriyor icabında; teşvik, kredi her neyse…
Üniversiteyi “tutturmak” da çok ucuz, yarım net ile üniversiteli olabiliyorsun!
Soru:
“Türkiye’nin Başkenti neresi?”
Cevap:
“Ankara”.
Buyur geç!
X
Sonra…
Sonrasını anlattık işte, üniversite mezunlarının kahir ekseriyeti mesleksiz.
Haliyle, bunalımda!..
Ha bu arada; “MESEM”ler (Mesleki Eğitim Merkezleri) var, oralardan mezun olduğunda hem diploman, hem de mesleğin oluyor!” diyerek “itiraz” yoluna gidebilirsiniz.
Tamam itiraz edin, hakkınız ama…
Öncesinde, şöyle bir sanayileri dolaşın lütfen.
Oradaki işverenlerin, ustaların, kalfaların çoğu “MESEM”lerden gelenlerin büyük bölümünün meslek öğrenemediklerini” (ya da öğrenmediklerini) söyleyecektir.
Oralara, “normal okullara” devam edemeyen çocuklar gönderiliyor genellikle.
Biz de “kabiliyetlere” göre yönlendirme olmadığından…
Çoğu, hiç de ilgi duymadıkları, kendilerine uygun olmayan, sevmedikleri meslek dallarında, zoraki eğitim görüyor.
Yetkililerin de ifade ettikleri üzere, gerek MESEM’lerden gerekse meslek liselerinden mezun olanların yüzde 95’i, “yarım yamalak” eğitimini aldıkları meslekleri yapmıyor.
Meslek eğitimi Devletimize çok pahalıya mâl oluyor ama verimi çok düşük.
Ne büyük israf!..
Hayaller ve gerçekler:
Katsayı haksızlığı ortadan kaldırıldığında hem İmam Hatip eğitimi, hem de meslek eğitimi şaha kalkacaktı.
Maalesef, her ikisinde de durumlar ortada!
X
“Meslek eğitimi” dedik…
Verimsizliğe dikkat çektik.
Meslek okulları dışındakilerin durumları da parlak değil, onların çoğu tam mesleksiz?!
Bu durumda ne oluyor?
Şu oluyor:
Merkel’e sayılarının “üffff” dedirttiği gençlerin kahir ekseriyeti, “Devlet’e kapak atmanın” yollarını arıyor.
Bir yandan Devlet’e kapak atış sınavında yüksek puan almak lâzım, diğer yandan da “kapağı hedefe vardıracak” kuvvetli tanıdıklar bulmak!
Devlet, herkesi işe alabilecek değil.
Her seçim öncesinde kadrolar biraz açılıyor, sonra büzülüyor.
Siyasilere baskılar geliyor; şu mezunları alınsın, bu mezunları alınsın..
Devlet, talebin ancak çok küçük bir kısmını karşılayabiliyor haliyle.
Hadi bakalım, gerideki milyonlar yapsın?
Gemisini kurtaran kaptan.
Olmuyorsa politikacılara filan yaslan!
Tanıdık bul!
Tanıdık lâzım.
Her “mühim” kişiye, “sayın” demek, içten geçenleri dışa vurmamak lâzım.
Karşılarında itinayla düğme iliklemek, boyun bükmek lâzım.
Bu nasıl bir durumdur?
Yazının başında ifade ettiğimiz mevzu:
Türkiye, “esas meselelerini” pek tartışmıyor.
Politikacıların, gazetecilerin, akademisyenlerin, sivil toplum yöneticilerinin umurlarında değil!
İstisnalar müstesna, evet, umurlarında değil!
Biz burada, biçare, kendimizi yırtıp duruyoruz!
“Verimsiz, işlevsiz, ne dünyaya ne ahrete yarar eğitim modeli, bu memleketin istikbalini, istiklâlini tehlikeye atıyor!” deyip duruyoruz da…
Dinleyen kim?
X
Eğitim dünyası böyle olunca, her şey dağılıyor.
Ya da her şey dağınık olduğu için eğitim bu halde; yumurta tavuk meselesi mi ne!..
Aile işleri malûm; mesleksizler, iyi iş bulamayanlar tablosunun sonucu neyse o.
Bir de şu var:
Parası olsa bile çocuk sahibi olmak istemiyor artık çiftler.
Külfet geliyor, bebek!
Hatta çift olmak bile istemiyorlar, bireysel takılıyorlar hayata!
Evlilik de külfet!..
Bir de bunun süresiz nafakası var, bu uygulama da birçoklarının gözünü korkutuyor, evlenmekten vazgeçiriyor!
Ah, Avrupa!
Durum böyle…
Böyle olunca da…
TÜİK’in açıkladığı, önceki ve şimdiki aile bakanlarının şikâyetçi olduğu tablo çıkıyor karşımıza:
“Hızla yaşlanıyoruz! Hem de çok büyük bir hızla!”
Al sana beka meselesi!
Bizim, “Türkiye, esas meselelerini tartışmıyor.
Politikacıların, gazetecilerin, akademisyenlerin, sivil toplum yöneticilerinin umurunda değil.
Evet, istisnalar müstesna, umurlarında değil” diyerek işaret ettiğimiz vaziyet!..
Aaah, ahh!
Ne dertlerimiz var, ne dertlerimiz.
Geçen akşam Akit TV’nin canlı yayınındaydık.
Oradaki bir “Filistin Uzmanı”, Gazze meselesinin Anadolu için ne kadar önemli olduğunu söyledi, haklı olarak.
Evet,
Gazze düşerse Anadolu da tehlikeye düşer, her ikisinden de Allah muhafaza!..
O konuşurken, KKTC’deki Siyonist Yerleşim’e dair haberlere göz attım.
Türkiye’nin Lefkoşe Büyekelçisi Sayın Metin Feyzioğlu’nun değerlendirmelerine…
Diyor ki, yayın esnasında gözüme takılan bir konuşmasında:
“Baraj doldu taşıyor, patlarsa öngöremeyeceğimiz bir tablo ortaya çıkabilir. Bu durum, KKTC’de İsrail ile Filistin benzeri bir soruna sebep olabilir!”
X
Bizim Büyükelçimiz…
Yavru Vatan’da görev yapıyor ve “tehlikeyi” haber veriyor.
Uzunca süredir üzerinde durduğumuz ama dikkatleri bir türlü üzerine çekemediğimiz mesele:
“Kıbrıs İkinci Filistin olmasın!” meselesi!
Evet, evet…
Yazı girişinde ifade ettiğimiz gibi:
Türkiye, “esas meselelerini” pek tartışmıyor.
Politikacıların, gazetecilerin, akademisyenlerin, sivil toplum yöneticilerinin umurlarında değil!
İstisnalar müstesna, evet, umurlarında değil!
-