Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

08 Mart 2022

Ne bildim delisi olmak

Ne oldum delisi değil ne olamadım velisi olmak zorundayız. Bu yazı da buna dair. Daha çok bilgisi ile şaşkınlaşmış ve bilgisi tarafından kafeslenmiş insan kuşuyla/zihniyle alakalı…

İnsan keşfettiği şey tarafından kafesleniyor. Bu maddeler aleminden bir şey olsa da böyle oluyor, mana aleminden olsa da böyle…

Keşfettiği şeyle başkalarına hâkim olma yoluna giden biri, keşfettiğinin kulu, kölesi olduğunun farkına varamıyor. Bulduğu o şeyin bizzat değerini abartarak altında kalıyor. Böylece bir insan olarak kendini keşfinden daha değersiz kılıyor. Onu yücelttikçe kendisi alçalıyor.

Keşfi karşısında her zaman aşağı düşürülmemesi gereken kıymetlerin bilinciyle duran insan ve toplumlar, hayatlarına giren yeni yaşam aracından doğru yararlandıkları için ileri atılım yapabiliyor.

İleri atılımı, gelişmişliği hiçbir zaman tek taraflı ele almamayı unutmamalıyız tabi ki. Varlığın iki ayağı maddi ve manevi açıdan, bütüncül olarak değerlendirdiğimizde hakikaten gelişmiş diyebileceğimiz insan ve dolayısıyla toplumların yok denecek kadar az olduğunu takdir ederiz.

Bu kafeslenmeyi ve kendi kendini bulduğu yeni şeyce tutuklamış olmayı daha bireysel planda ele alacak olursak şöyle bir tabloyla karşılaşıyoruz.

Sözgelimi; kimileri, bir bilimsel disipline yeni ayak-zihin bastığında her şeyi sadece o açıdan değerlendirmenin uzun tüneline tıkıyor. Tünelinin de sonunda bir çıkış, bir ışık görünmüyor.

Bu bir sanat olduğunda da aynı tarzda seyrediyor.

Önce o sanatın tek ve en büyük sanat olduğunu sanıyor. Sonra bütün dünyanın ancak o sanatla var olduğunu, diğer hepsinin çok da önemli olmadığını, hatta vazgeçilebilir olduğunu belirtirken, bir tek kendisinin tutunduğu alanın vazgeçilmez olduğunu iddiaya duruyor.

Bu düşünceye; biraz psikoloji ve işte yine bir iki psikanaliz kitabı okuyan bir gazetecinin kendisinden başka herkese bir psikolog gibi teşhis koyma hastalığına tanık olduğumda da ulaşmıştım. Maziye travma derler tarzı yaklaşımı, ona göre bitmeyen nevroz mevsimi, derken serbest çağrışım ve muhtemel itiraflar silsilesi ile her insanı ille de sorunlu ön kabulü ile meşhurdu. Sonunda herkese ruhen hasta muamelesi yapıp acele tanı koymaya nasıl bir teşhisi olduğunu sorduğumda görüşmek için pek bir zaman bulamamaya başladık.

Sahip olduğu bilgi tarafından, onu gözde büyüttüğü için abluka altına alınmış ve diğer disiplin veya sanatlarla, gerçeklerle bağ kuramamış, bilgi entegresini/bütünleşimini sağlıklı yapamamış olmak karşıdan pek iyi görünmüyor. Bilgiye şaşkınlıkla kapanmamak, onu hazmetmek, diğer yakın- uzak alanlarla ve gerçek hayatla birleştirmeye çalışmak yani bilgiyle doğru ilgilenmek hepimize iyi gelecektir. Epistemoloji, bilginin sağlamasının yapılması ve ayrıca mümkünse epistemolojinin de epistemolojisi gerekecektir.

Bir yazımda bahsettiğim Nazife teyzeyi anmam lazım. Nazife teyze gençliğinde çektiği dertlerden neşe ile bahsederken etrafını saran gençlerin "Nasıl oldu da depresyona girmedin?" sorusuna "Ne bileyim yavrum, bilseydim öyle bir şey olduğunu girerdim." cevabını veren şahıs!

Bu örneği en çok ta, sözgelimi depresyonu bilmenin herkesi depresyona tıkmak olarak sonuç vermesine olan itirazımdan dolayı verdim.

Bilgisizlikten sonra bilginin de insanı şaşkınlığa ve ne oldum delisi olmaya ittiği ortada. Hep derim. “Ne oldum delisi değil ne olamadım velisi olmak” zorundayız.