Dolar (USD)
34.62
Euro (EUR)
36.34
Gram Altın
2925.71
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
01 Kasım 2020

Ne 2020'ymiş bee!...

Bu sene en çok bunu duymuş olmalısınız; hastalıklar, felâketler, terör saldırıları, sivil katliamları…

Hepimizin hayatında silinmez izler bırakan bir sene bu.

İzmir Depremi, 2020’nin felâketler dizisinde yerini aldı.

Yüce Allah kaybettiklerimize rahmet eylesin, yaralılarımıza şifa versin.

Arama kurtarma çalışmalarına katılan her bir vatan evladından razı olsun.

Acın acımdır Güzel İzmir.

Bu sene böyle bir sene.

Önümüzde “koskoca” iki ay var, Allah hayırlısını versin.

Sıkıntılar üst üste gelince, insanoğlunun ruhu kararıyor.

Üzülmek tabii bir hal, insana has.

Acımız büyük.

Bununla birlikte, “acılardan” güçlenerek çıkmak da mümkün.

“İdrak zırhını” kuşanarak çıkmak…

Dünyanın neresinde yaşarsak yaşayalım…

Hangi imkânlar ve imkânsızlıklar içinde yaşarsak yaşayalım hepimiz birer aciz kuluz.

Acziyetimizi idrak edersek pek çok dertten kurtuluruz…

Acziyetimizi idrak edersek, “her vesileyi” birbirimize girmek için birer “fırsat” olarak görmekten de kurtuluruz.

Ortak sevinçlerimiz olur ve ortak dertlerimiz.

Hep birlikte gülebilir, hep birlikte ağlayabiliriz.

Son vakitlerde yakın dostlarımdan kaybettiklerim oldu.

Damadım-evladım Enes, genç yaşında “ağır bir hastalığa” yakalandı.

Bunlara elbette çok üzüldüm.

Bununla birlikte, “Vaktinde ne küçük şeylere kafa taktığımı” da gördüm.

İnşAllah devam eder bu ruh halim.

Hiç unutmam;

Röportaj yaptığım meşhur “aktör”, “Kazandığım paraları har vurup harman savurmadım, iyi yatırımlar yaptım, hayatımı ‘garantiye’ aldım” dedikten kısa süre sonra “kalpten” vefat etmişti.

“Garanti” dediğiniz ne, neyin garantisi var ki?..

Ah, insanoğlu ah!..

İzmir Depremi’nde yıkılan binanın altında can pazarı yaşanırken…

“Yukarılarda”, rahat evlerde bambaşka bir hava vardı.

“Politik İttifakların” taraftarları, “felâketin kendi kapılarını da çalmayacağını”, günün birinde kendilerinin de enkaz altından “yardım” istemeyeceğini “garanti” etmişçesine birbirlerini yiyorlardı!

Siyasi iktidarı yıpratmak için “kapı gibi ayakta duran” binaları “yıkılmış” gibi gösterenler de vardı, “Bu deprem Çağdaş İzmir’i vurmamalıydı, yobazların bulunduğu yerleri vurmalıydı!” yollu paylaşımlarla “rezilliği” ayyuka çıkartanlar da…

Öbür tarafta ise, “İzmir”in politik tercihlerine dair “göndermeler” dikkat çekiyordu.

Bu tavırlara tepki gösterenler de çoktu ama çoğu tepkinin yönü “politize” olmuş haldeydi..

“Çirkinliği yapan senden değilse tepki göster!” kıvamında.

Oysa…

Oysa, felâketler hepimize bir şeyler anlatıyor…

Bir şeyleri hatırlatıyor.

Rahmetli Babam’ın son aylarında yattığı “onkoloji” servisinde neler neler görmüştüm…

Bana “sırım gibi” fotoğraflarını gösteren bir “amca”, “Evlât” demişti;

“Allah affetsin, karımı çok döverdim. Şimdi ona muhtaç hale geldim! O olmasa, altıma bez bağlayanım yok!”

İzmir ya da Konya, Edirne ya da Şanlıurfa.

Her nerede olursak olalım, “Düşmez kalkmaz bir Allah!” gerçeği bir nefes kadar yakın bize.

Bunu bilmeyen var mı?..

Çok az.

Peki bunun idrakiyle yaşayan?..

O çok daha az!..

Bakın, on yıllardır, hatta yüz yıllardır birbirimizi yiyip duruyoruz.

Bizi birbirimize yaklaştırmak, aramızdaki bağları kuvvetlendirmek gibi “hayırlara” vesile olabilecek acılar üzerinde tepiniyoruz!..

Cenâb-ı Hak, bizlere, gökleri “ibret nazarıyla” seyretmemizi emrediyor.

Lâkin, “popüler kültür ruhu” bu emre, “bilmem ne yapmak ne hoştur yıldızların altında” diyerek “mukabelede” bulunuyor!..

Oysa…

Gökyüzüne “ibret” nazarıyla baktıkça, Yüce Allah’ın emrini yerine getirmiş olacağız.

Ne büyük ihsan değil mi, “İbret nazarıyla baktıkça sevap kazan.”

“Kalp gözüyle bakmanın” bile “kazandırdığı” bir inancımız var…

“Bakarak kazanmak” gibi bir bolluk başka hangi inançta var?

Daha büyük zenginlik mi olur, neyin peşindesin ey nefsim!..