Nazar ber kadem
Bunaltıcı yaz sıcakları bayağı bizi yoruyor… Soluklanacak mekân arayışındayız… Aşırı sıcaklara alışmaya çalışırken, yaz mevsiminin diğer bir boyutuna değinmek istiyorum…
Bu günlerde toplu yaşam alanlarında, insan manzaralarının fotoğrafını önümüze koyduğumuzda neler hissederiz?
Yazla yoğunlaşan bir yozlaşma… Çıplaklık kültürü kural, kriter, kutsal tanımıyor… Seyirlik nesneler… Gözümüzü oyarcasına gelişen görüntü kirliliği…
Modern müstehcen mahremiyet, iffet tanımıyor…
“Giyinik çıplaklık” prim yapıyor… Sokaklar sanki birer podyum, mankenlerden geçilmiyor… Çocuklar çok cesur(!)
Sosyalleşmek adına savrulma sınır tanımıyor…
Peki, biz ne yapacağız?
Bu kokuşmaya, çürümeye, gidişata göz mü yumacağız? Görmemezlikten mi geleceğiz? Gözlerimizi mi alıştıracağız?
Bu ifsat, iğfal, isyan görüntülerini normal mı karşılayacağız?
Hadi başkasına gücümüz yetmiyor, bari gözümüze gücümüz yetse… Sadece dışarıda değil içeride de göz hâkimiyetimizi kaybediyoruz… Göz kapaklarımızı kontrol edemiyoruz… Sanal mecralarda, sosyal medyada gözlerimiz ne ile meşgul?
Vitrinlerden, ekranlardan, aynalardan ayıramadığımız gözler yaratılış amacından uzaklaşıyor…
Günah yüklü görsellerden gözümüzü alamıyoruz… Gözümüze gücümüz yetmiyor…
Hain bakışlardan, kem gözlerden, kötü nazarlardan korunamıyoruz…
Bakışlarına hükmedemeyen bizler âleme nizamat vermeye kalkışıyoruz…
Pandemi günlerinde maske, mesafe ve hijyen ile ağzımızı, burnumuzu Covid-19’dan korumayı bir şekilde öğrenmeye başladık…
Efendimiz (s.a.v) ifadesi ile: “iblisin zehirli oklarından bir ok olan” harama bakıştan nasıl korunacağız?
Karşı cinsle mesafe günbegün kısalıyor… Cinsi latif ile göz göze yürümek nefsi okşuyor…
Israrlı temaşa yakın temas tehlike büyüyor…
Nefsi dürten görüntülere gönül meyleder… Sonra elde etmek için mücadele eder… Her gördüğünü arzulayan, arzuların esiri olur…
Gönül en çok gözden etkilenir… Göz kalbin penceresidir… Hatta göz kalbin casusudur, derler…
Göz nereye bakarsa, gönül de oraya akar…
Göz bakar, cezasını akıl çeker…
Hatırda tutmak lazım, harama nazar, hayatı harap eder…
Temiz kalmak için öncelikle bakışların terbiye ve tezkiyesi gerekiyor… Sakın bana: “kalbim temizdir.” demeyin… Bu da şeytanın ayrı bir tuzağı değil midir?
Şehvet-iffet ikliminden örneğimiz Hz. Yusuf’tur…
O, “kalbim temizdir”e sığınmadı… Allah’a sığındı… Kapıya koştu…
Rabbimizin uyarısını ciddiye almak zorundayız:
“Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar…” (Nur, 30)
“Mümin kadınlara söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar…” (Nur, 31)
Bakışlardaki başıboşluk hayatı bulanıklaştırır… Bereket ve basireti kaybediyoruz… Yolumuzdaki bariyer ve barikatları göremez duruma geliriz…
Etrafına değil atacağın adıma bak ki yol alabilesin…
Sürücü yola odaklanırsa, direksiyon hâkimiyetini korursa kaza yapmaktan korunabilir…
İrfan mektebinin Farsça bir deyimini hatırlıyorum:
“Nazar ber kadem” Ayakların ucuna bakarak yürümek… Yürüme ahlâkı… Tevazu dersi… Sefer disiplini…
Bakışlarınla kimseyi ezme, incitme, ayartma, kışkırtma, aşağılama… Gözlerin bir mezar boyu yerde olsun… Büyüklenme, böbürlenme… Vakarla yürü… Başkasına değil, kendine bak…
Mahir İz hocaya sormuşlar, kuvvetli hafızanın formülü nedir? Demiş ki:
“Evladım, biz Osmanlı mektebindeydik, bize ilk gün yolda yürüme kaidesini öğrettiler. O da “ayakucu” kaidesiydi…
- Nazar ber kadem
Gençlerin hafızasının zayıflığını “Nazar ber taraf” olarak tarif etmiş…
Kulluk yürüyüşümüzün her durağına şu levhayı asmalıyız artık: “Edeb ya Hû”