NATO'ya rağmen Avrupa kendini güvende hissetmiyor
Rusya’nın22 Şubat 2022 de Ukrayna’ya saldırması ile Avrupa güvenliğinin farklı bir konsepte ele alınması bir anda NATO’nun etkinliğini ve kapsama alanını gündeme getirdi.
Aslında uzun süredir ABD ve NATO'nun deformasyona uğrayan
etkisini ve güvenirliliğini yenilemek için Biden yönetimi; Rusya, Çin,
siber saldırılar ve terör gibi birçok konuda tehdit kurguları yaratarak, bir
şekilde Avrupa ve NATO müttefiklerine ABD’nin tekrar güvenilir bir ortak olduğu
mesajını vermiş, bununla bir taraftan NATO’nun beyin ölümünü geciktirmiş diğer
taraftan yeni üyeler ile Avrupa'nın siyasi bir güç olarak ortaya çıkmasının
önüne geçmiştir.
Zira Avrupa ülkelerinin NATO şemsiyesi altına girmesi
Avrupa'nın siyasi geleceğini ve bu siyasi gelecekte düşünülen Avrupa Ordusu
tartışmalarını ciddi anlamda etkileyecekti.
Emmanuel Macron’un geçmişte birçok kez dile getirdiği Avrupa
Ordusu önerisinin ortaya çıkışı NATO’nun doğuş dönemi olan 1950’lere dayanıyor.
Avrupa Savunma Topluluğu ismiyle planlanan ortak Avrupa Ordusu fikri ilk kez 24
Ekim 1950 tarihinde Fransa Başbakanı René Pleven tarafından önerilmişti. Ancak
bu öneri 30 Ağustos 1954’te Fransa Parlamentosu tarafından
reddedilince Avrupa Birliği-NATO ilişkileri de başlamış oldu.
NATO, bu dönemden itibaren Avrupa’da askeri caydırıcılık
ve savunma sağlayan tek örgüt konumunda soğuk savaş döneminde Avrupa’da bir
şekilde güvenlik ve savunmayı sağlarken Avrupa birliği sadece bölgesel refahın
tesisi için görev üstlendi.
Bugün AB ülkelerinin bir kısmı aynı zamanda NATO
müttefiki ve birliğin nüfusunun yüzde 90'ı NATO ülkelerinde yaşıyor. Ancak ABD
için, Avrupa ülkelerinin refah düzeyi karşısında NATO’ya sağladıkları
bütçe konusu her zaman şikayet konusu olmuştur.
Avrupa'nın savunmasını kuzeyde ABD, Kanada ve İngiltere,
güneyde ise Türkiye gibi Avrupa Birliği üyesi olmayan ülkeler sağlarken
NATO'nun savunma harcamalarının yalnızca yüzde 20'sinin AB ülkelerinden gelmesi
bundan sonrada öyle olacağı anlamına gelmeyecek.
NATO’nun amiral gemisi ABD Eski Başkanı Donald Trump’ın
'Önce Amerika' politikası ile NATO etkisiz ve yetkisiz bir kimlik sürecine
girmiş olsa da Biden’in gelir gelmez Münih Güvenlik Konferası'nda “Amerika
geri döndü. Transatlantik ittifak geri döndü. Ve geriye bakmayacağız, NATO
ortaklarından Birine saldırı hepimize saldırıdır" ifadelerini kullanması
NATO'yu beyin ölümünden kurtarmaya yetmişti.
Bu çağrı bir nebze karşılık görmüş olacak ki soğuk savaş
dönemi hatıraları canlanmış ve Rusya'nın Ukrayna'ya saldırması için neredeyse
kışkırtılarak Avrupa'nın Doğu kapısında bir savaş cephesi açılmış NATO'nun eski
ihtişamlı günlerine dönmesi sağlanmıştı.
Açılan bu yeni cephe ve Avrupa'nın güvenlik/savunma sorunu
karşısında, Fransa'nın öteden beri Avrupa Ordusu kurulması yönündeki düşüncesi gündemde
olsa da, Fransa, İngiltere'nin AB’den çıkmasından sonra, Birlik üyesi ülkeler
içinde nükleer silahlara sahip tek ülke olma özelliği ile Almanya'nın da
desteğini alarak bu konuda yeni adımlar atmak zorunda kalacaktır.
Zira Avrupa’nın merkez ülkeleri Almanya ve Fransa’nın, ABD
ve NATO tarafından ‘rakip-düşman’ ilan edilen Çin/Rusya ilşkilerini ABD ye
rağmen farklı karşılama arzuları artık bilinmeyen bir şey değil.
ABD ve NATO her ne kadar Avrupa'ya ''biz döndük, buradayız,
kendinizi güvende his edin'' dese de reel olarak Avrupa'da artık kimsenin
kendisini güvende his ettiği yok.
Avrupa ülkelerinin teknik olarak bir ordu kurmasının mümkün
olup olmadığı ancak bu fikrin arkasındaki siyasi ve stratejik duruşla mümkün
olabilecektir.
Çok eski değil; 2021 mayısında ABD'nin 26 Avrupa ülkesi ile
düzenlediği ve 28 bin askerin katıldığı ''Defender Europa 21'' tatbikatının
Rusya tarafından ABD’nin Rusya’yı çevreleme planının bir parçası olarak değerlendirilmesi
ve Rusya savunma bakanı Sergey Şoygu'nun Rus askerlerine tatbikatın yapılacağı
bölgelerde olumsuz gelişmeler yaşanması halinde derhal müdahalede bulunmaya
hazır olma emrini vermesi yakın gelecekte yaşanacaklar hakkında bizlere az çok
bir fikir veriyor.