NATO'nun maskesi bir kez daha düştü
Bugün dünya siyasetine baktığımızda, NATO’nun küresel güç dengesindeki rolü tartışılmaz bir biçimde göz önüne seriliyor. Fakat bu rol, adaletin ve barışın tesisi için mi, yoksa Amerika Birleşik Devletleri ve onun arka bahçesi ve sadık müttefiki Avrupa’nın hegemonik çıkarları için mi kullanılıyor? NATO’nun Ukrayna-Rusya savaşında Ukrayna’ya verdiği destek, buna karşın Filistin konusundaki sessizliği, görmezden gelişi hatta İsrail terörünü açıktan desteklemesi bu sorunun cevabını açıkça ortaya koyuyor.
NATO, Sovyetler Birliği’ne karşı bir savunma ittifakı olarak kurulmuştu. Ancak bugün, bu ittifakın misyonu, Rusya tehdidinin ötesine geçerek, Amerika’nın dünya üzerindeki çıkarlarını koruma ve yayılımına destek gayreti içerisine girmiş durumda. NATO’nun Ukrayna meselesine yaklaşımı, bu stratejinin bir parçası olarak görülmelidir. Diğer taraftan NATO’nun Ukraynalıları düşündüğü filan da yok. Batı, Ukrayna’yı Rusya’ya karşı bir set olarak kullanırken, NATO’nun Ukrayna’ya verdiği askeri destek, bu amacın ne denli önemli olduğunu gözler önüne seriyor.
Peki ya Filistin? NATO, Filistin’de yıllardır süren acı ve zulmü görmezden gelerek, adaleti yalnızca belirli coğrafyalarda tesis etmeye yönelik bir politika izlediğini bir kez daha kanıtlamıştır. Filistinliler, topraklarının işgali altında, günlük yaşamlarını sürdürebilmek için mücadele verirken, NATO’nun sessizliği bu trajedinin devam etmesine zemin hazırlamaktadır. Aynı insan hakları ilkeleri neden Filistin için geçerli değildir? Bu durum, NATO’nun çifte standartlarını ve adalet maskesinin ardındaki gerçek yüzünü ortaya koyuyor. Bunu her zaman dile getireceğiz. Bu mazlum ve mağrur yüreklerde elbet bir gün aksülamel bulacak ve bu hain müesses nizam elbet bir gün değişecektir.
NATO’nun bu politikaları, dünya üzerindeki bloklaşmayı derinleştiriyor. Amerika ve Avrupa’nın hegemonyasını sürdürmek için diğer güçlerle olan çatışmaları körükleyerek, dünya siyasetinde kutuplaşmalara yol açıyor. Ukrayna’ya verilen destek, yalnızca bölgesel bir çatışmanın ötesine geçerek, Rusya ile Batı arasındaki gerilimi tırmandırmakta ve dünya üzerinde yeni bir bloklaşma yaratmaktadır. Bu durum, sadece Avrupa’yı değil, tüm dünyayı etkileyecek bir tehdit ve güvenlik krizine dönüşme potansiyeli taşımaktadır.
NATO’nun bu tavrı, adaletten ziyade, güç dengelerini koruma ve hegemonik çıkarları muhafaza etme çabası olarak değerlendirilmelidir. Dünya üzerindeki bloklaşmanın ve çatışmaların derinleşmesinde, NATO’nun çifte standart politikalarının payı büyüktür. Ukrayna’ya verilen askeri destek ve Filistin konusundaki eylemsizlik çifte standardın en belirgin örnekleridir.
Ezcümle NATO’nun adalet ve koruma tesisi için çalıştığını söylemek, nahif bir bakış açısı olacaktır. NATO, Amerika ve onun arka bahçesi Avrupa’nın çıkarlarını koruma gayretinde olan bir yapı olarak, dünya siyasetinde adalet yerine hegemonyalarının muhafazası peşinde koşuyor. Bu gerçek, NATO’nun politikalarını ve dünya üzerindeki etkilerini değerlendirirken bir ezber olarak hafızalarda tutulmalı ve kapitalist Amerikan nizamı dünyada çökmeden mevcuttaki hiçbir yapının adalet tesisine yönelik bir adım at(a)mayacağı göz ardı edilmemelidir.