NATO gittikçe Metternich'e mi benziyor? (1)
1715,1815,1911-1915 yılları Devleti Aliye-i Osmaniye için, 2011-2015 yılları ise bütün bir İslam Dünyası için çok tesirli hadiselerin zuhur ettiği, dünya nizamının yeniden şekillendiği dünyaya adeta format atıldığı yıllardır. Bu dönemlerde “hasta batı” hep kazanırken biz sürekli kaybettik, geriledik. 2011-2015 dönemi için henüz bir şey söylemek ise erkendir. Çünkü savaş hala devam etmekte ve henüz kimin kazanacağı belli değildir. Türkiye için bu savaşın nereye evrileceğine2023’te milletimiz karar verecek. Farkında mıyız acaba?
Devleti Aliye-i
Osmaniye, 622 yıl hüküm sürmüş, üç kıtada adalet ve şefkat medeniyetini tesis
etmiş, Alemi İslam’ın gurur duyduğu harikulade bir devletimizdir. Yükseliş
döneminin ilk on hakanı devirlerinin emsalsiz dehaları olup, ilahi kelimetullah
için ordularının başında bizzat cehdeden, bu uğurda şehit yada gazi olmuş
dillere destan, dünyanın hayran kaldığı, cengaver, mübarek ve muhteşem
insanlardır.
Kuruluş ve yükseliş
dönemlerinde ‘hasta batı’ “Dikkat! Osmanlı’dan Hizaya Gel!” komutuna
uyarken, 2nci Viyana Kuşatmasıyla bu durum tersine dönmüştür. İlk defa gaza
yerini bizimkilerde ganimet hırsına terk etmiş, eman dilese de (Avusturya)
saldırı ve muhasarada ısrar edilmiş, daha birçok sebep bir araya gelince
mağlubiyet kaçınılmaz olmuştur. Arkasından imzalanan Pasarofça (1715-1718)
anlaşması ile ‘hasta batı’ karşısında yeni bir dönem başlamış oldu.Bu
anlaşma ile Doğu Avrupa’da önemli toprak kayıplarımız gerçekleşti; kuzey
Sırbistan, Banat, Belgrad, Eflak yani bugünkü güney Romanya toprakları
Avusturya’ya, Dalmaçya ve Arnavutluk kıyıları ise Venedik’e terk edilmiştir.
Bu dönemle birlikte,
batı karşısında sadece askeri ve siyasi cihetten gerilemedik, psikolojik ve
sosyolojik üstünlüğümüzü de kaybetmeye başladık. İki mağlubiyet anlaşması
(Karlofça, Pasarofça) “Batı’ya neden yeniliyoruz?” sorusunun cevabını
aramamıza neden oldu. Bu durumu yerinde tetkik etmek üzere gönderilen devlet
ricali Fransa’da ordunun silah ve tekniği ile birlikte, sarayın bahçesindeki
laleler ile sarayda icra edilen dansları kopyalayıp memlekete getirince “Lale
Devri” başlamış oldu. 1730’da Patrona Halil isyanı çıktı ve “Lale Devri’ sona
erdirildi... İdamlar sonrasında da 1.Mahmud tahta çıkarıldı.
Batı
karşısındaki mağlubiyetler serisi devletimizi tam bir arayışa itti.1731’de
hazırlanan raporla birlikte Nizam-ı Cedid ilan edildi. Orduda ve marifte ciddi
değişikliklere gidildi. Orduda; Yeniçerilik yerine Fransız usulü talim. Maarifte
ise; medresenin yerine yavaş yavaş Amerikan, Fransız, Alman Kolejleri yer almaya başladı. Bu okullarda, iki
zümreye; hanedan ve ulemaya karşı düşmanlık aşılandı. Osmanlı münevveri ‘hasta batı’ hayranı olarak
yetiştirildi. Osmanlı münevverleri, işbirlikçiler, kriptolar hep bir ağızdan ‘Hürriyet, Müsavat, Terakki’ demeye
başladı. Tıpkı dün ve bugün ki gibi.
Bütün
bunlarla birlikte 1738 ‘de Rothchild’lerden ilk borcumuzu almış olduk.
Sonrası hep taklit
hep gerileme Tanzimat, Meşrutiyet, Cumhuriyet dönemleri batının yakaladığı teknik
gelişimden ziyade aziz ve asil bir milletin başkalarını takliden köklerinden
kopuşunu getirmiştir.
Temel sosyolojik kaide
şudur. ”Başkalarının değerleri ile âleme kral olunmaz, ancak kralların
soytarısı olunur. “ (Yusuf Kaplan)
Diğer önemli bir
dönüm noktası ise; 1815 Viyana Kongresi’dir. Yıllarca (40 -100 yıl ) savaşları
ile kendi aralarında didişen ‘hasta batı’, ilk defa sorunları savaşarak
değil masadaanlaşarak çözmeye karar vermişti. Viyana Kongresi'ne katılan
Büyük Britanya, Avusturya, Rusya ve Prusya'nın Avrupa'da ki statükoyukorumak
için kurdukları sisteme “MetternichSistemi’denir.Bu
sisteme adını veren Avusturya Başbakanı Metternich,statükonun
,gerekirse silah gücüyle korunmasını savunuyordu.
O dönemde Avrupa’da egemen olan “MetternichPolitikası”
nerede çıkarsa çıksın liberalizm ve milliyetçilik kaynaklı isyanların
bastırılması için tıpkı bugün NATO’da olduğu gibi tüm Avrupa devletlerinin
işbirliğini öngörüyordu. Buna göre, Avusturya, Rusya, İngiltere ve Fransa “Yasallık İlkesi”gereği, kendi
sınırları içerisinde yasal otorite olan Osmanlı yönetiminin yanında yer
almalıydı. Lakin ikiyüzlü ‘hasta batı’ bunu
uygulamadı. 1821 Mora isyanındaisyan Osmanlı kuvvetleri tarafından bastırılsa
da başta Rusya olmak üzere İngiltere ve Fransa Yunan’ı destekleyerek Mora’nın
elimizden çıkmasını sağladı. Balkanlardaki etnik ayaklanmalar teşvik edilerek ateş
cenderesine sokuldu.Hatta Rus Çarı I. Nikolay, Rusya’nın Osmanlı
İmparatorluğu’ndaki emellerini bir an evvel gerçekleştirerek sıcak denizlere
ulaşmak istiyordu.
Bütün
bu tezgahın arkasında ise Yahudi Nazizmi,Siyasal Siyonizm yer almakta idi…ABD’li
bir Yahudi olan Albert Payk33 dereceden bir masondur.
“Dogmalar ve Ahlak”adlı kitabında
savundukları ile ABD masonluğunun Eflatun’u olarak görülür.Albert Payk, 1871
yılında İtalyan cumhuriyetini ayaklandıran Mazzini’ye bir mektup yazar. “Üç
tane dünya savaşı öneriyoruz, bunlardan bir tanesinde monarşinin hepsi yok
olacak (Osmanlı, Rus çarlığı, Doğu Avrupa’daki monarşik yapılar yok oldu), bu kavganın
sonucunda İkinci Dünya Savaşını yapacağız, bu dünya savaşında oluşturmuş
olduğumuz iki yapının (Nato ve Varşova) kavgası sonucunda İsrail devletini
kuracağız.” der.“Üçüncü dünya savaşında tüm dinleri
birbirine karıştırıp, üçüncü dünya savaşıyla dinlerden kurtulup yeni bir din ve
ahlak (bana göre bu Deizm’dir.) oluşturacağız.”Der.
Eğer Albert Payk’ın dedikleri doğruysa ve iki tanesi gerçekleştiğine
göre üçüncüsüyle ilgili bir yapının oluşabilmesi için tarafların oluşması
gerekiyor.Bu plana göre milletimizin yeri ve etkisi ne olacak yeterince düşünüyor
muyuz acaba ?
Albert Payk ve siyasal siyonizmin
babası TheodorHerzl ve onların arkasındaki güçlerin çabaları sonucunda 1nci
Dünya savaşının en büyük engeli olan Abdulhamid Han düşmanlığısağlandı.Tıpkı
bugünkü Recep Tayyip ERDOĞAN düşmanlığı gibi,herkesAbdulhamid düşmanı oldu. Dindarı,dinsizi,liberali,vatanperveriherkes.Tahttan
indirilip ülke savaşa sokuldu.Her cephede geriledik.Afrika,Bilad-ı
Şam,Arabistan,Balkanlar. 5,5 milyon km2 vatan toprağı paramparça edildi.1915
yıllına gelindiğinde devletimizin ve milletimizin boynuna Çanakkale’de idam ipi
geçirilmişti.İçerideki ahmaklar her cihetten ülkeyi sattılar.Bu bakımdan 1915 yılı
,Osmanlı’nıntasviyesi için son darbenin indirildiği dönemin başıdır.
Devam edecek…