Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
28 Nisan 2013

Nasreddin Hoca

[email protected]

Çocukluğumuzda ilk duyduğum fıkra Nasreddin Hoca'ya ait olabilir mi? Bunu tam olarak hatırlamıyorum ama Hoca'nın nüktelerinin hepimizin hayatında kuvvetli biçimde yer aldığını biliyoruz.

Zeka ürünü fıkraları, deha alameti sayılan nükteleriyle hem Türk milletinin hem de dünyanın büyük hayranlığını ve sevgisini kazanan Nasreddin Hoca, asırlardan beri bizi güldüren, güldürürken düşündüren bir filozof, daha doğrusu şarkın sevgili, sevimli ve hoş mütefekkiridir. Gülmecenin yanısıra hikmetli sözleriyle bize yeni ufuklar açan, zarif bilge adamdır. Hayatı ve çevresi ile efsaneye dönüşen, fıkralarıyla sıcak dost sohbetlerinin vazgeçilmez ismi olan Nasreddin Hoca, dünya mizahının kalbi olan Akşehir başta olmak üzere bir çok yerde her yıl coşkulu sevgi gösterileriyle, minnet ve rahmetle yad ediliyor.

u00c2şina Çehrelerkitabımda "deha ve zeka dağı" diye vasıflandırdığım Nasreddin Hoca, bugün artık dünyaya mal olmuş üstün bir değerimiz. Bir hikmet adamı olduğunu söyleyenlerin sayısı artıyor. Doğrusu, onu sadece bir 'güldürücü' değil, bir 'mizah ustası', 'bilge' ve 'mütefekkir' olarak görmeliyiz.

Hoca hakkında ilk ciddu00ee eserleri, Edebiyat Fakültesi'nde okurken incelemiştim. Ama büyük mizahçımızı yaklaşık 10 yıl önce kısmen tanıyabildiğimi düşünüyorum. 2003 yılı olmalıydı. Akşehir'e "Nasreddin Hoca Sempozyumu"na davet edilmiştim. Gittim. Yurtiçinden ve yurtdışından yaklaşık 30 ilim adamı Nasreddin Hoca'yı farklı cephelerden ele alıp anlatmışlardı. Üç gün boyunca toplantıları takip etmiştim. Hocanın ne kadar engin bir hazine olduğunu o zaman anladım. Şairliği, filozofluğu, hocalığı, nüktedanlığı ve diğer kimlikleriyle gönüllerde taht kurmuştu o gün. Türkiye'deki muhtelif üniversiteler ile Makedonya, Bulgaristan, Azerbaycan, Macaristan ve İngiltere'den bir çok akademisyen, ilginç ve derinliği olan önemli tebliğleriyle Hoca'mızın rengarenk dünyasını dinleyicilere daha da yaklaştırmışlardı. Bu arada psikolojik, pedagojik, felsefu00ee, edebu00ee, folklorik ve dinu00ee cephelerden fıkraları ele alınıp tahlil edilmişti. Manevu00ee dünyası zengin olan Hoca'nın konuşulanları dinlediğini hissediyordum. Kimbilir belki de o hararetli tartışmalara şahit oldukça kendi kendine, "Nasreddin, delilik edip kuyuya bir taş attın, kırk akıllı çıkaramıyor." diyordu.

Prof. Dr. Saim Sakaoğlu'nu o zaman tanıma bahtına erişmiştim. u00c2deta Nasreddin Hoca'da fani olmuştu. Hocaya atfedilen çirkin fıkraları ayıklayan, ona yakışmayan nükteleri çıkarıp atan Sakaoğlu, daha sonra kendisini "Nasreddin Hoca'nın avukatı" olarak ilan etti. Hakikaten Hocamıza ne zaman bir saldırı yapılmışsa, onun adına hakikat dışı açıklamalarda bulunulmuşsa işte o vakit Saim Sakaoğlu ortaya çıkmış ve gerçekleri haykırmıştır. Mütevazı olduğu kadar değerli bir ilim adamıdır, hatta bir gönül insanıdır Saim Hoca. Bundan dolayı talebeleri ve meslektaşları tarafından çok sevilir.

Önceki gün ESKADER'de Şerif Aydemir'i ziyaret etmişim. Vahap Akbaş'la dernekte buluşacaktık. Vardım, sohbet koyulaşmış, demini almıştı. Laf lafı açtı ve sıra, Sakaoğlu'nun Cağaloğlu Timaş Kitapkahve'de "Babıali Sohbetleri" çerçevesinde yaptığı konuşmaya geldi. Hepimiz Saim Hoca'nın çok güzel konuştuğunu ve Nasreddin Hoca hakkında bize ufuk turu yaptırdığını söyledik. Konu Nasreddin Hoca'dan açılmışken, Vahap Hoca "Saim Hoca çok değerli, Mustafa Özçelik ile Şaban Abak da Nasreddin Hoca hakkında kıymetli çalışmalar yaptılar ve kitaplarını yayımladılar." dedi. Bu, sevindirici bir haberdi. Hocamız hakkında ciddu00ee çalışmalar yapan yazarlarımızın mevcudiyeti beni mutlu etti. Saim Hoca o toplantıda Nasreddin Hoca'nın gerçek kimliğini anlatmış, onu bühtanlardan, iftiralardan ve çirkinliklerden uzak tutmuştu. Çünkü Mevlana'yı sadece 'hümanist', Yu00fbnus Emre'yi sıradan bir 'ozan' gören bazı dar bakışlılar, Nasreddin Hoca'yı da basit bir hokkabaz, bir güldürücü olarak sunmaya başlamışlardı. İşte Saim Hoca bütün bu kendini bilmez nadanların yüzlerine birer Osmanlı tokadı aşk ediyordu. Çağdaş bir Nasreddin Hoca kitabını Çekirge Çetin Dünyanın Tam Ortası diyerek okuyucularına ulaştıran Muammer Erkul da toplantıya katılmış ve çok istifade ettiğini söylemişti.

Sohbet bu minval üzere devam ederken Vahap Hoca'yı Sedat Umran'ı dinlemek için Kızlarağası Medresesi'ne gitmeye ikna ettim. Çaylarımızı içtikten sonra kalktık ve yola çıktık. Yol uzun sanmayın, topu topu 10 adımu2026 Geldik, Lütfi Şen ve İlhan Şenel, Sedat Umran'ın rahatsızlandığını ve gelemeyeceğini söylediler. Çok üzüldüm, şairimize Allah'tan şifalar diliyorum. Oturduk, çayları söyledik, biraz lafladık. Ali Emiri Kültür Merkezi'nde çok güzel geçen ödül töreninden bahsettik. Sohbet koyulaştı, az sonra bir tanıdık sima göründü. Ankara'dan Şaban Abak. Nasıl sevindim tahmin edemezsiniz. Yanımıza geldi, kucaklaştık, muhabbet ettik, çaylarımızı içtik. Şaban Bey, çantasından bir kitap çıkardı imzaladı ve lütfedip verdi. Adı ilginç: Tarifi Bende (Bir İslam Aydını Olarak Nasreddin Hoca). Tevafuku görüyor musunuz, yaklaşık on dakika önce adı anılmıştı yazarımızın. Okudum, sıra dışı bir kitap, orijinal düşünceleri ihtiva eden kıymetli bir eser. Herkese tavsiye ediyorum. Hakikaten bildiğimizi zannettiğimiz Hoca'nın, nasıl bir derya olduğunu bu sayfalara daldıkça göreceksiniz. Mustafa Özçelik'in kitabının adı ise, Menakıb-ı Nasreddin Hoca.

Nasreddin Hoca yazısı kaleme aldığım halde bir fıkrasını anlatmazsam okuyucular sitem edebilir. Saim Sakaoğlu'ndan duyduğum fıkrayı size aktarayım. Yüzünüzden Hoca'nın tebessümü, yüreğinizde hoş avazı, ağzınızda tatlı dili eksik olmasın. Her daim güleryüzle, erdemle, esenlikle kalın. "Hoca, komşu köydeki arkadaşını görmeye gider. Dönüş yolunda kendini bilmezin biriyle karşılaşır. Adam, Hoca ile eşeğinin tıpış tıpış gelişine bakıp şaka yapmak ister: "Aman Hocam, iki kardeş böyle nerden geliyorsunuz?" Hoca, adamın saygısızlığına şu cevabı verir: "Ağabeyiniz geliyor, dediler; biz de seni karşılamaya çıktık!"