Nasıl şiddet toplumu olduk?
Son günlerde TRT’de “Masumlar Apartmanı” isminde bir dizi gösteriliyor.
Türk sineması, hayatın “aşk ilişkileri” ve “şiddet” dışında da kesitleri olduğu gerçeğiyle nihayet yüz yüze
geldi mi?
Emin değilim.
Geçtiğimiz günlerde, Türkiye’de
müzik yapan Romanya asıllı müzisyen Otilia Bruma, “Türkler çok aşk acısı çekiyor” sözleriyle “Türkiye”yi özetledi.
Dışarıdan demek ki öyle
görünüyoruz.
Dalga mı
geçti, hayret mi ifade etti
bilemiyorum.
Bizim çocukluğumuzda,
gençliğimizde televizyon yoktu. Filmlerle ilginiz, sinema üzerindendi.
O yılların en ünlü artisti
Yılmaz Güney’di, çok tutulurdu.
Yılmaz Güney, filmlerinde iyi
dayak atardı. Tek başına üç beş kişinin hakkından gelirdi. Lakabı “Çirkin Kral”dı.
“Çirkin Kral” Türk insanına “rol
model”di.
“Çirkin
Kral” ne demekti?
İyi döven, asabi, asık suratlı,
saldırgan, öfkeli, hırçın, bıçkın, yırtıcı.
Öyle oldu ki “Çirkin Kral”
gerçek hayatta bir hakimi öldürdü, bu nedenle mahkum oldu.
Ancak, onun bir hakimi
öldürmesi, katil olması, hiç bir itibar erozyonuna yol açmadı. Krallık
koltuğunda oturtmaya devam edildi.
Hiç sorgulanmadı,
ayıplanmadı, dışlanmadı. İtibarını kaybetmedi. Medya onu krallık koltuğunda
alayişle, alkışlarla oturtmayı sürdürdü.
Yeşilçam’ın en tutulan
aktörlerinin beğenilme nedenleri, çoğu kere, kavgacı olmaları, vurup,
kırmaları, leeyn! demeleri, ortalığı dağıtmaları, saldırganlıklarıydı.
O yıllarda Anadolu şehirlerinde,
büyük şehirlerin varoşlarındaki sinemalarda, filmler ekseriyetle şiddet içeren yerli-yabancı
filmlerdi.
Dövüşçü Jackie Chan, oldukça kabarık
bir hayran kitlesine sahipti.
Bilmiyorum, toplum şiddeti talep ettiği için mi, şiddet içeren filmler sunuluyordu.
Yılarca Türk çocuklarının
elinden düşmeyen Tommiks, Texas, masum çaresiz,
zavallı Kızılderililere şiddet, katliam yapan katillerin çizgi
romanlarıydı.
Hâla var mı bilmiyorum,
80’li, 90’lı yıllarda her yer, karate,
judo, tekvando öğreten spor salonlarıyla doluydu.
Bu
dövüş sporlarına masumane spor amacıyla
mı ilgi duyuluyordu?
Neden, voleybol, yüzme,
tenis, atletizm değil de, kavga
sporlarına akın edilmişti?
O yılların şiddet sarmalında
yetişen nesilleri, günümüzün trafikte, ailede, sokakta, şiddet uygulayanları
olabilir mi?
Sosyolojinin bizimle çok işi
var...
Yakın zamanlarda izleyici
rekorları kıran şiddet içerikli Türk dizilerinin bunda rolü nedir?
“Trafik
magandaları” kendi dünyalarında birer “Memati”
olabilirler mi?
“Memati”, yani “Öldüren!”
Bunca
katil, eşkıya, maganda, cani aramıza
zembille inmedi.
***
Eğitim
s.o.s veriyor
Vaktiyle İstanbul İktisat Fakültesinde uzun süre hocalık yapmış
Alman Profesör Alexander Rustov, sokakta cıvıl cıvıl oynayan Türk çocuklarına
bakarak, yanında bulunan Türk arkadaşına “Sizin
ne harikulade eğitim sisteminiz var ki şu parlak zekaları 10 yıl içinde işlemez
hale getiriyor” der.
Kıbrıs’ın halini görüyorsunuz, nerdeyse % 50’lik kesim Türk’le, Türkiye’yle birlikte
olmaktansa Rum’la birlikte olmayı tercih ettiler.
Ersin Tatar Kıbrıs’ı direkten döndürdü.
Pek yakında, anavatanda da aynı sorunla karşılaşırsak,
şaşmamalıyız.
Nitekim İzmir milletvekili Ali Yiğit İzmir’in Türkiye’den ayrılıp AB’ye bağlanmasından, İzmir Belediye
Başkanı Tunç Soyer de, İzmir için ayrı
para, ayrı bayraktan söz ettiler.
Sadece Kıbrıs’ta değil, burada
da alarm zilleri çalıyor.
Bütün bunlar eğitim
sistemimizin harikulade(!) sonuçlarıdır.
Bu zihniyet, “28 Şubat”la yeniden üretildi, hortlatıldı,
alevlendirildi.
AK Parti iktidarı, sorunu ya teşhis edemedi, ya bu zihniyete
bigâne kalıyor, ya değiştirmeye gücü
yetmiyor, ya da iyi geçinmek
uğruna göz yumuyor.
Eğitimde sürekli revizyon yapılıyor, ancak temel soruna
dokunulamıyor.
Eğitim sistemimiz, 19. Yüzyılın çağdışı, irrealist, demode, “pozitivist, materyalist, natüralist,
Darwinist” safsatalarına imanını ısrarla sürdürüyor.
Tanzimat’ ta başlatılan ve “Tek Parti” döneminde taşa kazınan “pozitivist-materyalist-darwinist iman”a
bir türlü dokunulamıyor.
Yapılacak
olan;
Müfredattan 10 cümle silmek, on doğru
cümle eklemektir.
19. asrın, kokuşmuş safsata ve hurafelerini çöpe atıp, körpe beyinleri yerli ve milli hale getirmektir.
O çevreler kıyameti koparacaklardır. Ancak o kıyamet kopmak zorundadır.
Aksi taktirde;
Rustov’undikkat
çektiği “Harikulade Eğitim Sistemi(!)” bu
gidişle “Türkiye Türkü”nü de “Kıbrıs Türkü” haline getirecektir.
Eğitim S.O.S veriyor.
Yüz yüze eğitim, bilgisayarlı eğitim, 4 artı bilmem kaç derken öz elden gidiyor.
Çocuklarımız iyi birer “Rum
hayranı”, “Batı Eziği” olduktan
sonra, harikulade mesleklere sahip olsalar ne yazar?