Dolar (USD)
32.49
Euro (EUR)
34.59
Gram Altın
2477.92
BIST 100
9566.75
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

10 Ekim 2021

Nasıl kutuplaştık?

Osmanlının, en zor, en uzun, en son asrında, Batı’nın meydan okuması karşı konulmazdı.

Geri kalmışlığımıza sebep ve çare arıyorduk.

Bir görüşe göre geriliğe sebep “İslam”, çare “Batılılaşma”ydı.

Kutuplaşma o an başladı.

“Batılılaşma” taraftarları bir kutbu, bu görüşe katılmayanlar diğer kutbu oluşturdu.

“Batılılaşma” görüşüne katılmayanlar, “monşerleşme”den, modernleşmeyi öneriyorlardı.

“Batılılaşma” taraftarlarının çekirdek kadrosu Hariciye Nezareti –Dışişleri Bakanlığı– memurlarıydı. Meslekleri gereği Batılı meslektaşlarıyla muhatap oluyorlardı. Batılı meslektaşları, aristokrat ya da aristokratik değerleri benimsemiş kimselerdi.

Avrupa’nın dinamizminin sırrını çözmenin yolu ise, aristokratları ve memurları değil, ticaret ve imalat gibi üretken sektörleri tanımaktı.

“Batılılaşma” taraftarlarının Osmanlı’nın ekonomik ve üretken kesimleriyle yani tabanla da bağlantıları yoktu.

Bu ilk kuşak “Batıcı” Osmanlı elitinin, seçkinlerinin, kalkınmayı “tüketim alanındaki Batı kalıplarını benimseme” olarak yorumlamaları çok kolaycı bir yaklaşımdı.

Bu yüzeysel batılılaşmayı, toplum hafifmeşreplik olarak gördü.

O dönemin 13 sadrazamından sadece 1’i medrese eğitimi almış, diğerleri “Batıcı” eğitim almışlardı.

Artık, yönetim “Batılılaşma” taraftarlarının ellerindeydi.

Bu görüş sahipleri, Türk İmparatorluğu’nun mezar kazıcısı oldular.

1830 doğumlu Mehmet Tahir Münif Paşa, daha o yıllarda Batı’dan ilk felsefi eserlerinin çevirilerini bile yapmıştı.

Bütün bunlarla bir “kültürel çatlama” oluştu.

“Batılılaşma” görüşünde olanlar, “İslam”ı günah keçisi ilan edip, İslam’a ve dindarlarına her vesile ile saldırdılar, aşağıladılar, nefret kustular.

“Batılılaşma” rüzgarına kapılanların ellerinde, “İslam’ın geriliğe sebep” olduğuna dair somut veriler bulunmuyordu.

Bütün dayanakları varsayım ve önyargıydı.

“Batılılaşma” taraftarları o günlerde, Avrupa düşünürlerinin “akıl dini”, “bilim dini”, “hümanizm”, “şovenizm”, “doğa dinleri”nin kuvvetle esen rüzgârlarıyla yelkenlerini şişiriyorlardı.

“Batılılaşma” görüşünde olanlar, o gün bu gündür bir “çıkar grubu”, bir “siyasal elit” oluşturdular. Zümre olarak hareket etmekle rant sağladılar, nemalandılar, ülkenin ana arterlerini tuttular, kaymağını yediler.

Çıkarları, tekelleri, kolay kazanç kanalları sarsılırsa vaveyla kopardılar.

Kültürel kökenlerini, azınlık/yabancı okullarıyla, Bab-Ali Tercüme Odası, Mektebi Maarifi Adliye, Dar’ül Maarif, Mahrec-i Aklam gibi daha 1850’lerden önce hayata geçirilen Batı tarzı eğitim veren okullardan almışlardı.

O dönemlerde Osmanlı Hariciyesinde görevli memurların muhafazakârlarının bile %12’si, Batılılaşma taraftarlarının ise sadece %4’ü ananevi medrese tahsilli idiler.

Eğitim sisteminin tamama yakını, kısa sürede bu okullara dönüşmüştü.

1850’lerden itibaren İmparatorluk coğrafyasındaki hemen her ilçe merkezine modern tipte orta okullar yayıldı. Orta okullarda Fransızca mecburi dersti. En ücra kasabalardaki taşra çocuklarına bile Fransız radikalizmi aşılanmaktaydı.

Azınlık/yabancı okulları 1900’lerin başlarında binlerle ifade edilecek sayılara ulaşmışlardı. Bu okulları, Kemal Tahir’in tabiri ile akıllanalım diye açmıyorlardı.

1990’larda başörtüsü bir özgürlük simgesi sayılırken, 1900’lerin başlarında başını açmak özgürlük sayılıyordu. Bu paradoks “Batılılaşma” zümresininzaferlerinin geçici olduğunun kanıtıydı.

1946’da “Batılılaşma”“siyasal elit”, güçlerinin zirvesindelerken, dünya konjonktürünün baskısı ile Türkiye’yi demokrasiye geçirmek zorunda kaldılar.

1950 seçimleri “kadim Selçuklu-Osmanlı ekseni”nin müthiş zaferiyle sonuçlandı.

İktidar halka geçmişti, halk iktidara el koymuştu.

“Siyasal elit”-“çıkar grubu”, 1960 darbesi ile rövanş aldı.

Lakin halk, onları savuşturmayı bildi. 1960 sonrası ilk seçimlerde “Siyasal elit”itekrar alaşağı etti.

Sandık, hiç bir zaman “kadim Selçuklu-Osmanlı ekseni” karşıtlarının yüzlerine gülmedi.

1971, 1980, 1997 darbeleri ile tekrar tekrar abansalar da, iktidara bir daha tutunamadılar.

İktidarı sonsuza dek kaybetmiş gözüken “çıkar elit”i son derece huysuzlanmış gözüküyor ve gerilim oluşturuyor.

Dünya konjonktürü “çıkar eliti”nin aleyhine gelişiyor.

Sonbahar mevsimine girdiler.

Bir pastırma yazı olsun umuyor olsalar da kış kapıda, dostları bile odun kömür derdindeler, İngilizler askerle benzin alıyorlar.

Aklın gereği; Kılıçdaroğlu’ nun gafı gibi,yürüyen merdivene ters binmemektir.

“Batılılaşma” yörüngesinde seyredenler, hiç de yabancısı olmadıkları kadim yörüngemize avdet ederek, tarihi bir telafiye imza atabilirler.