Nasıl bir yıl olmalı?
Cahit Sıktı, “Memleket İsterim” isimli şiirine “Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun” diye başlar. “Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun” diye devam eder. Başta dert olmaması için bu ülkeyi kendine vatan bilenlerin tasada ve kıvançta birlik olmayı içine sindirmesi gerekir. Halbuki öyle mi?
İçimizden bazılarının sütü veya mayası bozuk. Onları
ayıklamakla işe başlamamız şart. Temiz toplum olmak için toplumun tüm fertleri
sorumluluk üstlenmeli, bozgunculuk yapana izin verilmemeli. “Bana ne” demeden. “Aman başıma bir şey gelir” diye
düşünmeden. Devleti sömürenlere ve milletin kanını emenlere asla müsamaha
göstermeden.
Neredeyse yarım asırdır bu ülke terörle mücadele ediyor. Toplum
olarak terör örgütüne destek veren siyasi oluşumlara hazine yardımı yapılmaması
için baskı oluşturulursa, netice alınamaz mı? Yalanı ve iftirayı politika aracı
olarak kullanan muhalefete ağır bir baskı uygulanırsa, bu alışkanlıktan vazgeçirilemez
mi?
***
Geçmişte Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu ne zaman gezsem
içim acırdı. Devletten destek alıp ağılın duvarlarını örerek çatısını çatmadan
bırakan, fabrika yapmak için aldığı desteği lüks araba ve konut için harcayan sözde
girişimcilere acırdım. Onlar sadece devleti milleti değil kendilerini de
aldattıklarının farkında değildi. Halbuki aldıkları desteği iş için kullanacak
olsalar kurdukları iş onlara lüks arabalar da, konutlar da aldırabilirdi…
Doğu deyince Batıda kendini uyanık zannedenlerin de
onlardan farkı yok. Devletten aldığı parayı işlerini büyütmek yerine faize
yatıranını mı ararsınız, şirketin içini boşaltıp aldığı teşvikin üstüne yatan,
bir de sigortadan para alanını mı…
İnsanımızın bir kısmındaki bu ahlak zaafı işvereninden işçisine
kademe kademe iniyor. İşten ayrılmış gibi gösterilip hem maaşını, hem devletten
işsizlik maaşı alan; kocasından boşanmış gibi yapıp emekli maaşının üstüne
yatan, devlete vergi ödememek için bin bir hile uyduran o kadar haramzade var
ki… Anlatmakla bitecek gibi değil!
***
Halbuki rehberimiz, önderimiz, âlemlere rahmet Peygamberimiz,
“Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” buyuruyor. İçin özünde bu var.
Okulda, çarşıda, camide ve kışlada, nefes alınan her yerde yüksek ahlakın hâkim
kılınması şart. Ticaretin de, ziraatin de, ibadetin yüksek ahlak ilkelerine
göre yapması yazılı olmayan temel ilkemiz olmalı. Gençlerimizi o şekilde eğitip
yönlendirmeliyiz.
Devletin denetim mekanizmalarını güçlendirip, doktoru da,
mühendisi de, eczacıyı da, avukatı da sıkı denetlemek; bu denetimle yetinmeyip Batıda
olduğu gibi halkın her bir ferdini birer ahlak neferi haline getirmek; sahtekârlık
yapana, devleti soyana, millete zarar verene göz açtırmamak lazım. Hakkı ve
hakkaniyeti öne çıkarıp ihtirasları frenlemek, dürüstlüğü ve helali hayat
prensibi yapmak temel prensibimiz olmalı.
Herkes önce kendine, sonra Allah’a, sonrasında topluma
karşı sorumluluk hissetmeli. Mayamızda olan merhameti ve samimiyeti öne çıkarmalıyız.
Cahit Sıtkı’nın dediği gibi, “Yaşamak, sevmek gibi gönülden olmalı.” Kardeş
kavgası yapmak yerine yeni yılda tıpkı Milli Mücadele’deki kaynaşma ve dayanışma
içinde olmalıyız. Mutlu, huzurlu, sağlıklı, neşeli, bereketli bir yıl
diliyorum.