Nasıl bir genç isterdiniz?
Eğitim, hemen herkesin rahatlıkla “ahkâm kesebildiği” alanlardan biridir.
Hangi vatan evlâdına “Sizce milli eğitimimiz ne durumda?” diye sorsanız, uzun uzun değerlendirmelerde bulunur.
Gelen cevapların çoğu “hiç de iyi değil, hatta çok kötü” kıvamındadır.
“Eğitim işleri sizce nasıl yoluna girer?” diye sorduğunuzda da, birbirine benzer birçok “çözüm teklifi” gelir.
Bu alanda hemen herkes yetkindir, herkesin söyleyecek birçok sözü vardır.
Hemen herkes birer “eğitim uzmanı”dır!
“Yanlışlıklar, eksiklikler olduğunu görüyorum ama bu alanda neler yapılması gerektiğini bilemiyorum, kanaat belirtebilmeme imkân sağlayacak kadar çalışmam yok!” diyen pek azdır.
*
Eğitim konusunda bol bol ahkâm kesen, dahası, gençliğimizi yerin dibine batıran okumuş yazmış takımından bir “orta yaşlı, yaşlı” grubuna…
“Nasıl bir genç isterdiniz?” diye sordum.
Hemen herkesin söyleyebileceklerini söylediler…
Milli ve manevi değerlere bağlı, tarihini bilen, çalışkan, saygılı, edepli vesaire…
Tıpkı kendileri gibi “dört dörtlük” insanlar!..
Böyle bir dünya, böyle bir gençlik istiyorlarmış!..
Kendileri gençliklerinde böyleymiş!..
Birer şuur ve ahlâk abidesi!..
*
Ortamda bir genç vardı.
Bakışlarından “Anlatın anlatın heyecanlı oluyor!” mesajını aldım.
“Biraz da genç kardeşimiz konuşsun!” dedim.
*+
Bizim “orta yaşlı ve yaşlı”ların, bu teklifimi pek de ciddiye almaz bir halleri vardı.
İçlerinden biri “O da konuşsun tabi!” dedi.
Lütfetti.
Söz gence geldi.
Ders kıvamında bir konuşma yaptı.
Dedi ki bizlere…
(O, şimdiki gençlerin diliyle söyledi, ben, mânâyı bozmadan, kendi ifadelerimle aktarıyorum):
“Bugünlerde herkes, fırsatçılıktan bahsediyor. Çarşı/ pazarın ateş pahası olduğundan, bunun da büyük ölçüde insanlarımızın fırsatçılığından kaynaklandığını söylüyor.
Bu doğruysa ki, tamamen yanlış olduğunu söylemeye galiba imkân yok,
ortada büyük bir ahlâk problemi, ahlâk boşluğu var demektir.
Peki, fırsatçılık yapmakla suçladıklarımız gençler mi?
Fırsatçılığın ve fırsatçıların bu kadar çok olduğu ortamı oluşturan gençler mi?
Bunlar bizim eserimiz mi?
Mal alım satım işleriyle uğraşanların çok büyük bir bölümü, tabii olarak orta yaşlılar ve yaşlılardır!..
Gençler
değildir!
Dolayısıyla fırsatçılık yapanlar da, gençler değildir!
Öte yandan…
Her ağzını açan, çevre kirliliğinden bahseder.
Güzelim şehirlerin beton yığınları haline getirildiğinden…
Yaşanmaz halde olduğundan bahseder…
Peki, çevremizi, yaşam alanlarımızı bu hale getirenler gençler midir?
Takdir edersiniz ki, bu çirkinliklere izin verenlerin, bu çirkinliklerden para kazananların da büyük bir bölümü orta yaşlılar ve yaşlılardır!..
Gençliğin kötü durumda olduğunu söyleyen orta yaşlılarımız ve yaşlılarımız, bu konudaki bütün kusurun kendilerinde olduğunu pek de söylemezler!..
Bizi suçlayıp dururlar!..”
*
Bu konuşmayı dinleyenlerden biri, kendi kuşaklarını savunma ihtiyacını hissetmiş olacak ki…
“Genç kardeşimiz pek karamsar!
Geçmişle bugünün kıyasını yapabilecek
durumda olmadığı için, bizim
yaşadıklarımızı yaşamadığı için, birçok şeyi bilmez genç! Nereden bilsin?” dedi.
*
Genç, “zehir gibi”.
Bu tepeden bakışa ‘anında’ itiraz etti.
Şöyle diyerek:
“Her şeyin iyiye gittiğini söylüyorsunuz, sadece gençlik kötüye gidiyor galiba!
Bizim karamsar olduğumuzu söylüyorsunuz…
Hayır, biz güzel şeyleri de görüyoruz.
Peki ya sizler, gençliğin kötüye gittiğini söylerken karamsar bir tablo çizdiğinizi görmüyor musunuz?
Büyüklerimiz, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak diyorlar.
‘Yeni normal’e dikkat çekiyorlar.
Doğrudur.
Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, olmaz da.
Aynı sudan iki kere yıkanılmaz!..
Her şey değişir.
Bizler, bu odaya girmeden önceki bizler değiliz.
Buradan, birbirimizi görmüş, tanışmış, bu tartışmayı yapmış, yeni bir şeyler görmüş insanlar olarak ayrılacağız.
Değişme, gelişme kaçınılmazdır.
Önemli olan bu değişimin yönüdür!”
*
Bizde çaylar, kahveler gelince dikkatler de dağılır…
Ortaya çayla birlikte yenilebilecek bir şeyler getirilince, gencin söyledikleri kaynar gibi oldu.
Fişek gibi gencimiz de, “Ben gideyim artık, işlerim var!” gibisinden bir şeyler söyleyerek dışarı çıktı.
Ben peşinden gittim.
Telefon numarasını ve ismini istirham ettim.
Verdi, “Sizin numarayı çaldırırım!” dedim.
O gencin birikiminden istifade etmek lazım.
*
Geri döndüm.
Orta yaşlı ve yaşlı “arkadaşlara”, biraz önceki genci nasıl bulduklarını sordum.
Biri, “Efendim, şimdiki gençler her şeye itiraz ediyorlar. Her şeyin doğrusunu kendilerinin bildiğini düşünüyorlar!” dedi.
Bir başkası, “emekli hakim” imiş…
“Hukuk fakültesini bitirmiş gençler görüyorum, bir dilekçe yazmaktan bile habersizler! Bunlarla nereye kadar!” yollu bir cümle kullandı.
“Üstadım!” dedim,
“Emeklisiniz, büyük ihtimalle vaktiniz de müsaittir. Bir hukuk fakültesine gitseniz… Kantininde otursanız, hukuk fakültesi öğrencisi gençlerle tanışsanız… Onlara, dilekçe yazmayı öğretseniz!” dedim.
Şöyle bir baktı!..
Bu arada çaycı kardeşimiz geldi.
Boşları toplamaya başladı.
Mevzu dağıldı.
Müsaade istedim.
Okula gittim!..