NAR, GÜN VE GÜNEŞ
Kışın bu erken sabahında, Onun gözlerinde nar tanelerini görüyorum. Narın kırmızılığı, sıcaklığı ve tutkusu bütün varlığımı ısıtıyor. Kış ortasında büyüleyici güzellikleriyle nar ağaçlarını düşünüyorum. Murathan Mungan’ın dediği gibi, “Bir yanım çılgın nar ağacı, bir yanım buz sarayı…” şeklinde kışı ve narı birlikte yaşıyorum. Nar, her mevsim doğadan bize mesaj getiren özel varlıktır. Selim İleri narın bize her mevsim ulaşan mesajını şöyle anlatmaktadır: "Narı önce kabuğuyla yaşamak gerekir. (...) Nar bambaşkadır. Nar kabuğunda sonbaharın, hatta kış başlangıcının bütün renkleri hızlı hızlı gezinip durur. (...) Ya o taç?! Narın tek başına bir krallık gibi duyumsanmasına yol açar o taç. Sanki bir ülkedir ve her yeri sonbahar sarmıştır; bir güz ülkesi. Neyse ki öyle hüzünlü bir sonbahar değil; tam tersine, yazdan vazgeçmemekte direten bir çılgınlık, direniş, isyankârlık..." Mehmet Uzun, nar dediğimiz varlığın hayatımıza kattığı renkliliği ve bizi rutinliğin sıkıcılığından özgürleştirmesine dair şunu söylemektedir: “Birbirine çok benzeyen günlerle dolu o kapalı ve tekdüze günlük yaşamımızda, nar ağaçları ve alımlı çiçeklerinin, benim için, özel bir yeri vardı; onlar yaşamın, var olmanın renkleriydiler.” Narda hayat vardır, umut vardır, aşk vardır, inanç vardır. Telefonun ekranından değil narın sıcak, verimli ve yaratıcı dünyasında onu görüyor ve onu yaşıyorum. Bitmeyen şiirler, durdurulamayan ırmaklar ve uçsuz bucaksız ovalar gibi narın dünyasında doğayı ve onu keşfetmek ve tecrübe etmek, sahici anlamda insan olmayı hissetmektir. Onun güzel yüzünde, dingin ruhunda ve sakin gölgesinde nar tanesi olarak dolaşmak, varlığın sırrına vakıf olmak gibi derin bir felsefi ve sanatsal haz veriyor. Öyle güzelsinki soğuk ve sisli kış gününde yoluna nar koyuyorum. Onun kulaklarına Haydar Ergülen’in dizesini bırakıyorum: “Sen bir şehir olmalısın ya da nar. Belki granada, belki eylül, belki kırmızı.”Hayatı nar üzerinden okuduğumuz ve idrak ettiğimiz zaman belkide huzuru, mutluluğu ve dinginliği bulabiliriz.
Nar, kendi içinde dünyalar
barındıran muhteşem bir âlem olarak karşımdadır. Narın içinden alınan her
tane, yeni bir dünyaya gidişin önünü açmaktadır.
Narın derinliklerine daldıkça, onu,
duygularımla, düşüncelerimle, yazdıklarımla ve okuduklarımla birlikte
narın içinde saklamak ve orada ikimize özgü bir dünya kurma tutkusuyla
doluyorum. Dışarıdan ben görünmeme rağmen, ruhumdan nar taneleri gibi binlerce
o çıkmaktadır. Onunla geçen her dakikanın yeni bir yıl olduğunu, onun, benim
için gözbebeğim gibi özen gösterdiğim güzel ve yeni olduğunu, narın gizemli ve
kızıl dünyasında yol alırken fark ediyorum. Tutkularımızı, arzularımızı ve
düşüncelerimizi hiçkimseye söylemeden ve göstermeden orada narın içinde umudu,
aşkı, inancı, hayatı ve güzeli yaşatmak çok yüce bir amaç olarak ruhumu motive
ediyor. Ataol Behramoğlu’nun dediği gibi,
“Bir bereket tanrıçası gibi geldin kadınım. Çatlayan narlar, taşan
ırmaklar. Ve kanımı köpürten bir salınışla.”
Her karanlık gecenin, aydınlık
bir sabahı vardır. 21 Aralıkta kış dönümünde, gecenin karanlığının uzadığı anlarda
günü ve güneşi tekrar bize veren Nardugan’a kavuşuyoruz. Soğuk, sisli ve puslu
kış gününde bize hayatnı, günün, güneşin ve ışığın geri verilmesinin coşkusunu
halaylarla, danslarla kutlayan ruhum, hayat ağacına asılan çaputları aşarak
narlara ulaşıyorum. Günün geceyi yenmesi, hayatın ölümü yenmesi, aşkın nefreti yenmesi, tutkunun tükenmişiliği
yenmesi, yeniden doğan güneşte beni kanatlandırıyor, Akçam ağaçlarının altına
ondan gelen hayatrüzgarlarıyla buluşturuyor. Onun nar taneleri gibi her tarafa
dağılmasını, her tarafa bolluk, canlılık ve yenilik getirmesini istiyorum. O,
doğan güneş olarak nardan çıkıp bütün doğayı canlandırmakta ve ısıtmaktadır. Her
nar tanesi, bütün büyüleyicliğiyle yeniden doğmanın ve hayata merhaba demenin
coşkusunu bütün doğaya yayıyor.
Nar ve nartugan, hayatın
arketipsel sembolü ve kutlamasıdır. Yaşamı, umudu, coşkunyu, zevki ve aşkı
kendisinde saklayan nar, hayatı sınırsız bir şekilde yaşamanın mesajını
vermektedir. Kendi içinde sınırsız katmanları ve taneleri barındıran nar, insanın kendi beninden başlayarak bütün doğaya
ulaşmasını temsil etmektedir. İnsanın kendisiyle ve doğayla birleşmesinin ve
bütünleşmesinin verdiği coşkunun, mutluluğun, şenliğin ve hazzın adı nardır. Narda
insan ve doğanın bütün yüzleri vardır. Nar ve O (Merve), kendimle yeniden bağ kurmamı sağladığı gibi,
doğaylada yeniden ilişkiye girmemi ve kaynaşmama imkân sağlamaktadır. Nar ve
onun varlığı, doğayı ve beni birbirine bağlamakta ve kaynaştırmaktadır ve doğal
bir barış hali meydana getirmektedir. Gülüşümüz, oynamamız, coşkumuz, dansımız
ve hüznümüz bütün yüzleriyle narda ifadesini bulmaktadır. Narda ve onda hayatla
ve doğayla bütünleşen benliğim, sürekli arınmakta, değişmekte ve tatmin olmaz
bir şekilde yeninin peşine düşmektedir.