''Namazsız Müslümanlık''
Konuya şu acı tespiti paylaşarak girmek istiyorum; Türkiye’de Müslümanların çok azı düzenli beş vakit namaz kılıyor…
Kendini İslam’a nispet ettiği halde namaz kılmayan ciddi bir kitle var… Gerçekten vahim bir durum… Daha da beteri şöyle bir anlayış gelişiyor…
Namazsız Müslümanlığı normal Müslümanlık görme rahatlığı ürkütüyor…
Namaz terk edilse bile bunun iman ve İslam’a zarar vermeyeceği anlayışına insanlar kendilerini ikna edebiliyorlar…
Bunu bir eksiklik olarak görmemek, “böylesi de olabilir” düşüncesi dini yaşamı derinden etkiliyor…
Namazsızlık normalleştiriliyor…
Namaz kılmadığı gibi nedamet yok, mahcubiyet yok, sıkıntı duymuyor… Dert edinmiyor… Bunun kullukta nasıl bir kayıp olduğu unutuluyor… Sonrasında artık bir daha namaza ihtiyaç duymuyor… “Bir an önce başlamam gerekir” duygusu köreliyor… Yeni argümanlar devreye giriyor…
İnsanlık, iyilik, merhamet, adalet, dürüstlük, ahlak, erdem, vicdan, kalp temizliği gibi güzel kavramlar, temel değerler namazın yerine tedavüle sürülüyor…
Hümanizmadan dünya kadar teraneler vicdanı rahatlatmak, ibadetsizliğin üstünü örtmek için boca ediliyor…
Sonuçta hedeflenen şu, “iyi insan” olduktan sonra, namaz olmasa da olur…
Ve bakıyorsunuz ki, İslam’ın olmazsa olmazı olan namaz, olmasa da olur noktasına geliyor…
Bu anlayışı destekleyen kimi “İslamcı” aydın, entelektüel, akademisyen, kelam ve kalem erbabı da işin cabası… Kimi modernist ekran mollalarının yayın ve yorumları bu yozlaşmanın yolunu açıyor…
Namaz kılmadığı gibi, sürekli namaz kılanlar eleştiride hedef alınıyor…
İşimiz gerçekten zor…
Namaz kılmama konusunda kendilerini ikna edenler rahat… Fakat rahat durmuyorlar, habire namaz kılanlara yükleniyorlar… Önemli olan ritüel ve retorik değil, iyilik ve insanlık… İbadetlerin şekil şartlarını geçelim maksada bırakalım…
Bu mantık süreç içerisinde arzuların egemen olmaya başladığı “amelsiz Müslümanlığın” önünü açıyor…
Dahası örtülü bir Deizme zemin hazırlıyor… Düşüncede Müslüman, yaşantıda Deist… İdeolojik bir Deizm tercihi olmasa bile, yaşam tarzı Deizme kayıyor…
Yaşam tarzı, olgular dinleşmeye başlıyor… İnandığı gibi yaşamayanlar, yaşadıkları gibi iman etmeye yöneliyor…
Düşünüyorum, bir namazı bile çok gördüğümüz din bizim dinimiz olabilir mi?
Rahatından ödün vermeyenler, namazı terk edenler, âlemlerin Rabbine hangi yüzle, hangi mazeretle hesap verecekler…
Bu nasıl bir vurdumduymazlık ki, canımızın istediği her şeye vakit bulabiliyoruz da namaza gelince mi müsait olmuyoruz…
Sorun, namazın gereğine ve önemine imanda sorun var…
Öncelikler arasında namaza yer yok…
Saatlerce geyik muhabbetleri, lakayt ve laçka laubalilikler normal… Fakat namaza yer yok… Bu bir yok oluşun habercisi…
Artık bireysel namazı terklerden öte bir anlayış yaygınlaşıyor… “Nasıl olsa namazsız Müslümanlık da olabiliyor” akımı hız kazanıyor…
Dahası bir dönem namaz kılanların sonradan namazı bırakmaları daha da kaygı verici…
İslami söylemleri ile gençliğin rol modeli olan kimi zevatın, namazı zayi etmeleri akla ziyan bir durum…
Güya onların kalbi temiz…
Bazen şu soruya takılı kalırım…
İnsan mı namazı terk eder yoksa namaz mı insanı?
Evet, namazı insan terk eder ama namaz da insanı terk eder ve bir daha geri gelmez… İşte bu geri gelmezlik insanın sonu olur…
Yoksa bildiklerimiz ve yaptıklarımızla şımarmanın, kibrimizin ve gururumuzun cezası mıdır namazın bizi terk etmesi?
Demek ki, herkese bu nimet, bu izzet nasip olmuyor…
Kendilerini kaybedenler, namazı zayi ederler…
Değil mi?
Önce namazın içini boşalttık… Sonra boşladık…
Hülasa, namaza mesafeli durmak, Allah’a uzak düşmektir…