Namaz ibadeti-9
Fatiha ve KIYAM konusuna devam etmeden önce geçen bölümde mealini verdiğimiz Ayet-i Celile’nin, “… Yeryüzünde bulunan hiçbir canlı yoktur ki, Allah, onun perçeminden tutmuş olmasın…” kısmı hakkında düşüncemi açıklamak istedim.
Şahsen Rabbimiz’in perçemimizden
tutuyor olması bana görebüyük bir mutluluk ve müjdedir. Çünkü;
Perçemimizin O’nun (cc) elinde
bulunması, bizim O’ndan uzaklaşmamız halinde tekrar perçemimizden tutup bizi kendisine
yakınlaştırması gibi bir güzelliğe vesile olacak ki; bu bazen nimetle, nimetinin
kıymetini bilmememiz halinde dertle bizi kendimize yani kendine döndürür. Bu
konuyu başka bir yazıda detaylarıyla yazmak üzere geçiyoruz.
KIYAM halinde Rabbimizden bizi
sirat-i müstakime hidayet etmesini dilemiştik. O sirat ki üzerinde Alemlerin
Rabbi bulunuyor. Ve öyle sirat ki “kendilerine nimet verilenlerin yoludur…”
Enamte aleyhim… Nimet verilen
kimseler..!
Rabbulalemin yarattıklarının
rızkını üzerine almıştır. Ancak “nimet” rızıktan farklıdır:
Allah Tebarek Teala cümle
canlıya rızkını verir. Husûsen insanlara nimet ve rızkını veriyor. Eğer insan
Allah’ın kendilerine verdiği rızkın kadrini bilir, bu rızkın şükrünü eda eder
ise bu rızık kendisi için “nimet”e dönüşür, değer kazandırır. Yok, eğer
rızkın Sahibi’ne nankörlük eder ise rızık “nimet”e değil, “nikmete”
dönüşür.
Bizler Kıyam halinde iken rızkın
nasıl “nimet”e dönüştüğünü idrak ettiğimizi ifade etmiş oluruz. Hem bize
verilen varlık, idrak, iman gibi “nimet” olan ihsanlarda bulunur
Rabbimiz, hem de yaşamımızı sürdürebilmemiz için rızık verir bizlere.
Kimilerine çok, kimilerine az; zaten her canlının rızkı da yaratılmadan önce
belirlenmiştir.
Allah Tebarek Teala’dan
isteğimiz: bizi kendilerine nimet verdiklerinin yoluna iletmesidir ve o yoldan
ayırmamasıdır. Yoksa Rablerinin gazabına uğramışların yoluna saparız ki o zaman
ne bir yardımcı ne bir şefaatçi bize yardımcı olabilir.
İnsanoğlu için en büyük g/azap
ne cehennemdir ne de bu dünyada fukaralıktır. İnsan için en büyük acı
Yaradan’ından yani O’nun sonsuz rahmet ve kereminden, sevgisinden nasipsiz
kalmasıdır. Bunu ancak Rabbi’nin meveddetini tadanlar, bilenler anlar. Bu
yüzden Mü’minler en çok Allah Teala’nın kendilerini kulluğuna kabul etmesini
severler zira O (cc) birisini kulluğuna layık görmüş ise o kulunu sevmiştir.
Diyeceksiniz ki bütün insanlar
Allah’ın kulları değil mi?
Elbette ki sizin söylediğiniz
manada herkes O’nun kuludur lakin ancak iman edenler Zat-ı Zü’lcelal’e kul olduğunu
kabul etmiştir. Kur’an-ı Mubin’de Rabbimiz iblise, “Şüphesiz, kullarım üzerinde
senin hiçbir hâkimiyetin olmayacaktır. Vekil olarak Rabbin yeter!” derken, İblise
kul olup Alemlerin Rabbi’ne kul olmayı istemeyenlerden, reddeden beşerden söz
ediyor. Heva ve hevesini ilah edinip kulluğunu unutanların hali de
malumunuzdur.
İşte Rablerinin kulu olmayı arzu
edenlerin en büyük istekleri bu dünyada “nimet verilenlerin yolu” üzerinde
olmaktır. Aksi dalalet ve küfürdür. Bu yüzden namaz ibadetinde Fatiha Suresi’ni
okuyanlar ne dediklerini anlamalı ve bu talebini içten yapacağı niyaz ve dua
ile Rablerinden istemelidirler.
KIYAM konusunda
söyleyeceklerimiz bu kadar. Daha geniş yorumu Allah nasib eyler ise yayımlanacak
kitabımızda bulabilirsiniz.
Kıyam konusunu bitirirken bu
duruşta/rükünde okuduğumuz Fatiha Suresi’ndeki muazzam etkiye değinmek
istiyorum.
Malumunuzdur ki yeryüzünde 2
milyara varan bir Müslüman nüfus var. Bu nüfusun yüzde 20’sinin namaz kıldığını
varsayarsak (ki bence namaz kılanların sayısı daha fazladır) günde 400 milyon
insan en az 17 kez Fatiha Suresi’ni okumaktadır. Bu muazzam ibadette kıbleye
dönüp namaz kılan ve bu sureyi okumanın seranatı ile oluşan “kelebek etkisi”ni
tahayyül edebiliyor musunuz? Mü’minlerin duaları, üstelik Rablerinden
aldıkları/öğrendikleri dua ile nasıl bir feyzin oluşacağını tasavvur edebiliyor
musunuz?
Ya bu feyzin kainata, husûsen
dünyamıza kattığı manayı..?
Dünya bu ibadete denk, süreklilik
arz eden başka bir ibadete tanıklık etmemiştir. Namazda KIYAM duruşu ve zikr
böyle ulvi manalar, maksatlar içeriyor.
Ya RUKÛ?
Onu da sonraki bölümde yazalım
inşaallah.