Namaz ibadeti-7
Kıyam halinde iken biz “insan” vasfımızla duruyoruz: iki ayağı üzerinde dik durabilen, düşünen, akleden, tefekkür eden insan vasfımızla. Biz insan olarak yaratılmadan önceki süreçte, adına “cansız” dediğimiz madenler, taşlar yaratıldı. Bu cemadat dönemiydi.
Biz de bedenimizde
maden-taş yani cansız-cemadatın elementlerini, unsurlarını taşıyoruz.
Maden, taş
gibi cansızlardan sonra yeryüzünde nebatat/bitkiler dönemi başladı. Bizler,
nebatat dönemi adını verdiğimiz milyonlarca yıllık süreçte madenlerden nebatata
dönüşen unsurları da taşıyoruz.
Üçüncü
safhamız hayvanat dönemidir. Maden döneminden yüz milyonlarca yıl sonra türeyen
bitki döneminden de milyonlarca yıl sonra bambaşka bir canlı olan ve doğan,
büyüyen ölen ve adına hayvanat dediğimiz varlık türedi.
En son bizler
insan olarak yaratıldık. Bu yaradılışta madenlerle bitkilerden unsurlar
taşıdığımız gibi hayvanattan da kimi unsurlar taşıyoruz ki bu unsurlar bizde;
öfke, ihtiras, şehvet vs olarak zuhur eder.
Kısacası
insanlar tabiat ile aynı unsurları, aynı molekül ve elementleri taşıyor.
Biliyoruz ki
evrende insanların yaşayabilmesi için önce insanın yaşayabileceği ortamın hazır
hale gelmesi lazım. Rabbulalemin cansızlar aleminden sonra nebatat ve hayvanat
alemini halk ederek insana yaşayabileceği ortamı (arzı) hazırlamıştır.
Bizler de
kıyamda dururken yaratılışın ilk safhası olan maden/cemadat ya da nebatat ve
hayvanat unsurları taşıyan halimizle değil; yaratılışın son safhasındaki insan
halimizle namaza başlıyor ve kıyama duruyoruz. Namaza başlarken ayakları
üzerinde dik durmanın insana has özellik olması kıyamı bu vesileyle daha bir anlamlı
kılıyor.
Yaratılış
sıralamasında en sonda olan insan, namaz ibadetinde ilk önce insan vasfıyla
durur. Çünkü ibadetin kime yapılacağının bilincinde olan ve bu ibadeti tercihe
binaen kabullenen tek varlık insandır. Hayvan, bitki ve cemadat bu bilince
sahip olmadıkları için tercihi ve iradi bir zikre sahip değildirler. Hatta
meleklerin bile tercih hakkına sahip olmadığı bir hakikattir, bir tek insan
iman ve kullukta tercih edebilme kabiliyeti ile yaratılmıştır.
Ve bizler kıyam
ile diyoruz ki,
Ya Rabbi!
İnsan olarak sana hamd ediyorum,
Senden
gayrısına hamd edemem, edilemez de. Yaşantımda öğrendiğim ve iman ettiğim en
değişmez hakikatin sadece sana hamd edileceği gerçeğidir.
Namaz aslında
bizim acizliğimizden dolayı da farz kılındı. Ve sanki insanoğlu mahşer gününde
bile Allah (cc) yanında kulluğunun “ne’liğinin” ve “nice’liğinin” idrakinden
aciz olduğu için nüsuklar sayesinde bu kulluğu kendi idrakimizce
öğrenebilmemizi kolaylaştırsın diye ibadet ediyoruz. Demiştik ya, ibadet aynı
zamanda bizi ahlaklandıracağı gibi bize yeni bilgiler de kazandırıyor. Biz
namaz, oruç, hac, zekat gibi nüsuklar sayesinde Allah ile ilişkimizin, Allah’ın
kulu olmanın idrakine varıyoruz.
Kulluğun bize
vereceği mutluluktan elde edeceğimiz yeni bilginin adı marifettir. İbadetler
(nüsuk) bizi kulluğun gereği ahlaklanmaya sevk edeceği için mesela bu ahlak
sayesinde daha merhametli oluruz. O zaman kulluk-ahlak-merhamet ilişkisi bizde
marifet olarak tecelli edecektir.
KIYAM
kimliğimizdir
Allah Tebarek
Teala’nın bizi rahmeti ile ve İNSAN olarak var edip muhatap alması yeryüzünün
tanıklık edebildiği en büyük onurdur. Bizlere de bu idraki bahşetmesi sayesinde
kâinatı O’nun görmemizi istediği gözle temaşa edebiliyoruz. Temaşa ettiğimiz
alemin her parçasında Allah’ın eşsiz ilmini, sonsuz kudretini, tükenmez
iradesini, erişilemez sanatını gözlemledik.
İşte bu
sonsuz azamet karşısında KIYAM halinde yani insan kimliğimizle Rabbulaelemin’e,
O’nun eşsiz azametine hayranlığımızı ELHAMDULİLLAH! diyerek dile
döküyoruz.
Dikkat
buyurun lütfen;
KIYAM halinde
yani insanlık makamındadır bu HAMD. Bu azamet karşısında hamd dışında ne desek
belki maksadımızı ifade babında eksik kalırdı. Hamd bu anlamda inanılmaz yücelikte
bir anlama, içeriğe ve değere sahiptir.
KIYAM bir
kimliktir; insan kimliğimizle Allah Subhanehu Teala’ya teslimiyetin en
öncelikli arz makamı, yeridir.
KIYAM halinde
iken insan olarak Sonsuz Kudret ve Azamet karşısında “HAMD ederim” demek
aynı zamanda yaratılışımızın idrakine vardım demektir: Farkındayım Ya Rabbi!
Namaz ibadeti
bir farkındalık ibadetidir. Namazdaki her duruşumuzda bu farkındalığı izhar
ediyoruz. Bu yüzden namaz ile bizde ahlaka dönüşen bu farkındalık sayesinde
kötülüklerden ve çirkinliklerden uzak kalmamız söz konusu olabiliyor.
Bu öyle bir
farkındalıktır ki her şeyin; her acının, her mutluluğun, her darlığın önüne
geçecek kadar değerlidir. Bu yüzden anne ve babamızın cenazesi yerde iken ya da
onların cenaze namazını kılarken ilk sözcük ELHAMDULİLLAH ‘tır. Hem ağlarız hem
de Rabbulalemin’e hamd ederiz.
Namaz ve HAMD
bir yönüyle sonsuz varlığa,
Bir yönüyle
de en küçük ana bakmamızı öğütlüyor ve sonsuzluk-sonsuz yaşam inancıyla bizi
terbiye ediyor:
HAMD kime ise
tapınmaya layık O’dur. Tapınmaya layık olan her şeyin ve anın sahibidir.
Yeryüzünde yegâne sahip (Malik) O’dur cc.
Aslında
bizler KIYAM halinde iken HAMD ile diyoruz ki; bu evren olsa da olmasa da
sadece ve yalnızca HAMD sanadır Ya Rabbi!
KIYAM ile
HAMD’i bir arada zikretmemizin sebebi ikisinin birbirinin yerine geçmesidir.
KIYAM bizim meramımızın yani HAMD’in beden dilidir.
Devam
edeceğiz inşaallah…