Dolar (USD)
34.55
Euro (EUR)
35.97
Gram Altın
2999.63
BIST 100
9465.61
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
29 May 2022

Namaz ibadeti-6

İnsan “beden ve ona üflenen ruh”tan yaratılmış olup, görünen beden/fizik ile birlikte (ne’liği konusunda farklı anlayışlar olsa da) var olduğuna inandığımız görünmeyen ruh/manadan müteşekkildir: suret/şekil-ruh/mana.

İnsanda görünen-görünmeyen bu “düalist” durum sadece beden-ruh, şekil-mana ilişkisinde değil;

Aynı zamanda ilahi buruk gereği ifa edilen nüsuklarda (ibadet) da belirgindir: ibadetlerin, herkesin bildiği zahiri tarafının yanısıra (ancak kendisini ibadetlerin “öte ile ilişkisini” anlamaya verenlerin öğrenebileceği) derunî manaları vardır. Biliyoruz ki Allah Tebarek Teala’nın hiçbir kula, hiçbir varlığa hiçbir şekilde ihtiyacı yoktur ve olamaz da, ancak yine biliyoruz ki en küçük zerreden kainatın tümüne kadar her şey Allah’a (cc) muhtaçtır. Bu sebeple Allah Teala’nın müstağni oluşunu ibadetlerimizi eda, kulluğumuzu ifa ederken aklımızdan çıkarmamalıyız. O (cc) -hâşâ- muhtaç olduğu için bize namaz, oruç gibi ibadetleri farz kılmamıştır. İbadetlerin farziyeti, bizim Allah Subhanehu Teala ile olagelen ilişkimizin şuurlu, gönüllü ve layıkıyla bir kulluk temelinde anlaşılması ve buna inanılması içindir. Yani biz ibadet ederek kulluğumuzu idrak eder ve bunun gereğini O’na arz ederiz.

Kıble konusuna sonraki sayfalarda değineceğiz. Önceki bölümde kıyam konusuna giriş yapmıştık, şimdi de kıyam konusuna devam edeceğiz.

Öncelikle inanmışız ki namaz ibadeti/salat bizim ‘Yüce Huzur’a varışımızdır. Ama bu öyle böyle bir huzur olmadığı gibi alelade bir varış da değildir. Alemlerin; bilinen ve bilinmeyen alemlerin, var ettiği ve var edeceği bütün alemlerin O’nun huzurunda toz zerresi kadar “nicelliğe” sahip olmadığını biliyoruz. İslam metafizikçilerinin dediği gibi: Görünen ve görünmeyen, bilinen ve hiçbir zaman bilinemeyecek alemlerin tümü O’nun SONSUZ VARLIĞI karşısında “YOK”hükmündedir.

İşte biz namaza dururken böyle bir HUZUR’a varıyoruz. İftitah tekbiri ile birlikte O’nu(n kibriyalığını) “Ve Rabbeke fe kebbir” emri gereği üstelik gönüllü olarak ve şeref duyarak zikrediyoruz.

Sizler de yaşamışsınızdır; insan dostlarıyla bile sohbet ederken, dertleşirken bazen, duygularımı ifade etmekten acizim ya da, bu konuda söyleyecek söz bulamıyorum deriz. İşte söylemek istediklerimizi dil ile anlatmaktan aciz kaldığımız durumlarda vücudumuzla, beden dilimizle dahası kalbimizle, zihnimizle dile getiriyoruz. Zira hiçbir saygı cümlesi ayakta durarak, el bağlayıp başın öne eğilmesi kadar etkili bir anlatım olamaz. Keza huşunun saygıyla birleşmesini, dizleri üstüne oturup ellerini dizlerinin üstüne koymak kadar net ve anlaşılır şekilde ifade edecek bir kelam yoktur.

Kıyamda O’nun (cc) huzurunda durarak insan olarak yaratıldığımızı, iman ile şereflendirildiğimizi zikrediyoruz/hatırlıyoruz dile getiriyoruz. O (cc) bizleri var etmeyebilir ya da bizi insan değil de taş parçası olarak da yaratabilirdi. Kıyamda bütün bunları düşünerek Alemlerin Yegâne Sahibi’ne, bizi var eyleyip insan olarak huzuruna kabul ettiği için hamd ediyoruz, teşekkür ediyoruz.

Nasıl mı?

Ayakta ve el pençe divan durarak!

Kıyam esnasında diyoruz ki;

Ya Rabbi!

Öyle yücesin ki, öyle sonsuz azamete sahipsin ki anlatmaya mecalim yoktur,

Beni var ettiğin için, bu ana kadar bana yaşattıkların için teşekkür ederim,

Bugüne kadar gezdim, dolaştım, gördüm, öğrendim, yedim, içtim ve düşünüyorum, düşünüyorum, bir daha bir daha tefekkür ediyorum ve;

Elhamdulillah! diyorum, çünkü;

Bütün yaşadıklarım, gördüklerim bana sadece ve yalnızca sana hamd etmemi öğretti. Sadece sen övülmeye layıksın, biz hakkıyla hamd edemesek de diyoruz kıyamda.

Namazda kıyamda durmanın yanısıra rükûda durma da vardır, secde de ve son duruş olan kuudda da durma vardır. Namazdaki bu duruşlar üzerinde durmamız icab eder çünkü Rabbulalemin bize gereksiz bir eylem ya da eylemsizlik emretmekten münezzehtir. O’nun her emri hikmeti gereğidir. Her emri bizi Kendisine daha layık kul eyler, bizi kendimizle tanıştırır yoksa O’nun emirleri için “gereksiz ve abes eylemler(!)” demiş oluyoruz ki Alemlerin Rabbi bundan ve her türlü abes istek ve emirden münezzehtir.

Evet,

Rabbulalemin, namazda farklı hareket/hareketsizliklerle yani namazdaki “durmalarımızla” bizi çok derin idraklere taşıyor, bununla bize çok önemli mesajlar veriyor. Namazdaki her durak ayrı mesaj, ayrı mana taşıyor. Şayet Allah Teala’nın namazdaki duruşlarımızdan farklı muradları olmasaydı Kendisine en yakın olduğumuz secde halinde namaz kılmamızı isterdi. Çünkü kulun Allah’a (cc) en yakın olduğu an secde anıdır. Ama Rabbulalemin bizim sadece secdede durmamızı değil, ondan önce kıyam ve rükûda durmamızı istemiştir. Bu demektir ki Allah bizim kıyamda duruşumuz ile ayrı, rükûda duruşumuz ile ayrı, secdede duruşumuz ile ayrı muradlara sahiptir. Bize de düşen bu muradları öğrenmek ve namazımızı İlahi buyruğa ve murada uygun kılmaktır.

Bu yüzden biz de namaz içinde huzur-i İlahi’de yerimizi ve namazdaki duruşlarımızın manasını öğrenmeye çalışıyoruz. Bu sebeple namaz hareketleri konusuna kıyamdaki “durma”mızla başladık.

Kıyamı bu minvalde değerlendirmek gerek.

Devam edeceğiz inşaallah…